Sevgi Karaca yanıtlıyor Ertuğrul Özkök gerçekten de kendisi mi?
Sevgi Karaca’nın “Sen Gerçekte Sen Misin?” adlı kitabında yüz okumanın sırlarını anlatıyor. Kitapta Recep Tayyip Erdoğan da var, Okan Bayülgen de, Kemal Kılıçdaoğlu da, Ertuğrul Özkök de...
GAZETECİLER.COM - ÖZEL
SAYIM ÇINAR -
“Sen Gerçekte Sen Misin?” adlı kitabında Mustafa Kemal Atatürk, Adnan Menderes, Kemal Kılıçdaroğlu ve Recep Tayyip Erdoğan gibi siyasi kişiliklerin yanında Tarkan, Gülben Ergen ve Okan Bayülgen gibi popüler isimlere de yer verilmiş. Sevgi Karaca’yla yeni kitabını konuştuk.
-Öncelikle kitabınız hayırlı olsun. “Sen Gerçekte Sen misin?” ismini verdiğiniz kitabınız her ne kadar Kişisel Gelişim kategorisinde olsa da bu çalışma esasında gerçek anlamda bir iletişim kitabı. Türkiye’de iletişim kitapları denilince genelde çeviri kitaplar öne çıkıyor ve “Zor kişiliklerle yaşamak”, “Hayır demeyi bilmek” gibi hep aynı konular üzerinde yayınlar okuyucuya sunuluyor. Fakat siz bir Türk yazarı olarak bu kalıpların dışına çıktınız ve “Yüzünüzden düşen 100 mesaj” alt başlığıyla “Çin yüz okuma sanatı”na dair bir kitap yazdınız. Nedir bunun altyapısı? Neden böyle bir kitap yazma kararı aldınız? Yüz okumak gerçekten bir sanat mıdır?
-Çok teşekkür ederim Sayım Bey. Tabii ki böyle bir karar almadan önce çıktığım benim kendi bir içsel yolculuğum var. Ben bu farkındalığı yoga ile yakaladım. Yoganın getirdiği bu farkındalıkla ne yapabilirim diye düşünmeye başladığımda hayatı anda yaşayabilmenin çok önemli olduğunu anladım. Yani; dün olanın neden olduğunu düşünmeden, yarın ne olacak endişesi duymadan, yaşadığımız ana odaklanabilmenin yollarını araştırdım. Dolayısıyla bu kitap böylesi bir içsel yolculuk sırasında benim kendi ihtiyaçlarımdan doğan ve neticede ulaştığım bir hedef oldu diyebilirim. Bir de ben aslında insanları ve ne düşündüklerini hep çok merak ederdim. Düşüncelerini paylaşırken gerçekten samimi olup olmadıklarına dair birçok soru her zaman aklımdan geçti. Ben yaşam koçluğu eğitimi de aldığım için; benimle seansa giren insanlarla ilk yaptığım görüşmelerde gördüm ki taraflar birbiriyle ilk defa konuştuklarında herkes birbirini onaylar. “Evet, çok haklısın”, “Evet böyle olmalı” der. Ama bakarsınız ki ikinci, üçüncü görüşmede ilk söylediğinin dışında hareket etmeye başlar. Bu yüzden hepimiz birçok hayal kırıklıkları yaşamızdır.
-O zaman insanların %100 anlama gücüne sahip olmadıklarını söyleyebilir miyiz? Hep eksik taşlar var sanki yerine oturmayan, öyle değil mi?
-Doğru söylüyorsunuz. Maalesef %100 anlama ve düşünce gücüne hiç birimiz sahip değiliz. Bu yüzden zaten bu kadar iletişim yoğun bir çağda bir dolu iletişim kazası ve çatışmalarla karşı karşıya kalabiliyoruz.
-Kitabınızda Mustafa Kemal Atatürk’ten Adnan Menderes’e, Abdullah Gül’den Recep Tayyip Erdoğan’a, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Ekmeleddin İhsanoğlu ve hatta Vladimir Putin’e kadar tarihe damgasını vurmuş pek çok politik şahsiyet var. Bunların yanı sıra Aydın Doğan, Ayşe Arman, Okan Bayülgen, Beyazıt Öztürk, Tarkan, Gülben Ergen gibi medyatik ve ünlü kişiler için de yüz okuma sanatından yola çıkarak yaptığınız bir takım tespitleriniz var. Bu çalışmayı yapmadan önce bu kişilerden ve yakınlarından izin aldınız mı? Bu seçtiğiniz kişilerden herhangi bir tepkiyle karşılaştınız mı?
