Serdar Turgut'un poposunu avuçladılar!
Kendisi bile ar damarının çatladığını, “benim daha fazla utanç verici olabilmeme de imkân yok” diyerek “itiraf” etmek zorunda kalır...
GAZETECİLER.COM - Eh
yani… Sonunda olacağı belliydi…
Bir yazar (ki bir ara genel yayın
yönetmenliği bile yaptı) bu kadar çok “penis” konusunda yazarsa
sonunda kendisi bile ar damarının çatladığını, “benim daha fazla
utanç verici olabilmeme de imkân yok” diyerek “itiraf” etmek
zorunda kalır…
Tabii, tabii…
İçinde “penis” kelimesi geçtiğine
göre elbette Serdar Turgut’tan söz edeceğiz…
Bakın neler yazmış
yine…
Sucuklu, sosisli ve penisli
pizza
Uzun süre oturmuş olduğumdan, New
York'un Brooklyn semtinde gezmeyi özellikle severim. New York'u
Manhattan'dan ibaret sayan 'Beyaz Türkler' bu semti bilmez ama ben,
ailemde bir adet Brooklyn doğumlu bulunduğundan özellikle severim
semti. Son gittiğimde orada başıma bazı işler geldi, yaşadıklarımı
not aldım sonra belki yazarım diye. Aslında tereddütlerim de vardı,
'Acaba çok utanç verici mi olurum' diye ama şimdi ailemizin D-day'i
zaten yaşanmış olduğundan ve büyük ihtimalle Rana yakında beni
zaten boşayacağından, kaybedecek bir şeyim de kalmadı. Yaşadığım
her şeyi yazmaya kararlıyım. (Ayrıca benim daha fazla utaç verici
olabilmeme de imkân yok. Bugüne kadar utanç verebilecek her şeyi
yaptım).
Semtte dolaşırken acıktım ve
köşede ilginç bir pizzacı olduğunu gördüm. Adı da pek bir tuhaftı:
Fondle (Okşa veya sıkıştır). Kapıdan baktım, içerisi sadece erkek
doluydu. Bu bana gereken panik sinyallerini vermedi. 'Pizza erkek
yemeği' dedim, 'Millet bira ve pizza için gelmiş olmalı buraya'
diye düşündüm.
"Şov birazdan başlayacak" dediler.
'Pizza yerken kucak dansı yapacak kızlar iyi de olur' diye
sevindim. Şovun detayına hiç girmedim. Bara doğru giderken birkaç
adam popomu avuçladı. Aslında o aşamada kaçmalıydım oradan ama
planım eski serserilik günlerimi yaşamak ve her türlü belaya
bulaşmaya niyetli olduğumdan 'Durmak yok yola devam' dedim. (Şimdi
bazılarınız, sert erkek olanlarınız, 'Adamlara neden sert
çıkmadın?' diyeceksiniz biliyorum. 'Ben olsam hesabını sorardım'
diyeceksiniz. Adamları görmeden konuşmayın, tamam mı; 'Nah'
sorardınız hesabı).
Ellendikten sonra döndüm, önümde
King Kong duruyor zannettim. Adamın o bara nasıl sığdığını anlamak
mümkün değildi. Yaptığını affederek 'Büyüklük bende kalsın' deyip,
gittim bara oturdum. 'İyi ki ellemekle yetindi' diye mutlu bile
oldum. Önceden bir viski içtim rahatladım. (Ama biraz sonra
göreceğiniz gibi rahatlamam zorunlu nedenlerden dolayı pek uzun
sürmedi). Sonra da sucuklu, sosisli pizza ile soğuk bira söyledim.
Başlığımı yeniden okursanız pizzamda bir unsurun eksik olduğunu
göreceksiniz ama o da ayrı biçimde hemen geldi zaten.
