Sen de bir babasın Fatih Altaylı!
Güzeller güzeli kızın Zeynep, internet sitelerinde senin aleyhinde kötü bir şey okuyacak diye uykuların kaçıyor ki haklısın.
ADNAN BERK OKAN
Sevgili Fatih;
Mehmet Cansun ve eniştesi Cüneyt
Zapu ile dostluğuna saygı duyarım.
Ama o dostlarının danışmanlığını yaptıkları MEY
Rakı’yı korumak adına, elinde kalem gücü olmayan birisine
ve hatta bir guruba, bir aileye öylesine fena yüklendin ki yazdığın
makalelerinle; sadece mesleğine değil, başarıya koşan gazetenin
güvenilirliğine ve inanılırlığına da “zarar”
verdin.
Yavuz Semerci, seni kırmak istemediği halde,
ekonomi kökenli ve gerçekten objektif bir yazar olduğu için
“İlkeleri Savunan” bir yazı yazdı…
Sen, Gazete HT’nin itibarını, saygınlığını
yükselten o dürüst yazısından dolayı; “Hayyam Garipoğlu’nu
savunuyorsun” dedin Semerci’ye.
Sevgili Fatih;
Her meslektaşının senin gibi olduğunu zannetmen en büyük
yanılgın.
Sen elindeki medya gücünü dostlarını korumak için kullanabilirsin
(aslında onu da yapmamalısın) ama aynı gücü, elinde somut hiçbir
bilgi ve belge olmadan bir başka gurubu yıkmak için
kullanamazsın.
Defalarca aşağılayarak, hakaret ederek, kamuoyunun (en azından
kendi okurlarının) gözünde “iki paralık” etmek
için büyük çaba sarf ettiğin Hayam Garipoğlu
kim?..
Kriminal bir tip mi?..
Her gün gazetelerde televizyonlarda işlediği bir suç mu
anlatılıyor?..
Yooo…
Siyasal iktidar üzerindeki egemenlerin baskısını kıramayıp,
gelecekte çok daha büyüyeceği ve pazardan pay çalacağı korkusuyla
“mıntıka temizliği” çerçevesinde bankalarına ve
otuzikisi de iyi para kazanan bütün şirketlerinin yönetimine
TMSF (Devlet) tarafından el konulmuş bir
işadamı.
En önemlisi adamın elinden bankası alınmış.
Sevgili Fatih;
Okuma merakını biliyorum…
Tavsiye ederim, sen de Hayam Garipoğlu’nun yazdığı “Sus
Konuşma” isimli kitabı al ve oku. Ben okuduğum ve yüreğim
yandığı için yazıyorum bu satırları.
Çok yakın iki dostunun hatırına, siyasal iktidarın gadrine uğramış
bir üçüncü kişiyi elindeki medya gücünü kullanarak fena
hırpaladığın için yazıyorum bunları.
Yoksa bana ne Garipoğlu’ndan?.
Aksine, medya sayesinde aileye vuran herkes pirim yapıyor, ben
neden vurmayayım ki?.
Ama önce vicdanım, sonra meslek ahlâkım “Gazetecilik
ilkeleri” diyor.
Sevgili Fatih;
El konulduğunda Sümerbank’ın bilançosuna bir bak.
Sen Türkiye’nin üç tüccar gazetecisinden birisin (diğer ikisi
Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu), bilançodan anlarsın.
Ben yine de hatırlatayım:
Sümerbank’a el konulduğunda bankanın kasalarında 197 milyon Dolar
nakit, 1 milyar 500 milyon Dolar karşılığı da Hazine
bonosu var…
Buna, “Nakit var” da diyebiliriz
çünkü banka yönetimi dilediği zaman Hazine’ye, “elimdeki
bononu al bana o kadar nakit ver” diyebilir.
Yani kasalarında 1 milyar 697 Milyon Dolar nakit olan bir
bankadan söz ediyoruz…
Ve sevgili Fatih;
O banka ki Garipoğlu ailesi satın aldığında sadece 47
şubesi, 276 personeli olan bir tabelâ bankası. Ama o
tabelâ bankasına el konulduğunda aktifi ne kadardı biliyor
musun?
Söyleyeyim: 2 milyar 200 milyon dolardı.
Ben
demiyorum onu, devletin resmi evraklarında öyle yazıyor.
O banka ki Garipoğlu ailesi aldıktan sonra şube sayısı
89’a, personel sayısı 1750’ye yükseltilmiş bir
bankaydı.