-Yüzlerini okuduğum bu isimlerin çoğunu yakinen tanımıyorum. Ama yaklaşık iki buçuk yıl önce tanıştığım yüz okuma sanatına yönelik çalışmalarda benzer örneklendirmelere çok rastladım. Çin Yüz Okuma Sanatı 3000 yıl önce Çin’de ortaya çıkarak kadınlara dokunmanın yasak olduğu bir dönemde uzaktan tanı ve teşhis için kullanılan bir yöntem olarak kabul görmüş. Çinli terapistler böylece bir süre sonra bakıyorlar ki insanların hastalıkları, rahatsızlıkları ve karakter özellikleri yüz hatlarına yansıyor. Sonrasında ise Çin felsefesini de temel alan evrensel ilkeler oluşuyor. Bu işin eğitimini almak için gittiğim Amerika’da birçok ünlü kişinin yüz okuma analizini yapan dünyanın önde gelen Çin Yüz Okuma Sanatı uzmanlarından Jean Haner’in Boston’da düzenlediği iki workshop’a katıldım. Jean Haner derslerinde Obama’dan Jim Carrey’e kadar pek çok ünlünün yüzünü okuyor ve çok da diplomatik bir dil kullanıyordu. Bu analizlerde yüzünü okuduğu kişilerin hiçbirini rencide edecek ya da onu zor durumda bırakacak herhangi bir söylemde bulunmuyordu. Dolayısıyla hiç kimse de ona “Sen bu kişilerin yüzünü niye okuyorsun?” diye sormuyordu. Benim de akademik kökenden gelen bir kişiliğim olduğu ve kariyerimde yolum öğretmenlikten geçtiği için insanlarla iletişimim çok iyi, iletişim dilim çok özenli. Şu ana kadar katıldığım televizyon programlarında bu yüz okumalarımı paylaştım ve insanlara anlattım. Kimse bana “Bunu neden yaptınız?” diye bir soru yöneltmedi. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde politik şahsiyetler için yaptığım yüz okumalarında insanlara seçim öncesinde bir kılavuz olup yol gösterebilirim düşüncesiyle bu analizleri yaptım. Bütün amacım insanlarda bir farkındalık yaratmak.
-Ertuğrul Özkök’le ilgili saplantınız kitabın pek çok yerinde ortaya çıkıyor. Ertuğrul Özkök’ün yüzündeki şifreler dışında onunla ilgili başka neler söyleyebilirsiniz?
-Ertuğrul Özkök düzenli olarak okuduğum, gazeteci kimliğiyle bir yazar olarak hakikaten takdir ettiğim biri. Her şeyden önce kendisiyle ilgili özellikleri çok rahat paylaşabilen bir insan. Bu yüzden onu çok cesur bulduğumu da söyleyebilirim. Ben cesur insanlara çok saygı duyuyorum. Çünkü o seviyeye gelmek çok zor. Bir kere o tip insanların bilinçaltına kafa tuttuğunu ve bilinçaltlarındaki şeyleri yendiğini düşünüyorum. Ayşe Arman da onlardan biri. Ben bireysel mutluluğa inanan biriyim. Bireyler mutlu olacak ki etrafına da mutluluk versin. O nedenle bu olgunluk seviyesine ulaşabilen insanları takdir ediyorum. Etruğrul Özkök’ü geçen sene Hıdır Geviş’in Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlediği Yurttaş Gazeteciliği derslerinde de yakinen izleme fırsatım oldu. Koleksiyonculuk özelliğini, gurmeliğini ve aile özelliklerine yönelik detayları da öğrenince yüz hatlarında var olan mesajlara ne kadar uygun yaşadığını gördüm. Dolayısıyla yaptığı işlere damgasını vurmuş böyle bir şahsiyeti okumamam için bir neden yoktu. Gayet memnunum okuduğum için…
-Bu kadar önemli ve ünlü şahsiyetler içinde Rembrandt, Van Gogh veya ne bileyim Osman Hamdi ya da İbrahim Çallı gibi bir ressamı da ben şahsen görmek isterdim ama sanırım bu yönde tercihiniz olmadı. Yüz okumalarını yaptığınız isimleri neye göre belirlediniz?
