Serdar Turgut, yazı işlerindekileri vuracak!

Turgut daha ilk yazısında, Gazete HT yazı işlerinin % 80'inin, bir zamanlar öldüreceği kişilerden oluştuğunu yazıyor.

GAZETECİLER.COM - Serdar Turgut Gazete HT'deki yazılarına bugün başladı. Kendisine başarılar; patronaja ve yazı işlerine "sabırlar diler, can güvenlikleriyle ilgili her türlü tedbiri almalarını taviye ederiz."
Çünkü:
Turgut daha ilk yazısında, Gazete HT yazı işlerinin % 80'inin, bir zamanlar öldüreceği kişilerden oluştuğunu yazıyor.
İnsanlarla ilgili kararını ise gördüğü ilk iki saniye içinde verdiğini bildiğimize göre, ya HT yazı işleri Turgut'u öldürecek.
Ya da bir seri katil cinayetine kurban gidecekler!..
Niçin bu kadar emin olduğumuza gelince:
Serdar Turgut uzun zaman önce yazığı bir yazıda "Gonzo Gazeteci" olduğunu itiraf etmişti.
Nedir "Gonzo Gazeteci"?.
Serdar Turgut şöyle tarif ediyor:
"Kontrol altında tutulan delilik..."
Turgut'un kendisine örnek aldığı gazeteci ise Hunter S. Thompson...
Gelin görün ki Thompson'un kontrol edilemez deliliği ünlü yazarı intihara sürükledi. Bir gecenin sabahında evinde ölü bulunduğunda kendini vurduğu anlaşıldı.
Onun için Gazete HT çalışanlarına ve patronaja sabır diledik ya...
Ve elbette bir de tavsiyemiz var:
Turgut'un gazeteye geleceği günler mutlaka kurşun geçirmez yelek giysinler.
Gonzo Turgut'un ilk yazıları aşağıda:


