Seni seviyorum Ece!.. Var mı diyeceğin!..
Hatta seks merakı yüzünden başına hastalık belâsı geldiği ve Karlovary’deki kaplıcalarda tedavi olduğu da bilinen bir şey…
ADNAN BERK OKAN
Analizin başlığını okuyunca birçoğunuzun ne düşündüğünü tahmin
edebiliyorum…
Haklısınız da…
Çünkü öyle yetiştirildiniz…
Kim bilir!..
Belki siz de henüz ilkokul çağındayken duvarlara, “Ahmet,
Ayşe’yi seviyo” veya “Çağın, Cansın’ı
seviyo” falan yazdınız…
Ve ne anne – babanız ne başka büyükleriniz ne de öğretmenleriniz
sizin o sevimli yaramazlığınızı anlayışla karşıladılar…
Madem 10 yaşındaki Ahmet, Ayşe’yi
veya Cağın, Cansın’ı seviyordu…
O halde kafasında mutlaka seks olmalıydı…
Ve…
“Seks, cinsellik” çok ayıp bir şeydi…
Oysa sevgi bambaşka bir şey değil mi?..
Ama…
Siz bunu gelin de bizim kendini “muhafazakâr”
olarak tanımlayan ama aslında “tutucu” olanlara
anlatın…
Onlara (tutuculara) göre bir erkek, bir
kızı/kadını sevemez…
Çünkü “sevmek” mutlaka yatakta biter…
Yatakta bitmeli…
Yani sevgi “dostça” olamaz…
Zira ateşle barut yan yana durmaz…
Ama...
Tarihimiz ve hatta bugünümüz seks yapmayı
"ahlâksızlık" olarak tanımlayanların
pedofili ve ensest olaylarıyla
doludur…
Kendilerini “muhafazakâr” olarak tanımlayan ama
aslında “tutucu” olan tarihçilerimizin
(son günlerde her gece bir TV’de tartışan) adeta
Kâbe gibi göstermeye çalıştıkları
Harem’de Gılmanlar (tüysüz iç
oğlanlar - Gılman-ı- derun-ı- harem) padişahlarımız pek ahlâklı(!)
oldukları için bulunur ya…
Böyle bir geçmişe sahip bir milletin ahfadından söz ediyorum…
Onun içindir ki benim “Seni seviyorum Ece”
deyişimin altında mutlaka bir cinsellik arayan çıkacaktır…
Muhafazakâr başkadır, tutucu
başka…
İyi ama…
Ben Ece’yi yeğenlerimden biri gibi sevemem
mi?..
Neden sevgimin öylesi bir sevgi olduğu değil de
cinsellik talepli bir sevgi olduğu
düşünülür?..
Söyleyeyim:
Bizim, kendini “muhafazakâr” olarak tanımlayan ama
aslında “tutucu” olan erkek milletimiz
“kadın” gördü mü aklına önce
“seks” getirir…
Bir yandan seks "ahlâksızlık" olarak tanımlanır,
diğer yanda köylerimizde halen eşekle seks
yapılır…
Bir erkekle kadının sevişmesi
namussuzluktur onlara göre...
Gelin görün ki köylerimizde delikanlılar seksi eşeklerde
öğrenirler…
Dünyada görülmemiş seks türü bizde yaşanır...
Asansörde damacananın ırzına geçen bir su dağıtımcısı,
padişahlarının haremdeki aganigi saganigilerinin çok ayıp olduğunu
iddia edenlerin içinden çıkar...
Peki neden başkası değil de Ece Üner?..
