Selvi Dumanlı ve Karaca'nın gözaltına alınmasına karşı çıkıyor!
Abdulkadir Selvi sert çıktı: "Zaman Gazetesi basılarak Ekrem Dumanlı’nın, STV’den Hidayet Karaca’nın alınması yanlış. Kim yaparsa yapsın yanlışa itiraz ediyorum."
GAZETECİLER.COM - Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, Gülen Cemaati'ne yapılan operasyonu değerlendiği bugünkü yazısında "Çok açık ve net olarak belirtmek istiyorum ki, Zaman Gazetesi basılarak Ekrem Dumanlı’nın, STV’den Hidayet Karaca’nın alınması yanlış. Kim yaparsa yapsın yanlışa itiraz ediyorum" dedi.
"Dikkat ederseniz bir süreden beri paralel yapıya ilişkin yazılar yazmıyorum" diyen Abdülkadir Selvi, bunun nedenini ise şöyle açıkladı: "Çünkü geçmişte Ergenekon’da olduğu gibi şimdi de paralel yapı diye bir çuval açıldı içine herkes doldurulmak isteniyor. Bunun paralel yapıyla mücadeleye zarar verdiğine inanıyorum. Ve buna karşı çıkıyorum."
Abdülkadir Selvi'nin 'Tek kelime ile yanlış' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
EVET ÜZÜLDÜM
Güne operasyon haberleriyle başladık.
Zaman Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ve STV
yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca gözaltına alındı.
Üzüldüm mü? Evet üzüldüm.
Aynen 4 yıl evvel Mustafa Kaplan’ın bir gece yarısı alınıp
götürüldüğünü haber aldığımda üzüldüğüm gibi.
Ayrıca operasyonun şeklini de doğru bulmuyorum.
Lafı eğip bükmeyi sevmem.
Aynen Ergenekon operasyonu kapsamında Ahmet Şık’ın,
Müyesser Yıldız’ın, Türkan Saylan’ın gözaltına alınmasını doğru
bulmadığım gibi.
Ergenekon süreci Türkiye’nin tarihi hesaplaşma anıydı. Darbe ve
faili meçhuller ülkesi olan ülkem ilk kez darbelerle, Ergenekon
türü derin yapılarla ve faili meçhul cinayetlerle hesaplaşma
imkanını yakalamıştı.
PARALEL YAPI ERGENEKON'U
SİLAH OLARAK KULLANDI
Ne zaman ki paralel yapının polisleri Ergenekon’u bir silah olarak
kullanmaya başladılar. İşte o zaman Ergenekon’la mücadele amacından
saptı. Böylece Türkiye yakaladığı tarihi bir fırsatı heba etti.
Ergenekonculara karşı mücadele verdiğimiz gibi
paralelcilere karşı da yüreğimizi ortaya koyduk.
Çünkü şuna inanıyorduk.
Darbe yapmak bir cemaatin işi olamazdı.
İstihbarat savaşı vermek de bir cemaatin işi
olamazdı.
Onlar bu kirli savaşı tercih ettiler.
O nedenle bir dönem Silivri kapısı şimdi Zaman gazetesinin önü
oldu.
Hizmet hareketi gitti onun yerini kriminal bir yapı aldı.
Hazin bur durum.
Paralel yapı, Ergenekon’la mücadelede ele geçirdiği gücü iki noktaya karşı kullanmaya başladı.
1-TSK’da, siyasette, bürokraside ve iş dünyasında ele geçirilecek hedefler, cemaatin, ”üst aklı” tarafından belirlendikten sonra istihbarat, Terörle Mücadele, KOM ve yargı işbirliği ile operasyona dönüştürülüyordu.
2-Medyadan, dini cemaatlerden ve özellikle de Nur
cemaatlerinden Fethullah Hocaefendi’ye karşı gelebilecek
eleştirilere karşı hemen polis ve yargıdaki yapı harekete
geçiriliyordu.
Dünkü gözaltılara neden olan, “Tahşiye Operasyonu”
da tam bu anlama geliyor.
Tahşiyeciler kendilerini Risale-i Nurların şerh ve izahlarını yapan
bir grup olarak tanımlıyorlar. Bediüzzaman Hazretleri’nin
talebelerinden Hulusi Yahyagil’in tarzını esas alıyorlar. Hani
Dersim operasyonuna gönderildiğinde, ”Allahım beni
kurtar” diye dua eden vicdanlı Albay Hulusi Yahyagil.
Gülen grubunun dinlerarası diyalog başta olmak üzere hizmet şekline
yönelik eleştirilerde bulunuyorlar. Ama sadece Gülen grubunu
eleştirmiyorlar. Yeni Asya başta olmak üzere diğer Nurcu gruplara
yönelik “radikal” itirazlara sahipler.
