Serdar Arsever köşesinden ateş püskürdü
O geceyi anlatıyor Arsever, yaşadıklarını, uğradığı saldırıyı ve yapılmayan, yapılamayan haberleri okurlarıyla paylaşıyor.
Öyle ki, yazdıklarının her satırı olay, her sözü
kurşun gibi... Mesajın adresi açık; önce Aydın Doğan'a, sonra
Mehmet Ali Birand'a, en son Rıdvan Akar'a:
Serdar Arsever'in www.habervaktim.com sitesindeki yazısını
okuyoruz:
Evet, mesele bütün boyutları ile ortaya çıktı!..
Bakın ben anlatmayacağım...
O “terör saldırılarının” yaşandığı 32. Gün programına katılan Hilal
TV Haber Müdürü Muharrem Coşkun’un dile getirdikleri de
“taraflıdır” denilerek inkar edilebilir!..
İyi öyleyse; Hürriyet’ten vereyim!..
Aydın Doğan, sizin gazetenizden...
Mehmet Ali Birand, sizin gazetenizden...
Ve Rıdvan Akar, sizin gazetenizden!..
Bir kez daha okuyun ve olan bitenden dolayı özür dileyin!..
HÜRRİYET ANLATIYOR!..
Evet, öyle...
Hürriyet’in internet sitesinde dün öğleden sonra yer bulan bir
haber... Aynen sunuyorum dikkatlerinize:
“Bir tarafta Vakit Gazetesi, diğer tarafta Cumhuriyet Gazetesi...
Yani iki ayrı mahalle... İki ayrı kamp...
32. Gün’de karşı karşıya gelen Vakit Gazetesi Ankara Temsilcisi
Serdar Arseven ve Cumhuriyet gazetesi yazarları Ü.Z., M.F. arasında
öyle bir tartışma yaşandı ki, karşılıklı ağır hakaretler edildi.
Sonunda program yarıda kesildi...
ARADA BARDAKLAR HAVADA UÇUŞTU!..
Programa verilen arada tansiyon daha da yükseldi. Kulisteki
tartışma, karşılıklı hakaretlerle daha da tırmandı. Serdar Arseven,
ceketini çıkartıp gömleğinin kollarını sıvayarak, kozlarını
paylaşmaya dışarı davet etti. Bunun üzerine Cumhuriyet yazarı M.F,
Arseven’in üzerine iki bardak fırlattı. Kargaşada Rıdvan Akar’ın da
parmağı yaralandı. Kavga güçlükle yatıştırıldı.”
-
Eveeeeet!..
“Hürriyet”in bu haberi doğru mu?.. Kısmen doğru!...
Bir yeri var ki “tamamen” doğru!.. Şu cümle: “Cumhuriyet yazarı
M.F, Arseven’in üzerine iki bardak fırlattı!..”
Doğan, Birand ve Rıdvan Akar; şimdi “niçin özür” dilemeniz
gerekmekte, oraya geliyorum. O programda yaşananlar, sizin
kanallarınızda “montaj” oyunları ile verildi!.. Ancak, biz
Habervaktim.com adlı internet sitemizde, 32. Gün’ün tamamını bütün
Türkiye’nin dikkatlerine sunduk!..
Bir de programın “reklam arasında” olanlar vardı!..
O anlarda... Aralarında bayanların da olduğu 30 kadar medya
emekçisiyle dolu stüdyoda... “Sanıklar mekânı” haline gelen bir
gazetenin yazarı, her biri yarım kilo ağırlığında iki adet bardak
fırlattı bana!...
Bu hadiseye “terör” denmeyecekse ne denecektir!..
Ve sizin bu haliniz de nedir!..
Program öğlen saatlerinde çekiliyor; “Terör saldırılarının” vuku
bulduğu dakikalardan akşam haberlerine kadar en az dört saat
var!..
Gazeteci dediğin, nasıl olur da kendi stüdyosunda yaşanan “terör
eylemini” ana haber bültenine taşımaz!..
Hadi, geçtik onu... Nasıl olur da gece yarısı haberlerine
taşımaz!.. Nasıl olur da sabah vermez!..