-Piyasanın içinde olduğunuz için siz de tahmin edersiniz ki bu isimler kitabın popülaritesine katkısı olsun diye seçildi. Yayıncımla bir araya gelerek yaptığım görüşmelerde herkesin bildiği, beğendiği ya da aklında o kişiyle ilgili soru işaretleri olduğu şahsiyetler üzerinden ilerleyerek böyle bir isim listesi hazırladık. Bu kişilerin hayatını herkes kendileriyle ilgili sunulan ve yapılan haberlerle, yakın markaj yaptığı takiplerle en ince ayrıntısına kadar bildiğini düşünebilir. Ama kitabı eline alanlar, derinlemesine gitmeden belli standartlarla yaptığım analizlerle bile o kişilerin ne kadar farklı özelliklere sahip olduğunu görebilecekler.
-Yüz okumalarında uyguladığınız standartlar ve kriterler ne oldu?
-Kitabın sadece ünlülerin yüz okuması gibi algılanmasını istemediğim için bu analizlerde çok derinlemesine gitmemeyi ve herkesin günlük yaşamda da uygulayabileceği belli standartları kullanmayı tercih ettim. Yüz okumaya yönelik analizlere erkeklerde de, kadınlarda da kulaklardan başlanıyor. Sağ ve sol kulak çocukluğa dair pek çok şifreyi verdiği gibi, atalardan aldığı özellikleri ve enerjinin seviyesi, para kesesi dediğimiz noktalarla parasal haberleri okumaya olanak sağlıyor. Yine zeka ve duygusal özelliklere yönelik şifreleri de kulak, alın, saç çizgisi, kaşlar, gözler ve burundaki kriterler üzerinden okumak mümkün. Ama derinlemesine bir karakter analizi yapabilmem için o kişiyle birebir görüşme yapıyor olmam gerekiyor.
-Kitabınızda “Yüz Yaş Haritası”na dair bir takım analiz ve yorumlarınız var. Bu tam olarak nedir?
-Bu; Çin Yüz Okuma Sanatı’nın evrensel ilkelerinden biridir. Bu evrensel ilkelere göre bir insanın 100 yaşına kadar yaşayacağı varsayılıyor ve yüzümüzdeki her organ 10 yıllık bir zamanı temsil ediyor. Kişinin yüz hatları ve çizgilerinden geçmişi, şimdiki yaşadıkları ve gelecekte yaşayacaklarıyla ilgili şeyleri bu Yüz Yaş Haritası’na bakarak yorumlayabilir, bir takım öngörülerde bulunabilirim.
-Çin Yüz Okuma sanatında insanın teorik olarak 100 yaşına kadar yaşayacağı varsayılıyor. Hakikaten de Çin, Japon ve Malezya toplumlarında çok uzun süre yaşayan insanlara rastlamak mümkün. Bizim ülkemizde bu yaş oranı daha düşük. Uzun yaşamayla ilgili sizin yaptığınız farklı bir gözlem var mı?
-Genel olarak bizim gibi toplumlarda ortalama ömür süresi 70-80 yıl diyebiliriz. Aktif yaşlanma konusunda benim büyük ve derin çalışmalarım var. Hatta bu anlamda akademik kariyerimi de sürdürebilmek adına üniversitelerin, derneklerin ve ciddi eğitim kurumların kongrelerine bildiriler gönderdim ve kabul edildi. O bildirileri hazırlarken gördüm ki zaten negatif düşünceye karşı duran her insan yaşlanmaya da karşı durur. Şu bir gerçek ki bilinçaltı ile bağışıklık sistemi ortak çalışıyor. Dolayısıyla bilinçaltımızdaki negatif düşüncelere karşı duramazsak bu düşüncelerin yaydığı ya da ortaya çıkardığı kimyasallar bağışıklık sisteminde deformasyonlara ve hatta kendini kapatmasına sebep oluyor. Tüm bu süreç içinde konuyla ilgili yaptığım araştırmalardan sağladığım faydaları kitabımda aktarmaya çalıştım. Uzun yaşamayla ilgili bu şifreleri hayatlarında uygulayarak içselleştiren, dışarıdan kendisine yüklenilen negatif düşüncelerden arınıp maskelenen gerçek kişiliğini ortaya koyan kişiler başarıya doğru ulaştıkça sağlıklarında da gözle görülür değişiklikler olacaktır. Bu anlamda 100 yaşına kadar yaşamayı hedefleyen, hedefine uygun davranıyorsa neden uzun yaşamasın…
-Bu çalışmalarınız sonucu yaptığınız paylaşımlara inanmayan, tezlerinize karşı çıkan insanlar oldu mu?