İlk lokmamı ısırıyordum ki; önümde
bir çift çizmeli ayak belirdi barın üstünde. 'İnşallah kadındır'
dedim. (Acaba istemeden bir S-M barına mı düştüm diye heyecanla
baktım. Heyecanımı anlayın. Daha önce kırbaçlanırken hiç pizza
yememiştim de). Önümde maalesef hayli yapılı bir adamın
bulunduğunu, adamın önünde ise bir Amerikan bayrağının havada
durmakta olduğunu gördüm.
Ben o bayrağın nasıl olup da
havada öylece durduğunu merak ederken, birden bayrağın havada
durmadığını ve aslında havada asılı olduğunu anladım. Adam önüne
asmıştı bayrağı ve pizzamın eksik olan unsuru da işte sonunda
gelmişti önüme.
Kendimi tutmasam ağlayacaktım.
Barın adının anlamı da bu aşamada netleşti. Çünkü barda oturan
diğer adamlar büyük coşkuyla okşuyorlardı bıyıklarını. Acayip
milliyetçi olmalıydılar... Ben hızla biramı kafaya diktim. Çünkü
böyle bir ortamda ayık olarak var olabilmek mümkün değildi. Benim
birayla da özellikle o barda sarhoş olabilmem de imkânsızdı. O
nedenle tekrar viskiye geçtim. Birkaç duble daha attıktan sonra
'İyi ki bayrağın aslı olduğu direk veya adı her neyse o işte yatay
olarak duruyor. Bir de dikey dursaydı o zaman gerçek felaket
olabilirdi işte' diye düşünürken tabii ki korktuğum başıma geldi. O
kadar okşanma ve sıkıştırılma sonunda bayrak göndere çekildi.
Bayrak yükselirken bir ara korktum, 'Acaba bayrağın göndere
çekilmesi esnasında Amerikan Milli Marşı söylenecek mi?' diye.
Çünkü bu bar bizim ülkede açılmış olsaydı şunlar
yaşanabilirdi:
1- Bayrak yükselirken mutlaka mili
marş da söylenir ve saygı duruşunda bulunulurdu.
2- Bayrağı penisine asmış olan
adam sonra mutlaka öldürülürdü.
3- Öldürülmese bile tutuklanıp
hapse atılırdı.
Af edersiniz…
Çok af edersiniz…
Serdar Turgut
“Mizah” yazıyor da “aktaralım”
dedik…
Efendim; Turgut’un yazdıklarının
mizah değil “pornografi” olduğunu biliyoruz ama ne
yapalım?..
AKŞAM
Gazetesi bu işte…
Biri tutar, “Her kes bir gün .bne
olacak” diye yazar…
Bir başka erkek(!) yazar başını
türbanla örter…
Yetmiyormuş gibi başını örten
kadınlarımızı kızlarımızı aşağılar…
Bir diğeri, bütün
kadın yazarlarımızı, bulundukları yere yetenekleri ile değil,
kadınlıklarını kullanarak geldiklerini
iddia eder…
Aynı yazarcık, genel yayın
yönetmenlerini de “cinsel istismarcı” olarak tanımlar…
AKŞAM
işte böyle bir gazete…
Serdar
Turgut poposunu nasıl kurtardığını ve bir
dev adamın penisinin cesametini anlatmış çok
mu?..
Gülün geçin siz
de…
Neyse…
Neyse…
Turgut, okumaya devam
edebilirseniz
...
Bu arada, Serdar Turgut'un bu yazısı 'nedense' bizim de
aklımıza meşhur bir Polyanna fıkrası getirdi:
"Hani, Polyanna ormanda dolaşırken bir tabur askerin
saldırısına uğramış. Askerler sırayla tecavüz etmişler zavallı
Polyanna'ya... İşleri bittikten sonra da çekip gitmişler. Gariban
Polyanna da perişan, üstü başı parçalanmış bir halde ayağa
kalkarak: ''Oh, neyse ki dötü kurtardık''
demiş ya...
İşte bu fıkra Serdar Turgut'un
yazısının 'mana ve ehemmiyetine' çok
uyuyor gibi geldi bize....