Çünkü
dün gece HaberTürk’te Ece ve
konuklarını dinledim…
Hele ikisi “muhafazakâr” falan değil, tescilli
“tutucu”ydular…
Doç. Dr. Şahin Filiz ve Adnan Nur
Baykal ise “Muhafazakâr”dılar…
Hatta Şahin Filiz, Muhteşem Süleyman dizisini
izlemediğini çünkü ahlâk anlayışına uymadığını ama nihayet bir film
olduğu için çevrilmesinde ve izlenmesinde hiçbir sakınca
olmadığını söyledi…
İşte “Muhafazakâr” ile “Tutucu”
arasındaki en belirgin fark…
Muhafazakâr kendi değerlerini korumaya çalışır ama hiç kimsenin
değeriyle kavga etmez…
Ve hatta başkalarının değerlerine, kutsallarına saygı duyar…
“Tutucu” ise statükodan
yanadır…
Hiçbir değişim ve gelişimi kabullenmez…
Herkesin kendisi gibi düşünmesini ister ve tabii karşısındaki kişi
üstünde baskı kurar…
Çünkü amacı kendi değerlerini korumak değil, sıkıca tutmak; sıkıca
tutarken başka değerlere sahip olanların elini, kolunu, dilini
bağlamaktır…
Kanuni
sevişmeyi bilmiyor muydu?..
Ece Üner’in konuklarından
“tutucu” olan ikisi Mustafa
Armağan ve İsmail Nacar’ı dinleyenler
arasında karısından soğumuş olan “tutucular” bile
olmalı diye düşünüyorum…
Öyle ya…
İnsanın sevdiği, kendisine çocuklar veren bir dişiyle sevişmesi
bile ayıp, günah, ahlâksızlık bu iki tarihçiye göre…
Onları dinlerken kendi kendime konuştum durdum deliler gibi…
Yahu Kanuni niçin sevişmesin?..
Niçin cariyelerinden birinin dans etmesinden keyif almasın?..
Hem “haremle ilgili bilgimiz yok” deyip hem de bir
dizide yer alan hayali bile yasaklamak neyin nesi
Allah aşkına?..
Hem…
Kanuni’nin nefisi yok muydu?..
Kaldı ki dini kuralara da uyulmuş…
Yani dini nikâh kıyılmış, Aleksandra, Kanuni’nin
karısı olmuş.
Buna rağmen filmi çekenlere ve senariste çok kızgın Mustafa
Armağan Bey…
Kanuni gibi Mustafa Kemal’in seks
filmi çekilseymiş ordu muhtıra verirmiş…
Atatürk de
az çapkın değildi hani…
Yahu kardeşim;
Atatürk’ün seks hayatı filme çekilmiş de
TSK muhtıra mı vermiş?..
Yoooo…
Eeee?..
O halde ne bu “olmayana ergi” merakın?..
Can Dündar, Mustafa’yı çekti ya aslanlar gibi…
Tartışıldı ama askerler hiç seslerini çıkarmadılar…
Hatta tepedeki bazı generaller filmi çok beğendiklerini, duygulanıp
ağladıklarını bile açıkladılar…
Sevgili Armağan;
Mustafa Kemal’in cinsel hayatının tam da sağlıklı
bir erkek gibi geçtiği sır değil…
Hatta seks merakı yüzünden başına hastalık belâsı geldiği ve
Karlovary’deki kaplıcalarda tedavi olduğu da
bilinen bir şey…
Demek istediğim şu:
Mustafa Kemal’in seks hayatının filme çekilmeyişi
sinemamız için büyük bir eksiklik…
Maddi gücüm olsa hemen çekerim öyle bir filmi…
Senaryom bile hazır…
Yıllar önce Ferdi Eğilmez’e teklif etiğimde
“abi ben komedi filmi çekiyorum” dedi…
Hâlbuki benim senaryomda komedinin de kralı vardı…
Ferdi komedi çektiğinden değil, öyle bir filmi çekince başına belâ
geleceğinden korktu belli ki…
Ama bunu birileri yapmalı…
Sinema sanatı bu!..
Atatürk’ün (Sofya’da) evli bir kadını, kocası
içeride müşterilerinin masalarını ziyaret ederken merdiven altında
becerişini filme çekmek ne muhteşem olurdu…
Yaşayan
adama iftira atmak ayıp değil mi?..