-Tabii ki inanmayanlar olmadı değil. Her şeyden önce biz Müslüman bir ülke olduğumuz için insanlar bu bilgileri teolojik açılardan da sorguluyor. Bu yüzden kitabımda yüz okumanın tarihçesini özellikle geniş kapsamlı aldım ki yüz okuma nereden gelmiş nereye gidiyor açık bir şekilde görülebilsin. Bu anlamda Peygamber Efendimizin hadislerinden, Kur’an’dan 4-5 ayetten alıntılar yaptım. Misal; Fetih Suresi’nin 29’uncu ayet-i kerimesinde geçen “Onların alameti, simalarındaki secde izidir; biz insanı secdedeki yüz izinden tanırız” cümlesi alâmet, nişan, yüz özelliği, Fizyonominin önemini çok net vurgulamaktadır.
-Yaptığınız şeyin spiritüel bir dünyaya ait olduğunu mu, yoksa felsefe ve mantık çerçevesinde gerçekler üzerinden bu tezleri ürettiğinizi mi düşünüyorsunuz?
-Beynimin hangi lobunun etkin olduğunu çok iyi biliyorum. Ben sol beyni etkin bir insanım. Bildiğiniz üzere sol beyin etkin insanların sayısal zekaları, sağ beyin etkin insanların yazarlık, yaratıcılık yönleri daha kuvvetli oluyor. Bu yüzden beynimin sağ lobunu da etkinleştirmek üzere çalışmalar yaptım. Çünkü sağ ve sol beyin entegrasyonu başarı getiriyor ve farkındalığı artırıyor. Sadece sol etkin beyin yaşamaya devam etseydim eksik yanlarımı bu kadar net görmem mümkün olamazdı. Dolayısıyla diyebilirim ki; artık ayakları sağlam yere basan biriyim. Spiritüel dünyaya girildiği zaman gerçeklikten uzaklaşılabiliyor. Bunu ben şahsen kendim gördüm ve birebir yaşadım. Yogayla bir dönem o kadar iç içeydim ki her şeyi bırakıp Bodrum’a yerleşeyim, bu dünyadan elimi ayağımı çekeyim gibi bir düşünce içine girdiğim anlarım oldu. Böyle bir ruh haline girdiğimi gördüğüm an o gidişi durdurup biraz daha orta yola doğru kendimi çektim.
-Estetik operasyonu geçirmiş birinin yüz okumasını nasıl yapıyorsunuz?
-Estetik operasyonu geçirmiş kişiler genelde biliniyor ya da belli oluyor. Kendi kitabımda bu kişilerin yüzlerini okumaktan kaçındım. Ama eğer böylesi bir operasyon geçirmiş birinin yüzünü okumam gerekirse o kişinin geçmiş fotoğraflarına bakmak durumundayım.
-Pekala, estetik cerrahiye karşı mısınız?
-Karşı değilim. Ancak insanın yüzünde sürekli yinelenen hareketlerle oluşan kırışıklıklar ve burun gibi iç dünyasına dair önemli şifreleri barındıran noktalar var. Bu yüzden özellikle genç kızlarımız daha erken yaşlarda burunlarını küçülterek kendi güçlerini ellerinden alıyorlar. Özellikle burun karakteristik özellik açısından çok önemli ve işadamlarında bir güç sembolü. Bu yüzden burun estetiği yaptırmak ya da ciltteki kırışıklıkları gidermek isteyenlere hiç olmazsa yüzü tam olarak oturup bir karaktere sahip olduktan sonra bu operasyonlara girmelerini tavsiye edebilirim.
-Siz kendi yüz mesajınızı biliyor musunuz peki? Bunu sorguladınız mı hiç?
-Tabii ki biliyorum ve sorguluyorum.
-O halde biraz da kendinizden bahseder misiniz? Kendinizle ilgili en önemli özellikler nedir?
-Benim bünyemde önemli derecede toprak elementi var. Bu da beni detaycı ve mükemmeliyetçi biri yapıyor. Bunların yanı sıra birkaç işi aynı anda yapma, hedefe hızlı bir şekilde ulaşmaya çalışma, sabırsızlık, bütün insanlara yardım etme ve dünyayı daha yaşanılır hale getirme isteği ile aileye çok önem verme karakteristik özelliklerimden bazıları.
-Peki, benimle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Bu süre içinde herhangi bir analiz yapabildiniz mi?