Keşke başyazar olsaydım

HAYATINIZI yazarak kazanıyorsanız bir gün bir "son" yazınızın olacağı kesindir. Ama hayatınız boyunca ilk yazı ağırlığından kurtulmanız da kolay olmuyor.
Son yazı yazmak bana daha kolay geliyor; biraz nostalji, duygusallık koydunuz mu son yazı adeta kendi kendisini yazar.
Süregiden yazarlık yaşamında yeni bir ilk yazı daha omzunuza yük yüklüyor. O güne kadar yazdıklarınızdan çok daha farklı ve daha güzel bir şey yazmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi; insanlara "Bir yazı okudum, hayatım değişti" dedirtecek önemde bir yazıyı, hayatta böyle bir şey olmadığını, olamayacağını bilmenize rağmen, aramaya başlıyorsunuz.
Gazetemizdeki bu ilk yazımı planlarken keşke başyazar olsaydım diye düşündüm. Başyazar olsaydım, fazla anlamı olmayan, içinde yaratıcı tek bir fikir bile bulunmayan, kahvede "Ne olacak Türkiye'nin bu hali" sohbetinin az biraz daha içeriklisi türde bir yazıyı ortalama 18 saat sürede, çok zorlanıyormuş havaları filan atarak yazıp işi bitirebilecektim. Yazım anlamsız olduğu için kendimi ağır satmak imkânım da otomatikman olacaktı. Başyazı yazarken dikkat edilecek nokta, herhangi bir konuda görüş bildirmekten mümkün olduğunca kaçınmak ve her konu hakkında olabilecek farklı bütün görüşlerin sanki hepsine birden sempati duyuyormuş gibi yazmaktır.
Bunun bir yazı ustalığı gerektirdiğini düşünebilirsiniz ama bizdeki başyazarlar bunu yazı ustalıklarından değil de istemeden, farkında olmadan yapıyorlar; çünkü gerçek hayatlarında da öyleler, hemen hemen hiçbir konuda net fikirleri yok, hayatlarında bir kez bile hatırlanacak enteresan bir görüş atmamışlar ortaya, bırakın görüşü bir tek enteresan cümleleri bile yok meslek yaşamlarında.
Onların yazıları, kötü yazılmış kanun hükmündeki kararnamelere benziyor. Ben eminim ki bu tür insanların ilk yazı sıkıntıları olmaz; çünkü hep sıkıcıydılar ve hep sıkıcı yazdılar, öyle olmaya devam ettikleri takdirde bir sorun da yaşamazlar.
Ben bir başyazar olabilmenin en büyük önşartı olan sıkıcı olmak, enteresan olmamayı becerebilmek koşullarına sahip olmadığımdan başyazar olamıyorum.
Bir ilk yazıda sorun yaşamayacak bir diğer kategori de benim "dadaist" yazarlar olarak tanımladığım kişilerdir. Bunlar yazılarını, dadaist şairlerin şiir yazmak yöntemiyle yazarlar.
Dadaist yazarlar, ellerine bir makas alıp başkalarının fikirlerini çeşitli yayınlardan keser ve ellerinde biriken cümleleri bir sayfa üzerine fırlatıp atarlar. Sonra bunları belirli bir düzen ve iç tutarlılık kaygısı taşımadan özgün yazı olarak ortaya çıkarırlar. İşin garibi, bunlar arasında Hasan Cemal gibi entelektüel ikon haline gelenler de vardır. Okuyucular, onların yazılarındaki dağınıklığı ve tuhaflığı bir derinlik ve düşünce üretme çabası olarak yanlış anlayıp dadaist yazara birtakım hak etmediği payeler de verebilirler.
O yazarlar da kendilerine verilen önemi bir süre sonra maalesef ciddiye alabilirler, gerçekten söylenildiği gibilermiş gibi davranmaya, etrafta havalar atmaya filan başlayabilirler. Entelektüel hayata hiçbir enteresan katkı yapmadan yaşayıp giderler.
Dadaist şairler deyince benim bu gazetede başıma benzer şeylerin gelebileceğini de fark etmiş durumdayım ne yazık ki.
Basında geçmiş olan uzun yıllarım boyunca meslek hayatımın çeşitli aşamalarında bir nedenden dolayı öldürmek teşebbüsünde bulunduğum insanların oranlarının yüzde 80'inin oluşturduğu Habertürk yazı işlerine girdiğim zaman, benden beklenen yazı uzunluğu gösterilince ilk tepkim, "Yahu benim sadece bir cümlemin uzunluğu bile bu kadar tutuyor" oldu. Bunca yıldan sonra Haiku yazarı mı olacaktım yoksa?
İkinci tepkimde ise "Bunlar yoksa benden şiir mi yazmamı istiyorlar ki" diye panikledim. Her Türk, potansiyel bir şair olduğundan ve bunların önemli bölümü de maalesef potansiyel şair olmakla yetinmeyip şiir filan de yazdıklarından, bunların okunmasını dahi beklediklerinden benden de gazetede böylesine absürd bir şey isteyebiliyor olabilirlerdi. Bu konudaki üçüncü ve son düşüncem ise yıllar boyunca hiçbir yazı işlerinde cinayet işlemem nasip olmamıştı ama galiba bu yazı işlerinde sonunda hayatımın en büyük düşlerinden birisi olan "yazı işlerinde katliam" arzumun gerçekleşmesi ihtimali de büyüktü. Çünkü kısa yazmamda nedense ısrar ediyorlardı.
Kabul ediyorum, bazı yazılar kısa yazılabilir. Örneğin, "Başbakan Erdoğan ve Joie de Vivre" diye başlık atarsanız yazınızın sadece tek bir kısa cümleden oluşabilmesi mümkündür; hatta çok zorlanırsanız o cümleyi yarıda bıraksanız bile kimse bir şey fark etmez. Hatta dadaist yazarlar gibi sadece o yarım cümle nedeniyle önemli bir insan bile olabilirsiniz.
Fakat ben arada bir hayli ciddi konularda da yazılar yazıyorum ve yazacağım. Şimdi bütün meselem, Klaus Heinreich'ın "Versuch über die Schvvierigkeit, nein zu sagen" (Hayır diyebilmenin zorluğu üzerine bir makale) adlı kitabından yola çıkıp Jürgen Habermas'ın din üzerine görüşlerinin analizi üzerine olacak yazımı bu köşeye nasıl sığdırabileceğim gibi basit bir soruna çözüm bulmaktan ibaret.
Bu işi başarmak da benim görev tanımım gayet tabii ki. Siz böyle şeyleri dert etmeyin, bana güvenin. Hepinize merhaba, inşallah birlikte yolculuğumuz uzun bir yürüyüş olur.