Ama o bankanın sahibi Hayyam Garipoğlu, egemenlere (Ben onlara
ekonominin A Takımı derim) ters gelen çok büyük bir hata(!) yapıyor
o günlerde: POAŞ ihalesine giriyor ve o gün için
oldukça yüksek bir fiyat teklif edip ihaleyi kazanıyor.
Oysa dönemin Başbakanı Aydın Doğan ve
Ersin Özince’ye söz vermiş.
POAŞ’ı uygun fiyattan bu ikiliye verecek.
Bu nedenle ihale iptal ediliyor, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz
Meclis kürsüsüne çıkıp Hayyam Garipoğlu ve Sümerbank için
“küçük düşürücü” sözler ediyor.
Dokunulmazlığı olmasa Başbakanlıktan alınıp, “Bankalar
kanununa Muhalefet” etmekten ellerine kelepçe vurulup
götürülecek kadar “ağır” bir suç işliyor yani.
Ama…
Arkadaş hem Başbakan hem de dokunulmazlık zırhına sığınmış.
Sevgili kardeşim;
Düşün bakalım. Bugün Başbakan Meclis kürsüsüne çıksa ve “AK
Bank batıyor!” dese ne olur?..
Ne olacak?..
Aynı saatte Ak Bank şubeleri mevduat sahiplerinin
istilâsına uğrar.
Sümerbank şubeleri de aynı istilâya uğramasına rağmen hiçbir tek
mudi parasını almadan dönmüyor o şubelerden.
Ve sonra aynı mudiler yeniden gelip yatırıyorlar paralarını
Sümerbank’a.
Mesut Yılmaz Hükümeti’nin el koyduğu Sümerbank işte o
Sümerbank’tı.
Peki o günün gazeteleri bunları yazdılar mı?..
Nasıl yazacaklar?..
SABAH dâhil hepsi Aydın Doğan’ın kontrolü altındaydı…
Sevgili Fatih;
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.)"Haksızlık karşısında susan
dilsiz şeytandır" diyor.
Efendimiz (s.a.v) “falancaya yapılan haksızlık”
demiyor…
Haliyle haksızlığın kime yapıldığı beni ilgilendirmiyor.
Çünkü…
Bugün vatandaşından kimilerine haksızlık yapan bir hükümet, bir
Devlet yarın aynısını bana da yapabilir, yapar.
Sevgili Fatih;
Fikret Bila, Milliyet’te
yayımlanan 15 Nisan 2002 tarihli yazısında; "Ya adalet
çöktü ya kimse hortumcu değildi"
diyor.
Neden mi?
Çünkü Hükümet, daha önce el koyduğu bankalarla aynı duruma düşen
iki çok büyük bankanın içine para koyarak batmalarını
önlemişti.
İki banka hükümete çok yakındı ve o gün milletin parasıyla
kurtarılan (çok da iyi yapıldı, yanlış olan aynı yöntemin daha
önceki bankalara da uygulanmayışı idi) bugün birinin fiyatı en az
20 milyar Dolar.
Diğerinin ise fiyatı yok çünkü en büyük o!.
Fikret Bila işte bu haksızlığı Ecevit’e hatırlatıyor;
“kimine el koyuyorsunuz, kiminin ise içine para
koyuyorsunuz” diye soruyordu.
Ecevit’in verdiği cevabı bir kabile devletinin şefi bile
vermez:
"Oldu bir kere"…
Sevgili Fatih;
Şimdi geleyim Yavuz Semerci’nin haklı çığlıklarına.
MEY Rakı ile Burgaz Rakı arasında yaşananların her zerresinde
Burgaz Rakı haklı çünkü.
TEKEL, alkollü içkiler piyasasının rekabete açılması için
özelleştirildi ama TEKEL’i satın alanlardan satın alan TPG (senin
yakın dostun Cüneyt Zapsu’nun danışmanlığını yaptığı Rakı tekeli),
ödediği yüksek bedeli çıkarabilmek için ürünlerini yüksek fiyattan
satmalıydı.
Burgaz Rakı işte o vurgunu önledi.
Çünkü Burgaz
Rakı, “fiyat rekabeti” yapmasaydı;
MEY, yıllık üretimi olan 100 milyon şişe
rakıyı 4 lira daha yüksek fiyattan sattığında eline
açıktan geçecek para miktarı 400 milyon Lira olacaktı.
Bu para, bu milletin parası Fatih.