-Sizi ilk gördüğümde bünyenizde yüksek düzeyde toprak elementi olduğunu söylemiştim. Toprak insanı gurmedir ve arkadaşlarına çok düşkündür. Tekamül düzeyi yüksek insanlardır. Zaman zaman kendilerini izole ederler ve dağın içinde bir mağaraya kapanır, inzivaya çekilirler. Mağarasından eskisinden çok daha yüksek düzeyde yetiler kazanmış bir güçle çıkarlar. Dağ; toprak insanının sembolüdür. Yani dağ kadar güçlüdürler ve kendi içinde zaman zaman inzivaya çekildiği bir mağaraya sahiptirler. Sizi daha yakından tanıyıp çevrenizle olan iletişiminizi de görünce bu analizimde yanılmadığımı bir kere daha anladım.
-Bu iletişim sisteminde Ateş-Toprak-Metal-Su-Ağaç elementlerinden oluşan bir döngü var sanırım. Sizce burada en şanslı grup hangisi?
-Evet, tüm değişimlerin dairesel bir döngü içinde gerçekleştiği “Kadim Döngü” dediğimiz beş elementten oluşan bir sistem var. Bu beş elementin hepsi aslında her insanda var. Burada hangi elementin öne çıktığı ve yan yana geldiği önemli. Bu beş element içinde birbirini destekleyerek var eden uyumlu elementler de var, birbirini yok eden zıt elementler de var. Eğer bir insanın bünyesinde birbirini yok eden elementler baskınsa o kişinin kendini yönetmesi çok zor. Eğer birbirini destekleyen elementler baskın olursa kişinin kendini yönetmesi daha kolay olur. Bu yüzden kişinin tüm özelliklerinin farkına varıp birbirini besleyen elementlerle yeni bir yaşam biçimini seçiyor olması lazım.
-Sizin Çin Yüz Okuma Sanatı Uzmanı ve Karakter Analisti olarak yaptığınız Yaşam Koçluğu işi bir taraftan insanı rahatlatan bir psikoterapi gibi. Bu anlamda Psikolog ve Psikiyatristler sizin ve sizin gibi Kişisel Gelişimcilerin bu çalışmalarına ve icraatlerine nasıl tepki veriyorlar?
-Ben şu ana kadar direkt bana yönelik herhangi bir olumsuz söylemle karşılaşmadım, duymadım. Bu alanda duyduğum ya da okuduğum görüşlerde de bu yönde bir negatif yaklaşım yok. Böylesi pozitif bir algı oluşumunda bu işi gerçekten yapma stilimin de önemli olduğunu ve fark yarattığını düşünüyorum.
-“Sen Gerçekte Sen misin?” isimli kitap çok yeni yayınlanmış olsa da bu kitaba ulaşanlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
-Kitabı okuyanlar konuları çok iyi anlattığımı ve çok şey öğrendiklerini söylüyorlar. Anlatım dilinin çok akıcı olduğunu ve geriye dönüp bakmaya ihtiyaç duymadıklarını dile getiriyorlar. Bu akıcılığı sağlayan şeyin öğretmenlikten kalma bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Bu kitabın “Yüz okuma sanatı”yla ilgili bir ilk kitap olduğu tartışmasız bir gerçek. Bu yüzden böyle bir sanattan insanları haberdar ettiğim için memnuniyet dolu geri bildirimler de alıyorum.
-Peki, bundan sonraki yol haritanız nedir?
-Ben Çin Yüz Okuma Sanatı Uzmanlığımı almadan önce de Düşünce ve Yaşam Koçu olarak biliniyordum. Bu minvalde pek çok TV programına konuk olarak çıktım, sohbetler yaptım. Bu kitapla birlikte bu birikimlerimi paylaşacağım keyifli bir TV programı projesine açığım. Asıl yapmak istediğim şeylerden birisi de çocuklara yönelik gelişim kitapları hazırlamak. Çünkü öğretmenlik yaptığım dönemlerden de tecrübe ettim ki çocukların vizyonları, misyonları yetişkinlere oranla çok daha kolay ve sağlam oturtulabilir. Ve çok sağlıklı kişilikler oluşturulabilir. Çünkü değişime çok açıklar. Oturmuş herhangi davranış kalıpları ve önyargıları yok. Her birimiz altın oran gibi bir mükemmellikle dünyaya geliyoruz ve her birimiz mükemmel beyinlere ve bedenlere sahibiz. Hepimizin içinde kendimizi yapılandıracağımız muazzam bir enerji var. Ben tüm insanların kendilerinde olan bu özelliklerini fark etmelerine yönelik bir farkındalık yaratmak istiyorum. Dolayısıyla bu yönde çalışmalarıma devam edeceğim.