Bu arada unutmadan…
Mustafa Armağan’ın adını da vererek;
“Deniz Baykal’ın yatak odası kameraya çekildi. Hem de yüzde
yüz doğruydu. Baykal inkâr etmedi, kabul etti” derken
dudaklarına yerleştirdiği gülüş itici, tiksindirici ve ayıptı…
Çünkü Baykal hiçbir yerde hiçbir zaman “o
görüntülerdeki bendim” demedi…
Aksine “kurgu” olduğunu söyledi…
Savcılıklara başvurdu…
Ama…
Pek muhafazakâr(!) Mustafa Armağan’a göre 500 sene
önce yaşayan Padişah’ın haremde yaşadıklarının
çekilmesi ayıp; halen hayatta olan bir devlet
adamı hakkında gıybet (dedikodu)
yapmak ayıp değil…
Yahu Mustafa Bey, sen gerçekten de vicdan
tutulması yaşamadığından emin misin?..
Haaa…
Deniz Baykal (Allah geçinden versin) göçüp gittikten sonra
isteyen senarist o görüntülerin gerçekliğinden yola çıkıp film
çeker…
İsteyen senarist ise “tarihi komplo” olarak
algılayıp içine bazı eklemeler de yaparak yazar…
Kime ne?..
Ama bu arada şahsi fikrimi söyleyeyim:
Benim İçin Tayyip Erdoğan veya diğer eski
Başbakanlar inanın iki evlâdını şahsi mülkünü
korumak için öldürtmüş Kanuni’den çok daha
mübarek, çok daha
kutsaldırlar…
Çünkü benim Başbakanlarımın hepsi benim halkıma
“vatandaş” muamelesini lâyık görürken, padişahlar
ise “kul, köle, tebaa” muamelesini reva
görmüşlerdir…
Mevcut ve eski Başbakanlara ağız dolusu küfür edip, padişahların
seks hayatının çekilmesine bile tahammül edememek çağ
dışılıktır…
500 yıl
önce Osmanlı mı Emperyalistti? Avrupalı mı?..
İsmail Nacar’a gelince…
Bay Nacar’a göre Emperyalist
Avrupalılar (dikkat edin 16. yüzyıldan söz ediyor)
Osmanlı’nın başarılarını hazmedememişmiş…
Pes yani Nacar, pes yani…
Yahu 16 milyon kilometre karelik bir imparatorluk
mu “emperyalist”?..
Yoksa küçücük topraklara sıkışıp kalmış onlarca
Avrupa devleti mi?..
Yani insan konuşmadan önce düşünür be kardeşim…
Uyanmasın, rahatı kaçmasın diye kedisinin uzanıp uyuduğu hırkasının
o bölümünü kesen bir Peygamber’in
Halifesi, devletin geleceği için öz evlâtlarını
öldürtüyor ve bu cinayet Nacar ile
Armağan tarafından “olağan”
karşılanıyor...
Yok ben almayayım...
Ben hiçbir cinayete “olağanlık” yükleyemem…
Benim Peygamber’imin kedisine gösterdiği kadar
hassasiyeti öz evlâtlarına gösteremeyen Padişah’a
da saygı duyamam…
Ama…
Mustafa Armağan, Kanuni’nin evlâdını öldürtmesine
kızmıyor…
Senarist Meral Okay’a kızıyor…
Neden mi?..
Çünkü Kanuni, örf gereği “kellesini
vurun” demezmiş…
Çünkü hanedanın kanı akıtılmazmış…
Peki ne yapılırmış?..
Yay kirişi kullanılırmış…
Yani, yanlış olan Şehzade Mustafa’nın babası
tarafından katlettirilmesi değil; yay kirişi ile boğdurulduğu halde
kellesi vurularak öldürüldüğünün anlatılması…
Hoooppp!..
Beyler!..
Evlât öldürülüyor evlât…
“Öldürün” emrini veren de; “uyanmasın, rahatı
kaçmasın” diye kedisinin uzandığı hırkasının o bölümünü
kesen bir Mübarek Peygamber’in Halifesi…
Hiç kimse “Nacar ve Armağan haklı, o günün
şartları” demesin lütfen…
Devlet o gün kutsalsa bugün de kutsal olmalı…
Ne yani?..
Bugünün Cumhurbaşkanı ya da
Başbakan’ı devletin geleceği için öz evlâtlarını
(ya da devlete zarar verme ihtimali olan başkalarını) öldürtmeli
mi?..
Bırakın Allah aşkına yaaa…
adnanberkokan@gmail.com