Serdar Turgut yetişemeyince kaz yandı

Yeni Şafak yazarı Dücane Cündioğlu benim çok saygı duyduğum ve özellikle Cemil Meriç ile ilgili kitaplarını başucumda tuttuğum bir yazar.

GAZETECİLER.COM

Serdar Turgut, Gülen Cemaati'nin misafiri olarak Nijerya'ya gittikten sonra cemaatin çalışmalarının etkisinde kalmış hatta bazı çevrelerce cemaate intisâb ettiği bile ileri sürülmüştü.

Serdar da bunun üzerine iki tarafın da (ateist dostlarının ve Gülen Cemaatinin) gönlünü almak için "metodolojik ateist" tavrı olduğunu yazmıştı. Derdini Ateistlere anlatabilmişti belki ama Dücane Cündioğlu, onun bu kıvraklığını yutmamış, Serdar'ı eleştirmişti.

Serdar Turgut, esprilerini dahî ciddiye aldığım bir yazar. Bu nedenle düşüncelerimi doğrudan ve açıkça dile getirmeye çalışacağım.

Kendilerinin sahiplendiği sevimli yönteme 'bilimsel' değil, olsa olsa 'psikolojik' bir kıymet atfedilebilir. Çünkü....

Dücane

Serdar bugünkü yazısında halk dilinde "çevir kazı yanmasın" denilen bir yöntemi kullanıyor. Kimileri buna "..çını yiyeyim ayakları" da diyebilir.

Bakın nasıl..

Benim ateizmim

İnanç konularında düşünürken, 'metodolojik ateist' tavrım bulunduğunu yazmıştım.

Ancak bunun yanlış anlamalara yol açtığını görüyorum.

Dücane Cündioğlu gibi entelektüel bir düşünür bile demek istediğimi yanlış anladıysa, sorun onda değil büyük ihtimalle benim ifademin yeterince açık olmamasından kaynaklanmıştır diye düşündüm.

Yeni Şafak yazarı Dücane Cündioğlu benim çok saygı duyduğum ve özellikle Cemil Meriç ile ilgili kitaplarını başucumda tuttuğum bir yazar.

Bu nedenle benim derdimi, özellikle onun doğru anlamasını sağlamak benim için önemli.

Dolayısıyla bu bir polemik yazısı değil, hatta klasik bir kendi hakkımda yazılan bir yazıya cevap yazısı da değil. Sadece konuların daha fazla açılmış olmasından yararlanarak kavramı daha netleştirme çabamdan ibaret olacak bu yazı.

Metodolojik ateist kavramını öğrenmiş olduğum Jürgen Habermas insanlar arası linguistik iletişimin (İnterpersonal linguistic communication) önemine vurgular yapar, eleştirel tartışmanın ancak insanlar arası linguistik iletişimin dilini iyi, uygun ayarlamamız sayesinde olabileceğini söyler.

Ben bu düşüncelere tutkulu bir şekilde inanırım. Türkiye'deki güncel problemlerin de, daha uzun vadeli yapısal sorunların da bu şekilde davranmayı başaran insanların birbirleriyle 'konuşması' sayesinde başarılacağına ve gerçek bir kamu alanının, eleştirel tartışmanın alanı olarak ancak bu şekilde kurulabileceğine inanıyorum.

***

Baktım Türkiye'de kurumlar ve taraflar arasında böyle bir niyet yok. Tersine konuşarak, anlayarak uzlaşma yerine daha fazla çatışmaya gitme eğilimi var. Kendi kendime dedim ki bu insanların adım atmasını beklemekle olmayacak bari ben kendi tavrımda, yaklaşımlarımda gereken ayarları yapayım dedim ve işe giriştim.

Benim metodolojik ateizmim de bu çabamın bir parçasıdır. Ben inançlar hakkında düşünmeye, konuşmaya hiçbir önyargı taşımadan başlarım derken bunu bütün önyargılarımdan ayrılabileceğim diye düşünmemişim. Sayın Cündioğlu gayet doğru biçimde "Hiç kimse önyargılarından ayrılamaz zaten buna gerek de yoktur" diyor. İşte ben bu noktada ifademde yapmış olduğum yanlışı fark ettim.

Serdar Turgut'un yazısının