Selahattin Demirtaş'ın da kasedi çıkmış...
“Az sonra Demirtaş’la bu adam tartışacaklar, ben hazırlıklı olayım da başından sonuna kadar kaydedeyim” diye düşünmüş…
ADNAN BERK OKAN
Ahmet Kekeç, geçen gün başlığı altında yayımlanan makalemden ve adımdan söz etmeden bana hitaben bir cevabi yazı yazdı köşesinde:
Bu defaki yazısında MGK’nu sevmediğini söylüyor Kekeç…
Oradan çıkan kararların (tavsiyelerin) doğruluğuna da inanmazmış...
Ne güzel…
Sevindim…
Ben de zaten bundan 17 yıl önceki o tavrını sevdiğimi hatırlatmış…
Ama son MGK kararlarının aleyhinde söz etmediğine…
İçimizden birinin değeri anlaşılmaya görsün… Hemen paçalarına sarılıp aşağıya çekmeye bayılıyoruz… Hayır yani… Değerlenen kişi itibarsızlaştırmayı hak etse, amenna ve saddaknâ… Ama öyle olmuyor… Hemen “mizansen” düzenleniyor… Yani “Kumpas”… Yani “Pusu” kuruluyor… Ve… Değerlenmeye, kamuoyunun sevgisini, takdirini kazanmaya başlayan kişi çukura düşürülmeye çalışılıyor… Geçenlerde HDP Eş başkanlarından Selahattin Demirtaş yaşadı çirkin bir kumpası… Seyahat ettiği uçakta; oğlunun 6 -7 – 8 Ekim olaylarında yaralandığını öne süren bir acılı baba Selahattin Demirtaş’a çok ağır hakaretlerde bulunuyor… Eğer doğruysa acılı adam tepki koymakta haklı… Çünkü… İktidar medyası 6 -7 – 8 Ekim olaylarının suçunu Demirtaş’ın demokratik bir açıklamasına yıktı… Ancak… Acılı babanın koyduğu tepkinin başından sonuna kayda alınması da ilginçti hani… Sanki önceden tartışma olacağı biliniyormuş gibi… İlk saniyeden son saniyeye kadar bütün tartışmalar kaydedilmiş… Yani… Tartışma başladıktan sonra yapılmış değil kayıt… Kaydeden belli ki sezgi gücü yüksek(!) biriymiş… “Az sonra Demirtaş’la bu adam tartışacaklar, ben hazırlıklı olayım da başından sonuna kadar kaydedeyim” diye düşünmüş… Neyse… Demirtaş en başlarda sakin… Ama (Acılı) baba durmuyor, susmuyor, çevreden “yapma, etme” uyarılarına kulak asmıyor… Küfürlü hakaretlerine devam ediyor… Aynı anda… Tesadüf(!) bu ya… (Acılı) Babanın yanında bir de Ak Parti Diyarbakır milletvekili var… Neyse… Demirtaş da karşılık veriyor… Karşılıklı hakaretleşmeler sürüyor… Kaset medyada büyük bir keyif(!) ile yayınlandı… Düşündüm de… Kimi siyasetçiler bu ülke ve bu halk için gerçekten de “Lüks” kaçıyor… Ve… Bu necip milletin “düello” kültürü olmadığı için “Pusu/Kumpas” kurma huyundan da bir türlü vazgeçmeyecek… |
Aksine…
Zımnen onayladığına dikkat çekmiştim…
Karinem neydi?..
İşte şu satırları:
“….. Başbakan’a fiziki takip uygulayanlarla
ilgili işlem yapılmasın mı?
Devletin gizliliğine sızanlar tehdit kapsamına
alınmasın mı?
Neye itiraz ediyorsunuz?”
Sanırım Kekeç bu satırları yazdığını unutmuş olmalı…
Zira bu satırlar buram buram MGK kararlarına “destek” kokuyor…
Neden mi?..