PARALEL YAPI ÇOK
ZULMETTİ
Gelelim operasyona.
Tahşiye operasyonunu dört yıl önce Mustafa Kaplan’ın cezaevinden bana gönderdiği mektup üzerine öğrendim.
Kaplan, mektubunda uğradığı haksızlıklardan söz ediyordu.
Haksızlığa uğradılar. Paralel yapı çok zulmetti bu insanlara. 17 ay boyunca cezaevine kaldılar. El Kaide ile irtibatlı oldukları iddia edildi. İspat edemediler. Çünkü El Kaide sadece operasyona meşruiyet kazandırmak için bulunmuş bir kılıftı.
Tahşiyecilere yönelik operasyonda cemaatin polisleri
iğrenç yöntemler kullandılar.
Tahşiyecilerin bir araya gelip Risale-i Nur külliyatını
okudukları dershaneye operasyon yapıldı. Orada 2 el bombası,
mermiler ve krokiler bulundu. Operasyon kapsamında 122 kişi
gözaltına alındı.
Ancak 122 kişinin parmak izi, kan ve doku örnekleri incelendi,
hiçbiri bombalardan alınan örneklerle uyuşmadı. Parmak izleri
operasyonu yapan 3 polise ve bir de hâlâ tespit edilemeyen faili
meçhul bir şahsa ait çıktı.
Peki bunun hesabı sorulmayacak mı?
Mağdur olan insanlar sahte suç delilleri oluşturularak kendilerine komplo kurulduğunu belirterek 30 Eylül 2014 tarihinde yargıya müracaat ediyorlar.
Burada suça iştiraki nispetinde o bombaları koyan
polislerin, suç icat eden İstanbul Terörle Mücadele ve KOM
müdürlerinin hesap vermesi ve varsa suçları nispetinde
yargılanmaları gerekiyor. Aynı şekilde birçok hukuksuz dinlemenin
altında imzası olduğu gibi buradaki dinlemelerin talimatını veren
Ali Fuat Yılmazer de yargı huzuruna çıkarılmalı.
Tahşiye grubundan bir tehdit olarak ilk söz eden ise Fethullah
Gülen. 6 Nisan 2009 tarihli konuşmasında Gülen, ”Tahşiye diye bir
şey icat ederler, imkan bulunca bunlar da silahlanabiliyor”
diyor.
PENSİLVANYA'DAN GELEN TALİMATLA OPERASYON YAPILDI
STV’deki “Tek Türkiye” dizisinde “Tahşiye” grubu bir tehdit olarak inceleniyor. Zaman ve Bugün Gazetelerinde benzer yazı ve haberler yayınlanıyor. Bunların ardından 30 Ocak 2010 tarihinde Tahşiyecilere yönelik operasyon yapılıyor.
Fethullah Gülen’in 6 Nisan’da yaptığı konuşma ile Tahşiyecilere
karşı operasyonun düğmesine basıldığı iddia edilebilir.
Pensilvanya’dan gelen talimatla bu operasyon yapıldı
denilebilir.
Ama Zaman ve STV yöneticilerinin gözaltına alınması ne
anlama geliyor? Zaman Gazetesi’ne giderek polislerin Ekrem
Dumanlı’yı polis otosuna bindirmeleri doğru mu? Basına baskı
yapılıyor diye dünyayı ayağa kaldıranların ekmeğine yağ sürülmedi
mi? Bu operasyonu yapanlar nasıl bir algı yönetimine hizmet
ettiklerinin farkında mı? Yaptıkları Türkiye’yi dünyaya rezil
etmekten başka bir işe yaramadı.
KİM YAPARSA YAPSIN YANLIŞ
Ayrıca bir gazete binasından bir gazetecinin bu şekilde gözaltına alınmasına kimse itiraz etmese ben itiraz ederim. Yapılan doğru değil.
Şiddete bulaşmadığı, sahte suç ve delil üretmediği sürece gazetecilerin, ne suçu var? Kurtlar Vadisi’nde işlenen her konudan dolayı kanal yöneticilerini mi içeri alıyorsunuz?
Dikkat ederseniz bir süreden beri paralel yapıya ilişkin yazılar yazmıyorum. Çünkü geçmişte Ergenekon’da olduğu gibi şimdi de paralel yapı diye bir çuval açıldı içine herkes doldurulmak isteniyor. Bunun paralel yapıyla mücadeleye zarar verdiğine inanıyorum. Ve buna karşı çıkıyorum.
Çok açık ve net olarak belirtmek istiyorum ki, Zaman Gazetesi basılarak Ekrem Dumanlı’nın, STV’den Hidayet Karaca’nın alınması yanlış. Kim yaparsa yapsın yanlışa itiraz ediyorum.