Serdar Turgut nasıl değişti?

Okurların çoğu senin sadece “penis” konusunda bilgi sahibi olduğunu sanıyor (halen) ne yazık ki…

ADNAN BERK OKAN

 Sevgili Serdar Turgut;
Bilgiye sahip bir kişinin onu kimseyle paylaşmaması, öğrenmemiş olanlara aktarmaması ne fenadır değil mi?..
Toplumsal konularda (bilhassa ekonomide) bilgili olduğun kesin…
Mesleğinden kaynaklanan “araştırma özelliğin” ise ayrı bir avantajın…
Okurlarının en az bir yabancı dili bilme ihtimali yok gibi…
Haliyle okuduğun farklı kitap ve dergilerden, izlediğin film ve belgesellerden onlara söz etmen, yaşanan gelişmeleri, uluslararası ilişkileri aktarman görevin…
Hiçbir patron, gazetesinin binlerce dolar ödediği bir yazarın kişisel tatminlerini giderdiği bir kâğıt tomarı olarak görülmesinden haz etmez…
Keza okurlar da haberin ötesinde bir şey okumak istediklerinde, yazarların köşelerinde salt “yorum” değil, ulaşamadıkları, ulaşamayacakları doğru bilgileri de bulmak arzusundadırlar…
Buraya kadar sanırım mutabıkız… 

Ama sevgili Serdar;
Okurların çoğu senin sadece “penis” konusunda bilgi sahibi olduğunu sanıyor (halen) ne yazık ki…
Biliyorum biliyorum…
Sen o konumundan hiç şikâyetçi olmadın ama gazetecilikte misyonun o olmamalıydı…
Şimdi (sanıyorum) yanlış yaptığını anladın…
Yine yaşamla dalganı geçiyor ama bunu yaparken köşenin diğer bölümünde ilginç ve toplumsal yaşam için değerli konulara da yer veriyorsun...
Ve gerek Hürriyet’te gerekse de AKŞAM’da seni okumayan, ciddiye almayan on binler şimdi artık tiryakin olmak üzere…
Çünkü…
“İdeolojik” takılmıyorsun…
Gerçeklere açıldığına inandığın bir pencereden bakıyorsun olaylara...
Çok samimisin
Çok dürüstsün
Çok açıklayıcısın
Eh yani…
Bu kadar giriş yeter…
Şimdi, biraz daha açman gerektiğine inandığım birkaç yazın üzerinde duracağım…

 Değerli kardeşim;
14 Haziran 2010
tarihli Gazete HT’de; “Dünyanın merkezi neden kaydı?” sorusunu soruyor ve cevaplıyorsun…
Elbette bir gazete köşesinin imkân verdiği ölçüde yapabiliyorsun bunu ama örneğin; insanların barış ve savaş ahlâkını incelerken, iyi bildiğin konu olan ekonomiyle ilgili ahlâkından söz etmiyorsun…
Meselâ, tüketim ahlâkının giderek nasıl yozlaştırıldığını, Kapitalizmin ölümünün de işte bu tüketim ahlâkındaki erime yüzünden olacağı konusuna pek girmiyorsun…
Oysa bu nokta çok önemli…
Aman ha!..
Sakın ola tüketime karşı olduğumu zannetme…
Ben iflâh olmaz bir Liberal demokrat olarak tüketim zevkinin sadece ekonominin değil, insanlığın geleceğinin en önemli sigortalarından biri olduğuna inanıyorum ama “hayr-ül umuri evsatuha”…
Biz Türkler her konuda olduğu gibi tüketim konusunda da abartıyoruz… 

Sevgili Serdar;
Savaş da barış da sadece yaşayanları ilgilendiren kavramlar dünyada…
12 Eylül dönemini hatırlıyor musun?..
Yakınları tutuklanan, hapsedilen ve hatta asılan vatandaşların yakınlarından başka kimsenin umurunda bile değildi olan biten vahşet…
“Ben devletin etlisine sütlüsüne karışmıyorum paşalar beni de içeri attırsınlar” diyen aydın sayısı, tutuklanan aydın sayısından kat kat fazlaydı…
Ve Türkiye 12 Eylül’den sonra tam bir toplumsal kokuşmuşluk sürecine girdi…
Bir insan hayatından çok daha önemli olan hak ve hürriyetler, sadece ve sadece “aradığı malı bulabilme” keyfi karşılığı 5 Paşa’nın acımasız ellerine teslim edildi…
Ve halkın neredeyse % 90’ı bundan rahatsız değildi… 

Sevgili Serdar;
Tüketim de savaş veya barış süreci gibidir…
Çılgıncasına tüketme imkânına sahip insanlar, aynı topraklar üzerinde yaşayan, aynı sandıkta oy kullanma ihtimali de olan başka insanların aç yatıp aç kalktıklarını aklına bile getirmiyor (Öteki Türkiye’yi hatırla)…
İşte bunun adı “Tüketim Ahlâksızlığı”dır…
Churchill’in Sosyalist Hükümet için ne dediğini hatırlıyor musun?
Hatırlamayan okurlara yardımcı olayım:
“İşe yaramaz insanlar tarafından seçilen, işe yaramaz insanların, yaptıkları işe yaramaz işler”…
Ya da buna benzer bir şey demişti… 

Değerli kardeşim;
Bilhassa Türkiye son 50 yıldır; işe yaramaz insanların seçtikleri, işe yaramaz insanların yaptığı işe yaramaz işleri izliyor kös –kös…
Bunun adı “Tüketim ahlâksızlığı”…
Öyle ki giderek Hedonizme dönüşüyor…
Dünyada var olan bütün değerler "Para” ile “lüks” ile “abartılı seks yapabilme imkânı” ve gücüyle ölçülüyor…

 Sevgili Serdar;
Bugünkü yazılarından birini okurken heyecanla bu konulara gireceksin diye başladım okumaya ama sen, dindarların ahlâklarının (cinsel), dindar olmayan aydınlardan daha kötü olduğunu iddia ettin…
Dünyada hiç kimsenin elinde böyle bir ölçü olmaz, olamaz…
Eğer yüzde olarak hesaplarsan yanılırsın…
Sayı olarak yaparsan hesabını haklısın ama o zaman da her yüz kişiden 80’inin dindar olduğunu göz ardı etmen gerekir… 

Hâsılı sevgili Serdar;
Tüketim ahlâksızlığı, Hedonizm üzerine yazacağın yazılar inan diğer arkadaşlarının yazdıklarının hepsinden daha etkili olacaktır…
Çünkü sen de “Öteki Türkiye”nin hem “fukara” ve hem de “dindar” olduğunu erken fark edenlerdensin…

Gözlerinden öperim