Bu gazetecilik açısından ne hazin bir vaziyettir, stüdyoda en az 30
insanın hayatını tehlikeye atan bir “şiddet eylemi” vuku buluyor ve
“haberin merkezi”nden “bültenler” boyunca haber çıkmıyor!..
Bu mu o Rıdvan Akar’ın ballandıra ballandıra anlatmaya çalıştığı
32. Gün farkı!..
“Reklam arasında olanların haber değeri yoktur, onları vermek
prensiplerimize aykırıdır” filan demeye kalkmayın!..
Stüdyoda “öldürmek kasdıyla” bardaklar fırlatılmasının haber değeri
yoksa ve de kamuoyuna yansıtmak “prensiplere” aykırı ise bizim
gerçekleri gözler önüne sermemizden sonra niçin habere yer
vermiştir Hürriyet?..
Yok eğer haber değeri varsa, niçin bültenler boyunca “görmezden”
gelmiştir!..
-
Orada, bardak fırlatan ben olsaydım, ne diyecektiniz;
“Vakit terörü!..” “Vakit temsilcisi terör estirdi!..”
Öyle mi, değil mi?..
-
O bardaklardan biri, manevrayla kurtulmak nasip olmasaydı da
kafamıza isabet etseydi, ya da orada, üç otuz kuruşa çalışan
garibanlardan birine veya “yaralandığını” söyleyen program sunucusu
Rıdvan Akar’a isabet etseydi... Öğle saatlerinde çekilen programın
reklam arasındaki bu “terör eylemi” akşam haberlerinde, gece
haberlerinde, gündüz haberlerinde verilmeyecek miydi?..
Ne yapacaktınız cesedi; stüdyoya mı gömecektiniz!..
-
Bilemiyorum; Aydın Doğan, Mehmet Ali Birand, Rıdvan Akar; niçin
onca bülten geçtiği halde veremediniz olayın “haber” olacak esas
boyutunu!.. Niçin?..
Ergenekon baskısı mı oldu?.. Yoksa; “Ölü mölü yok, öyleyse haber de
yok” mu dediniz!..
Sizin stüdyolarınızda “öldürememek” kaydıyla atış serbest!..
Mi acaba?!!
-
Şimdi Aydın Doğan diyebilir ki; “Bana ne kardeşim, nereden haberim
olsun stüdyodaki bir olaydan!..”
A öyle mi, sayın patron!..
Tamam o zaman, şimdi öğrendiniz!..
Şimdi, Ergenekon sanıklarına yazdırmaya devam edenlerin bu
“saldırılarını” hem de kendi gazetenizin sitesinden
öğrendiniz!..
Mazeretiniz kalmadı, artık her şeyi biliyorsunuz!..
Bakalım, bundan sonra ne yapacaksınız!..
-
Hadise açık!.. Yok ben dışarıya davet etmişim; bunun üzerine o adam
“iki bardak” fırlatmış filan...
Ben; ilk bardağın fırlatılmasından sonra,“Gel dışarıda konuşalım,
buradaki insanların hayatlarını tehlikeye atmayalım, neyse mesele
aramızda halledelim” demişim ve karşımdaki de ikinci bardağı
yaklaşık otuz kişinin bulunduğu ortamda “katletmek” kasdıyla bana
fırlatmış!..
Ne sıradan işler değil mi!..
“Gel dışarıda halledelim”in cevabı, on metreden ikinci bardağı
fırlatmak mıdır!..
İyi ki “menşei belli olmayan” o meşhur silahlardan biri yokmuş da
“adam”ın üzerinde kurşunlanmamışız!.. Ya da kurşunlanmamış oradaki
emekçiler ve dahi bizim Muharrem Coşkun, hatta Rıdvan Akar!..
-
Hadi Bakalım Sayın Doğan, Sayın Birand ve Sayın Akar!.. Bu işin
başında siz varsınız. Hangi sebep “terör eylemini” mazur
gösterebilir, izah ediniz!..
Ve de gazeteciliğin hangi prensibi, stüdyoda meydana gelen bu kadar
vahim bir hadisenin en önemli boyutunun böyle bültenler boyunca
“saklı” tutulmasını mazur gösterebilir!..
-
Hepinizi öptüm!.. Cumhuriyettekileri de gereğini yaptıktan sonra
kendi hallerine bıraktım!..