Burgaz Rakı işte o vurgunu önlediği için TPG’nin hışmına
uğradı.
Bereket Rekabet Kurumu adil ve sorumlu davrandı da Burgaz’ın MEY’e
satışına “onay” vermedi.
Sevgili Fatih;
makalenin bir yerinde; “10 yıldır devlete 350 milyon dolar
borç takan adamları ödüllendirmemek gerek” diye
yazıyorsun.
Oysa de Garipoğlu ailesinin bugüne kadar 164 Milyon Dolar
ödediği yazıyor.
Yani bu bilgi Garipoğlu ailesinden değil, TMSF'nin kendi web
sayfasından alıntı.
Ve…
Burgaz Rakı’nın vergi kaçırdığını yazdın iki gün üst üste.
Bandrol kaçakçılığı yaptığını iddia ettin.
Yavuz Semerci’nin son yazısını okuduysan, öyle bir şey olmadığını
görmüşsündür.
“Vergi kaçırıyor” dediğin Burgaz rakı’nın sadece
2008 ve 2009 yıllarında ödediği vergi toplamı 426
milyon (eski parayla trilyon)TL.
Bu arada unutmadan; patronun Turgay Ciner 60 milyon Dolar verip
özel uçak almış.
Keşke bir de vergi rekortmenleri arasında adını görebilseydik.
Ama sen yiğit(!) adamsın.
Bakarız bir gün, “vergi ödemiyorsun, kendine 60 milyon
dolar verip özel uçak alıyorsun” diye Ciner’e
çakmışsın!..
Sevgili kardeşim;
Koskoca gazeteyi yönetiyorsun ama “bandrol”
denilen şeyin ne işe yaradığını bilmiyorsun.
Olacak şey değil.
O halde ben öğreteyim:
Bandrol dediğin şey içkiyi üreten firmanın
“sorumluluk” almasını sağlar ve vergi ile hiç
ilgisi yoktur.
Tıpkı kitapların üstüne yapıştırılan 1.5 kuruşluk bandrol gibi…
Kitabın fiyatı kaç para olursa olsun, hepsine 1.5 kuruşluk bandrol
yapıştırılır çünkü.
Sevgili Fatih,
Şimdi de son derece “insani” bir konuya dikkatini
çekmek istiyorum.
Hayyam Garipoğlu’nu ve ailesini
“aşağıladığın” o makalelerinden birinde
“insanlık suçu” işliyorsun.
Milletçe hepimizin (bizzat Hayyam Garipoğlu’nun da) lanetlediği bir
cinayeti şirketin işleriyle ve Hayyam Garipoğlu’nun şahsıyla
özdeşleştiriyorsun.
“Kaçırdığınız vergilerle katil yetiştiriyorsunuz”
ne demek Fatih?.
Hangi aile oğlun, hangi amca yeğenini “katil” olarak
yetiştirir?
Yani çocuk yaşta katil olan delikanlıyı ailesi “7 yabancı dil”
öğretip sonra da “sen yetiştin hadi bakayım şimdi katil ol” mu
dedi?
Bunu, senin gibi, evladına canından bile çok değer veren bir baba
nasıl söyleyebilir?
Allah korusun ama kızının geleceğinde neler yaşayabileceğini
bugünden görüyor musun yoksa?.
Hem unutma ki Hz. Musa da hiç istemediği halde bir öfke anında
meslektaşlarından birini öldürmüştü. Ama Allah onu yine de
“Peygamber” olarak taltif etti.
Elbette merhume Münevver için halen hepimizin yüreği yanıyor ama
onun öldürülmesi suçunu, olayla hiçbir ilgisi olmayan birine nasıl
atabilirsin?
Sevgili Fatih;
Sen de Hayyam Garipoğlu gibi bir
babasın.
Güzeller güzeli kızın Zeynep, internet sitelerinde
senin aleyhinde kötü bir şey okuyacak diye uykuların kaçıyor ki
haklısın. Peki buna rağmen Hayyam Garipoğlu’nun da baba olduğunu,
onun da çocukları ve o çocuklarının da bir arkadaş çevresi olduğunu
nasıl unutabiliyorsun?.
Sevgili Fatih;
Son yıllarda medyamızın yetiştirdiği en başarılı gazetecilerden
biri olabilirsin ama adam olamadıktan sonra o başarı neye
yarar?..
Ha?..
Söyler misin?
Neye yarar?
Gözlerinden öperim.
Adnan