Serdar Turgut günün yazarı...

Bugün romantizm (!) üzerinden mizah yapıyor Serdar Turgut… Çok da hoş… Gırgırlarına gülümseyeceksiniz…

Serdar Turgut’un mizah yazıları devam ediyor…
Bugün romantizm (!) üzerinden mizah yapıyor Serdar…
Çok hoş…
*

Şahan Gökbakar’ın, ağzı yemek doluyken karısından kendisini övmesini isteyişini hatırlatıyor önce…
Sonra da Rana’ya “seni seviyorum” derken ağzını açtığında ağzından fırlayan lokmaları getiriyor gözlerimizin önüne…
*

Ve…
Her zaman olduğu gibi…
Rana’dan yediği fırçaları…
Veeeee….
*

Günün yazarı seçtiğimiz Turgut’un yazısının tamamı aşağıda…
Gırgırlarına gülümseyeceksiniz…
*

NOT:
Sevgili Serdar…
Önce hangi organ olduğunu söylemediğin halde…
Hemen takiben…
En sevdiğin organının sağ elin olduğunu…
Sağ elinin kesilip barbekü yapılmasından korktuğunu açıklamana gerek yoktu…
Çünkü…
Olağan zamanlarda…
Bir erkeğin bedeninde; el, ayak ve kulaklarından başka kesilip de barbekü yapılabilecek cesamette başka organ yok ki zaten…



ŞANSLI ADAMSIN BE ŞAHAN!

Şahan Gökbakar’ın paylaştığı “Öv Beni” videolarını dehşet ve korkuyla izliyorum.

Şahan, karısı Selin Gökbakar’dan çeşitli ortamlarda övgü bekliyor.

Örneğin son videoda, ikisi birlikte masada otururken, Şahan kelimenin tam anlamıyla tıkınırken ağzından yiyecekler taşar halde karısından filminin başarısı nedeniyle kendisini övmesini istiyor.

Çok komik olmuş.

Şahan yerleşik zevk, incelik anlayışlarını yerle bir eden abartılı komedisinde her zaman olduğu gibi bir numara.

Galiba komedyenlerde insanlardan bir gülümseme alabilmek için kendini tahrip etme eğilimi net biçimde var.

Ben yıllar önce seyrettiğim bir filmde, sevgilisiyle ilk kez yemeğe çıkan adamın, kadına tam romantik bir şeyler söyleyeceği anda yediği salatadan ön dişine maydanoz yapışmış halini çok sevmiş ve buna benzer bir şeyi Rana üzerinde deneyerek komedi yapmaya kalkışmıştım.

Eşim Rana, Şahan’ın karısı Selin kadar anlayışlı ve tahammüllü değil, bu kesin.

Planımı uygulamaya koyduğum o gece gittiğimiz lokantada, sadece bir defa yemek dolu ağzımı aça aça ona, “Seni seviyorum, sen de beni seviyor musun” dedim.

Rana, Şahan’ın videosundaki Selin Hanım gibi hiç gülmedi, halbuki benim beklentim onun da espriye katılmasıydı.

Eğer biraz gülseydi, yemek dolu ağzımla “Beni öpsene” diye de tutturacaktım.

Ama Rana bana uzun süre acıyarak ve tiksinerek baktıktan sonra, son derece sakin olmaya çalışan bir sesle, “Bana bak, bir defa daha böyle iğrenç bir şey yaparsan, masaya bir mangal getirtir, senin tüm organlarını tek tek kesip barbekü yaparım, hatta soslu barbekü bile olabilir” dedi.

Rana’nın sakin olan sesi biraz bağırmaktan ibaret olduğu için bunu tüm lokanta duymuştu ve bazı erkekler yavaştan sıvıştılar.

Çıkarken de bana acıyarak bakıyorlardı.

Ben o gece ne yemek yedim ne de bir daha konuştum.

Yemek yemedim, çünkü Rana bir soru sorar da kazayla konuşursam neler olacak diye korktum.

Gayri ihtiyari konuşmalara karşı yapılacak en güzel şey, o gece bir daha ağzıma hiç lokma koymamaktı.

En sevdiğim organın bile barbekü olması ihtimali beni hayli korkutmuştu.

Herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermemek için “en sevdiğim organ”dan kastettiğim, sağ elim tabii ki.

Sağ elim kesilip barbekü yapılırsa ben ondan sonra nasıl yazı yazmadan duracağım. Çok korktum çok.

Tüm korkumun bundan ibaret olması bile benim doğrudan, üzerinde hiç düşünülmeden direkt tımarhaneye atılmam için yeterli neden olmalı.

Dolayısıyla ben, Şahan’ın son videosunda yaptığını Rana’ya yapsam şu anda ya “sakat”, ya “ölü” ya da “sakat bir ölü” olabilirdim.

Selin Gökbakar ise gülüyordu.

Belki o, gülerek kocasını aşağılayabileceğini düşünüyordur, ama Recep İvedik karakterini yaratmış bir insanın sadece bir kadın kendisine güldü diye aşağılanıp üzülmesi de mümkün değil bence...

Anlayacağınız, karım beni hem çok sever hem de ikimiz arasında karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki vardır.

Bu saygıyı yıllar önce gittiğim psikiyatrım, benden bir de karımı dinlemeyi istediğinde göreceğimi sanmıştım.

Doktor kadın güya karımı da dinleyerek beni daha iyi anlayacağını sanıyordu.

O gün Şahan gibi ben de karımın beni öveceğini sanıyordum, ama seans bitince psikiyatr hanım uzunca süre bir şey söylemeden bana baktı. Sanki kafasında vermesi gereken elektrik şokunun dozunu ayarlar gibi bakıyordu.

Sonra bir şey demeden üst üste iki telefon açtı.

Birincisi, boşanma davalarında uzmanlaşmış bir avukatlık bürosunaydı; ikincisi ise hakkımda bir ihbar yapacağını söyleyerek polis merkezineydi.

Rana’nın hakkımda anlattığı sevgi dolu şeylerden sonra kadının aklına çözüm olarak sadece bu alternatifler gelmişti. Belki Şahan bu yazıyı okuduktan sonra merak edecektir, “Niye ben şanslı oluyormuşum?” diye.

Hâlâ hayattasın ve organların da tam, bu yüzden şanslısın arkadaş...