diye tepki
vermeden önce neden böyle bir soru sorduğumuzu açıklayalım.
kavramını tartışmaya sokan ve ülkenin gündemini
uzunca bir süre kendi gündemiyle aynı hale getiren bir isimden söz
ediyoruz.
Sırf ekonomi doktorası olduğu için değil, ekonomiyi sıradan insanın
anlayabileceği kadar yalın yazabildiği için de Serdar Turgut'un
ekonomi yazıları önemliydi.
"Kendimi bidim bileli böyle: Hayatta kendime küçük mutluluklar
yaratmazsam, ana darbelere karşı detaylarda saklı durduğuna
inandığım mutlulukları bulup çıkarmazsam tamamen yenileceğimi hep
bildim. Artık hiçbir şey yapamasam da sıkı bir espresso
eşliğinde farklı bir Türkiye’de farklı yaşamların nasıl
olabileceğini hayal ederek hayata karşı kendime göre
direniyorum. Mizah yazmak kararım da bu direnişimin bir
parçasıdır. Güya mizah, hayatı daha çekilebilir hale getirecekti,
ama bu tür yazılara temel oluşturması gereken günlük notlarımı
aldığım kitapçığın girişinde Samuel Beckett’in şu
unutulmaz sözünü yazmışım. “Hep denedin, hep yenildin.
Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil.”
*
Bu cümle bana yine bir seçimin yaklaşmakta olduğunu, bunu ne
kadar unutmak istesem de hatırlatıyor ve beni yeni bir yenilgiye
hazırlıyor. Hem de yaşlandıkça daha iyi yenilmenin aslında bana
yeni bir başarı kriterim olabileceğini öğretiyor.
Ertuğrul Özkök de tek bir fincandan kendisine
mutluluklar çıkarabilen bir tavırdadır. Onun hepimizin rutin olarak
yaşadığı sabah kahvesini içişini anlattığı bir yazısını okursanız
Taoist bir cinnet getirmekte olduğunu düşünebilirsiniz. Küçük
şeylerden bu kadar mutlu olabilen bir yazarın son olarak dün, 2
Kasım sabahı hepimizin çok daha güzel bir ülkeye uyanacağımızı
yazıyor olması gerçekten anlamlı mıdır bilemiyorum. En azından ben
o yazıyı okurken yine espresso’mu koydum ve sigaramı yaktım; öyle
bir Türkiye’nin nasıl olabileceğini hayal ettim.
*
Yalnız şu da var. Özkök bugüne kadar hayatında
hiçbir siyasi tahmininde doğruyu tutturamamıştır. Onun bu özelliği
özellikle Hürriyet Gazetesi’nin başında olduğu yıllarda zirve
yapmıştır. Bu nedenle Aydın Bey’in, söylendiği
gibi “Biz iktidarlar getirdik götürdük” diye
konuşmuş olması mümkün değildir. Çünkü eğer bunu
Özkök başında olduğu yıllarda Hürriyet Gazetesi
ile yapmaya çalışsaydı yine yanlış kararlar verileceğinden bunun
pratikte bir anlamı olmayacaktı. Bunu şimdiki yayın yönetmeni ile
yapması ise zaten mümkün değil, çünkü Sedat
Ergin’e, “Yazdan sonra hangi mevsim gelir, haydi
bu konu hakkında yazı yaz” deseniz o bunu kısaca yazmak
yerine makalesine dünyanın oluşumu anından ve kara delik
teorilerinden bahsederek başlardı ve cevabı vermeden önce işi
kuantum teorisine getirdiğinde Britannica Ansiklopedisi kadar uzun
bir yazı dizisi ortaya çıkardı. (Abartmıyorum, yakın geçmişte
Balyoz davasındaki haksızlıklarla ilgili yazmaya karar verdi ve
yazısı 1 ay süreyle yayımlandı).
*
Son olarak yazdığım çocuklu kadınlar aleyhine polemiğimin
yayımlandığı gün gazeteyi alıp yazımı bir de kâğıt üzerinden
okuyayım diye oturduğum sitenin sosyal tesislerine gittim; yine bir
kahve ısmarladım ve başladım okumaya. Birden etrafımı onlarca çocuk
sardı. “Acaba anneler yazım yüzünden bir suikast timi mi
oluşturup üzerime saldılar?” diye düşünürken çocukların
bir kısmının peri kıyafeti, diğerlerinin de küçük boy smokinler
giymiş olduğunu görünce “Yoksa siteye sirk mi
geldi?” diye düşündüm. Sonunda bunun sadece bir yaş günü
partisi olduğu anlaşıldı. Bu, paniğimi daha da artırdı. Çünkü bir
yaş günü partisi çocukların abartılı bir şekilde eğlenmeye
girişecekleri ve dahası aslında bir arada olmayı pek istemeyen anne
ve babaların da oraya gelecekleri anlamına geliyordu.
Buna oturduğum yerde yogacı nefes alıp verme egzersizleri filan
yaparak belki tahammül edebilirdim ama “Happy Birthday to
You” şarkısının toplu detone söylenme girişimine tahammül
edebileceğim şüpheliydi, hemen kaçtım oradan...
*
O gece-gündüz yaşadığım yenilgiyi bir aşama daha yükseltmek ve
daha iyi yenilgileri aramak için bir bara gittim.
Dirty martini’mi söyledim. Hayat darbe vurmasını sürdürecek ya,
yanıma olağanüstü seksi bir kadın oturdu. Somon balıklarının cinsel
yaşamını anlatan bir yazı okumuştum. Orada dişi somonların
çiftleştikleri erkek somonların ölümüne neden olduklarını ve bunu
zincirleme yaptıklarını öğrenmiştim. Yanımdaki kadına da burcunu
sorsam mutlaka “Somon” derdi bana, çünkü öyle bir
edası vardı. Genç olsam mutlaka ölümü göze alıp konuşurdum onunla.
Şu anda ise yaşla gelmeye başlayan ölüm düşüncesini ötelemeye
çalışmak gibi imkânsız bir uğraşın içindeyim. Bu nedenle kadın
orada yokmuş gibi davrandım, bu onu daha da kızdırmış olmalı ki
benimle konuşmayı o başlattı. Ben konuyu Putin’in
Suriye’deki işlerinin kozmik anlamı konusuna getirdim. Bu konu
herkesin cinsel arzusunu tamamen öldüreceğinden kadın içkisini
hızla bitirip bardan çıktı gitti. Ben yine yenilmiştim, daha iyi
yenilmiştim ve kendimi çok iyi hissediyordum.