Çünkü…
Henüz, “Başbakan’a fiziki takip uyguladıkları” için hüküm giymiş hiç kimse yok ortada…
Evet…
Birkaç gözaltı ve tutuklama oldu ama hemen hepsi salıverildi…
Tutuklu olanlar da “Başbakan’ı takipten” değil…
Hatta…
Tutuklulukları bile siyasi…
Çünkü…
Kanunlarımızda kendilerine atılı suçtan “Tutuklama” yok…
Yani “Katalog” suç tanımına girmiyor…
Peki neden tutuklular?..
“Tam da şeyime göre savcı ve hâkimsin” kaleminden…
Keza…
“Devletin gizliliğine sızdıkları” yargı kararıyla hükme bağlanmış kimse veya kurum (Cemaat) da yok…
Kekeç belki demese de içinizden kimileri:
“PKK için de tehdit olduğu yönünde karar var… Onların haklarında hüküm mü var?” diye sorabilir…
Evet var…
Hatta BM tarafından “Terör örgütü” olarak tanımlama bile var…
Demek istemem o ki…
Bir kişi ya da kurum ve hatta şirket hakkında MGK’da “Tehdit unsuru” olarak karar almak o kararın “Yargı hükmü” olduğunu göstermez…
Daha da önemlisi…
Devletin güvenliğini o tür kurumlar korumaz, koruyamaz…
28 Şubat’ta korumaya kalktı daha çok berbat etti ortalığı…
Lütfen unutulmasın…
Ak Parti hükümeti 2004 yılı Ağustos MGK’da alınan “Gülen Cemaati iç tehdit unsurudur, mücadele edilmesi gerekmektedir” şeklindeki tavsiye kararının altına da imza attı.
Tek farkla…
O toplantıda Başbakan olan Erdoğan son toplantıda cumhurbaşkanıydı…
Ve…
Tavsiye kararını da son toplantıya bizzat kendi getirmişti…
Yani…
Tam 10 yıl önce…
Demek ki Askerlerin öngörüleri ve istihbaratları daha kuvvetli…
Seçilmişlerin ise ya ayakları yere basmıyor…
Ya sezgi ve istihbarat güçleri sıfır…
Ya da her iki konuda da pek mahirler ama “önce ülkem” değil, “önce koltuğum” hesabındalar…
Gerçi ben 2004 Ağustos toplantısında alınan tavsiye kararına da karşıyım…
Eğer o gün bilseydim (Kimse bilmiyordu) çalıştığım gazetede hiç tereddütsüz karşı çıkardım…
Zira…
MGK’nun varlığına bile tahammül edemiyorum…
12 Eylül askeri darbe artığı bir kurum…
Yani…
Faillerinin yargılanıp müebbet hapse mahkûm oldukları darbenin getirdiği despot bir kurum…
Sivilleri hiçe sayan, “siz bi oktan anlamazsınız salaklar” diyen bir kurum…
Askerler son yıllarda o konuda haklı gibi de olsalar bu durum o kurumun demokratik olmadığı gerçeğini değiştirmez…
Haliyle…
MGK bir an önce kaldırılmalıdır…
Hem 12 Eylül paşalarını yargılayıp mahkûm ettirmek…
Ama hem de o darbecilerin getirdikleri YÖK, % 15 barajlı seçim sistemi ve MGK ile hükümet etmek çok ayıp…
Ve…
Gayrı samimi…
Ey güzel insanlar!..
Şimdi de Kekeç’in “Beni sevmeyin kardeşim” talebine geleyim…
İnsanları; fikirleriyle ve karakterleriyle olmak üzere iki türlü severim…
Ahmet Kekeç, 28 Şubat sürecinde “fikirleriyle, MGK’na karşı aldığı tavırla” sevdiklerimden biriydi…
Fikirlerimiz ters düştüğüne göre, “mümkünse beni
sevme” isteğini yerine getirmem çok kolay…
Yeter ki istesin...
adnanberkokan@gmail.com