Serdar Turgut'un gözüyle medyanın kaderi!

Medyanın geleceğini sorgulayan yazılarıyla dikkat çeken Serdar Turgut "yeni medya ve insan beyni" temalı bir tartışma başlattı...

GAZETECİLER.COM
Habertürk gazetesi yazarı Serdar Turgut medyanın geleceği üzerine analizlerine devam ediyor. İnternet ile yapısal bir dönüşüm yaşayan medyanın insan beyni ile nasıl bir ilişki kurduğunu sorgulayan Turgut, yeni medyanın yeni bir düşünme ve algılama biçimini de üretir hale geldiğini yazdı. Medyanın okuyucu-kullanıcı ile kuracağı ilişkide yeni bazı değerlerin ortaya çıktığını hatırlatan Serdar Turgut, medyanın "hikaye anlatma" biçimi üzerine çarpıcı yorumlarda bulundu.

İşte Turgut'un ilgili yazısı:

Medya, hikâyesini nasıl anlatacak?

MEDYA çalışmalar) 21 'inci yüzyılın sosyal bilimler alanındaki en dinamik, en ilginç fikirlerin üretildiği alan oldu, Bu da normal; çünkü hemen her kurumun, her tavrın bir değişim içinde okluğu bu dünyada medya en hızlı değişen sektör halinde.
Ortaya atılan ve teori yapanların çoğu tarafından paylaşılan bir saptamaya güre, son 17 yılda medya içeriklerinin tüketilme biçimindeki değişim, son 200 yılda yaşanan değişimden çok daha derin, çok daha fazlayımış.

İnsan beyni hızlı ve radikal bi değişim yaşıyor

Anlayacağınız içeriği okuyan, kullanan insanlarda önemli bir değişim yaşanıyor.
Kolay değişmez sanılan beyinlerimiz hızlı ve radikal bîr değişim içinde, Beynin işleyiş biçimindeki bu değişme potansiyeline "neuro-plasticity" deniliyor. Şurası kesin ki 21 'inci yüzyıl beyinleri, 20'nci yüzyıl beyinlerinden farklı çalışıyor. Bu nedenle genelde orta ve üstü yaş insanlar tarafından sahipliği olan veya yönetilen medyada bizler eskiden alıştığımız biçimde hikâyeleri anlatamayız.

Medya şunu anlamalı: Eski hikaye anlatma biçimleri artık geçersiz!

Evet hikâye dedim, bizler hepimiz aslında hikâye anlatma işindeyiz. Burada "Bana hikâye anlatma" tavrıyla ortaya konulan hikâye kavramına duyulan güvensizliği de aşmamız gerekecek.
Burada sözü edilen hikâye, palavra değil, hangi olayı ele alırsak alalım o olayın alımdaki gerçekleri tüm boyutlarıyla tüketiciye (okuyucuya/kuIlanıcıya) aktarmak bir hikâye anlatma işidir.
Medya ve onunla ilişkili halkla ilişkiler ve reklam sektörü şunu anlamak zorunda: Bizlerin eskiden alıştığımız hikâye anlatma biçimleri artık geçerli değil. Onlarda ısrar ettiğimiz takdirde, kenefimizi değiştirmediğimiz: zaman anlattığımız hikâye üzerinde ne kadar çalışılmış olunursa olun sun tüketici tarafından anlaşılmayacaktır veya kabul edilmeyecektir.

Gazeteciliğin altın çağına giriyoruz

Bir ara çok yoğun tartışılan "Acaba gazeteler ölüyor mu?" sorunsalı, temelinde eski medya diye adlandırılabilecek gazetelerin eski hikâye anlatma biçimlerini yeni koşullara uydurmak üzere değiştirmemelerinden kaynaklanmıştı.
Aralık ayında piyasaya çıkacak kitabım "Yeni Medya"da gazeteciliğin ölmediğini, tersine gazetecilik açısından bir altın çağa girdiğimizi anlatıyorum.
Bu altın çağ çoktan başladı. Koşullara adapte olup kendimizi yenilersek bu altın çağ bizlerin de gazeteciler olarak altın çağımız haline gelecek.
Beyinlerin artık değiştiğini ve eski hikâye anlatma biçimlerini yeni beyinlerin istemediğini, bunu okuyamadıklarını, bunun yerine yeni hikâye anlatma biçimleri bulmamızın gerekeceğini göreceğiz ve gazeteciliğimizi buna göre yapacağız.
Eski beyinler daha çok beynin rasyonel düşünceyi koordine eden bölümleriyle düşünüyolarladı.