Kıyametin çıkacağı söylenılen yer geminin vurulduğu yere çok yakın

3 büyük tek tanrılı din, toplam turist sayısının yarısının söylemektir. Dün Taksim'de aslında sınırları dar bir kıyamete inanan Evanjelik gösteri yapanlar, laflarıyla, coğrafyada ortaya çıktı. O Hıristiyanlar olduğu kıyafetleriyle maalesef bir din coğrafyayı anlatmak için bilinmektedir. Kıyamet anında savaşı havasındaydılar; İsrail'de yazılmış olan "Tanrı'nın bir kopuşun yaşanacağı ve bu son işe girişenlerin de Yürüdüğü Topraklar" adlı mesihin gelmesinden ve yaklaştığına inandıkları SON'a kitap, insana manevi haz ve kıyametten önce inançlı katkıda bulunmak için hareket dinginlik verecek cümleler Hıristiyanların ve son anda ettiklerine eminim.
yerine operasyona giden bir Hıristiyan olmayı kabul eden O insanlar var İsrail'de ama İsrail helikopterini anlatarak Yahudilerin göğe çıkarılacağına unutmayalım ki kendi başlıyor. Dinlerin kökeninin inanan ve bunu bekleyen bu hükümetlerinin yaptığı bu işi aynı coğrafyada olması ve insanlar kıyamet turistidirler. şiddetle protesto eden inanca sahip çıkmak Bunlar son dünya savaşının Yahudiler de var. İncil'in rekabetinin tırmanmasıyla ve yaşanılacağı yer olduğuna şifresini çözen İsrailli işin içine devlet çıkarlarının inanılan ve üstünün milyarlarca matematikçiler, kıyametin 2012 girmesiyle o topraklar hep din cesetle kaplanacağı beklenilen yılında geleceğinin yazıldığını adına akıtılan kanla sulandı. Megiddo vadisini, yakındaki açıkladılar. 2012 yaklaştıkça Aynı topraklarda yeşerip Armageddon tepesinden dün yaşanan türde olayların büyüyen üç dinde de kıyamet seyretmeye heveslidirler. Hatta garip biçimde artacağına şahit inancı olduğunu hatırlarsak dün bir ara Evanjelik Pat Robertson olacağız. Kıyameti umarak yaşanan akıllara durgunluk bu alanın yakınına bir din bekleyen fanatiklere teslim veren vahşete belki farklı bir "disneyland"i kurmaya bile olmayalım, makul açıklama getirebiliriz. girişmişti. (Kıyamet temalı bir Müslümanlar ve Yahudiler Hıristiyanlık'ta ve Yahudi eğlence parkı oksimoronunu bir arasında bir diyalogu dininde dünyanın sonunun tek Amerikalılar düşünebilirdi.) başlatalım.
yaklaştığını düşünenlerin sayısı Her dinde aşırı uçlarda Marksistler, kıyamet hayli fazladır. Bunların birçoğu, yaşayanlar olabilir. Bizde de inancının yaygınlaşması bu sonu getirmek için aktif kıyamete inananlar ve bunu durumunda bunun her inanç olarak çalışmaktadırlar; çünkü çabuklaştırmak gerektiğini gibi maddi bir güce iyiler ve kötüler arasında düşünenler var. Ama bu gibi dönüşebileceğini ve yaşanacak son dünya durumlarda makul insanların beklenilenin gerçekten savaşından sonra gelecek yapması gereken, bu meseleyi olabileceğini görürler. Bu kıyametle dünyanın sonunun bir din savaşı söyleminden yüzden kıyameti gelmesinin iyi bir şey olduğunu çıkarmak ve İsral'in yaptığının gündemimizden hemen düşünmektedirler. aslında bir dine karşı değil, bir çıkaralım. (Lavvrence E.Josephİsrail'e yıllık olarak gelen insanlık suçu olduğunu Apocalypse 2012).
İndirim Sezonlarında Akıllı Alışveriş: En İyi Fırsatları Yakalamanın Yolları