Serdar Turgut, Özkök'ü fena 'Ti'ye aldı

Ölümü yaklaşmış olmalı bu radikal karakter değişimini başka türlü açıklamanın imkanı yok türünden fikirler de atıldı ortaya.

GAZETECİLER.COM

Serdar Turgut ironi ayaklarına yatarak Ertuğrul Özkök'ü fena benzetiyor bugün.
Ne yalancılığı kalmış Özkök'ün, ne sözünü tutmama özelliği, ne cimriliği.
Bu arada Özkök'ün ölümünün yaklaşmış olabileceğini de iddia ediyor ki; o satırları okuyan Özkök'ün tüyleri diken diken olacaktır.
Bakın nasıl

Ertuğrul Özkök'ten herhangi bir şey alabilmenin imkansızlığı üzerine

Wall Street Journal'ın yeni New York baskısını acilen getirtmek zorundaydım.

Bunu kendi imkanlarımla getirtmem, kronik parasızlıktan şikayet imajımı zedeleyebilirdi.

Başka bir insanı gazeteyi getirtmesi için ikna etmem gerekiyordu. Bu operasyon için Ertuğrul Özkök ideal isimdi.

Her şey bir yana ona yalan söylemek de prensip itibarıyla genelde hoşuma gider. Onun yıllardır bana söylediği yalanların öcünü alıyormuş gibi kendimi iyi hissederim ona yalan söylediğimde.

Mesajlar attım ve telefonlar ettim ve Wall Street Journal gazetesini, onun hemen görmesinin ne kadar da önemli bir mesele olduğuna ikna ettim kendisini.

Ona küçük miktarlarda da olsa para harcatıyor olmanın verdiği ilave keyif de vardı işin içinde.

***

Neyse hemen getirteceğim dedi ve gerçekten de getirtti. Fatih Altaylı ile benim ortak yorumumuz bunun bir mucize olduğuydu çünkü onun bir sözünü bu kadar hızla ve net tutmuş olması hayırlı bir gelişme değildi. Galiba ölümü yaklaşmış olmalı bu radikal karakter değişimini başka türlü açıklamanın imkanı yok türünden fikirler de atıldı ortaya.

Ben de aynı fikirde olmakla birlikte 'Ona bir şey olmasının mümkün olmadığını çünkü kötülerin geç öldüklerini' söyledim.

***

Daha sonra onda aslında fazla bir değişim olmadığı ve dolayısıyla ölümünün de yaklaşmamış olduğu ortaya çıktı.

Çünkü süratle zincirleme yalan söylemeye başladı. Yani her şey aynıydı, hayatta değişen hiçbir şey yoktu.

Getirttiği gazeteyi bir türlü bana vermiyordu.

Çeşitli gerekçeler öne sürerek daima erteledi gazeteyi göndermeyi. Bazen de gerekçe de söylemeden göndermedi.

Bu tavrının belirli bir nedeni de yok tabii, onun için yalan söylemek ve karşısındakinde hayal kırıklığı yaratmak bir tür ihtiyaç olmalı.

***

Hata belki biraz duyarlılık geliştirir diye bir gece yarısı saat bir buçukta ona 'Bugün de gazeteyi yollamadığın için üzüntüden uyuyamıyorum' diye mesaj bile yolladım.

Eskiden yayın yönetmeniyken sabaha karşı bu tür mesajlarıma daima cevap verirdi. O zamanlar vampirler gibi uyumuyordu geceleri, ürkütücü biçimde dolaşıyordu evin içinde.

Şimdi diyeceksiniz ki bu vampir benzetmesi olmamış çünkü vampirler gündüzleri uyuyordu en azından o ise gündüz boyunca gazetedeydi hep.

Şunu bilin ki, bunu ilk kez açıklıyor olabilirim, Ertuğrul Özkök tüm yayın yönetmenliği süresince gündüzleri çoğu zaman uyukladı.

Uyumakta olduğu için hiçbir toplantıda kendisine anlatılan hiçbir haberi, yorumu dinlemedi ve sadece sabaha karşı evinde yalnız başına otururken kafasında oluşturduğu gazeteyi çıkarttı.

Onun başarılı olmasının temelinde kendinden başka hiçbir insanı hiçbir zaman dinlememesi yatar.

Ben onu iyi tanıdığımdan hangi yazı işleri toplantısında derin uykuya geçtiğini de anlardım. Adamımız Flint (James Coburn) diye bir ajan filmi vardı eskiden. O filmdeki Ajan Flint gibi, Özkök'ün de gözü açıkken derin uykuya geçme yeteneği vardı.

O tür günlerde uyanır uyanmaz da bana dönüp garip şeyler söylerdi.

Örneğin tamamen sessiz durduğum bir yazı işleri toplantısında bana durup dururken 'neden söylemiyorsun o düşündüklerini' diye bağırırdı veya bana 'neden böyle bakıyorsun, senin ağız yapın şimdi alay emekte olduğunu gösteriyor' türünde sürekli azarlardı beni. Diğer arkadaşlar onun durup dururken bana bağırmasını pek anlamazlar ve bunun bana karşı yapılmış bir haksızlık olduğunu düşünürlerdi.

Ben ise üzülmezdim çünkü bütün bunları uyku mahmurluğuyla yaptığını bilirdim.

Serdar Turgut'un yazısının tamamını