Yeni insan beyni dijital devrimle değişmeye başladı

Eski hikâye anlatma biçimleri bu şekilde düşünen beyinlere uygundu.
Yeni beyinler dijital devrimle değişmeye başladı. Artık beyinler daha çok duygulan koordine eden bölümüyle veya eski beyin diye adlandırılan, bize ilkel insandan bu yana devredilen genlerimize kazınmış, beynin davranışları koordine eden bölümüyle düşünüyorlar, İnternet ve «dijital devrim beynin bu bölümlerine hitap ettiği için son derece başarılı, Eski beyin bilinçdışı davranışlarımızı yani hayatta kalmamız,, gündeliği sürdürebilmemiz için gereken her şeyi koordine ediyor. İlkel insanı düşünün; bu insan tabii ki okuyamadığından hayatı sadece görerek anlamaya çalışıyor, gördüğü hakkında duygularıyla düşünmeye çalışıyor. Bu arada lıızlı olan her şeye karşı da duyarlı. Doğal ortamında ani bir değişiklik gördüğü an dikkati buna çekiliyor. İnternet kuşağı da görerek düşünüyor, iııza takıntılı ve doğal ortamında veya gördüğünde yapılan her değişiklik onun da dikkatini çekiyor.
Medya teorisyenleri eğer bu dönemde medyada başarılı olunacaksa görsellerle çalışan, hıza ve sürekli değişime önem veren yeni medyalar yaratmamız gerekliğini düşünüyorlar.

Beyin okuduğundan çok gördüğünü hatırlıyor

Eski beynimizin de etkisiyle beynimizin işlem yapma gücünün yarıdan fazlası görsellikle ilgilidir. İnsan beyninin 2 bin 500 adet resmi, aradan uzun zaman geçtikten sonra yüzde 90 doğrulukla hatırlayabildiğini biliyoruz.
Okuduğumuz bir metnin bir yıl sonra sadece yüzde 10'unu hatırlarken, bir yıl aradan sonra gördüğümüz bir resmin ise yüzde 63'ünü hatırlıyoruz.
Öylesine karmaşık ve çalkantılı bir dünyada yaşıyoruz ki beynimizin ilgisini çekmeye çalışan çevre faktörleri çok arttı.

Görselliğe dayanan, içgüdüye seslenen medya başarılı olacak

Ortalama bir beyne saniyede 11 milyon veri geliyormuş. Beyin mükemmeliyetçi olduğundan, hepsiyle aynı anda hak ettikleri gibi uğraşa m ayacağından, bunların sadece 40 adedini göz önüne alıyormuş, gerisini otomatik içgüdüsel tepkilerimizin oluştuğu eski beyne gönderiyor, göz önüne aldığı bölümle de duygularla düşünüyormuş.
Bu yüzden görselliğe vurgu yaparak çalışan, içgüdüsel tepkilerimize hitap eden, hızlı değişen ve ilk önce özgün olmayı başaran medya girişimleri başarılı olacak.
Instagram'ın yüzyılın en büyük iletişim kurma medyası olarak yükselen trend olması, beynin bu görsellikle ilgili vurgusuyla ilgilidir. Ayrıca internetle hızın çok önemli olması, sayfaların sürekli yenilenmesine duyulan ilgi, kalıcı fikirler yerine gelip geçici, uçucu ve hafif enformasyonların öne çıkması (buzzfeed sitesi bunun üzerine kendisine bir imparatorluk kurdu. Son olarak Ne w York Times't an ustaları transfer etti), seks imalı haber ve görüntülerin, yemek fotoğraflarının daima ilgi çekmesi, yeni beyinlerin eski beyin ağırlıklı yeni çalışma biçimiyle ilgilidir.
Bizler gazeteciler olarak hikâyeyi nasıl en iyi anlatacağımızı düşünürken tüketicinin/okuyucunun/kullanıcının bu yeni durumunu, muhatap olduğumuz beyinlerin arzularını, isteklerini göz önüne alarak hikâyeyi anlatma yöntemimizi değiştirmeliyiz. İçeriğimiz ne kadar sağlam olursa olsun görsel kullanmadığımız veya audio olmadığı zaman, heyecan yaratan veya ilgi çeken bazı sürprizler yapmadığımız zaman bu içeriğimize bakılmayacak.
Ayrıca bizler çizgi film, video oyunları ve televizyon sitcom'ları gibi farklı hikâye anlatma biçimlerini gazeteciliğimizin ürünlerini anlatmak için nasıl kullanırız, bunları da artık düşünmemiz lazım.
İmamoğlu'nun diploması tartışması! Kemal Alemdaroğlu detayı Selvi yazdı Mansur Yavaş'ın arkasında kimler var Fatih Portakal 'kulağıma geleni aynen söylüyorum' deyip açıkladı Melih Altınok: Affı kaldırın Hilal Kaplan: Erdoğan, BM'de İsrail'i mahkum etti Ali Karahasanoğlu: Erdoğan yerine Kılıçdaroğlu olsa, o konuşmayı yapabilir miydi? Salih Tuna: Ne yapmalı