Şehir romantikleri için bir sığınak: Berlin

Uzun süredir gidip gelirim Berlin’e. Bu sefer yanımda meraklı bir arkadaşım da vardı, şehri baştan keşfettik onunla aslında. Ne kadar giderseniz gidin, her defasında yeni şeyler bulabildiğiniz bir şehir burası.

Sayım Çınar

Ulaştığım yerden çok, yolda olma fikri heyecanlandırmıştır beni oldum olası. Berlin gezimde de bu durum değişmedi, yine gördüklerimden fazlasını hatırlıyorum ve yine hatırladıklarımdan çoğunu gördüm.

Uzun süredir gidip gelirim Berlin’e. Bu sefer yanımda meraklı bir arkadaşım da vardı, şehri baştan keşfettik onunla aslında. Ne kadar giderseniz gidin, her defasında yeni şeyler bulabildiğiniz bir şehir burası.

"Ich bin ein Berliner!"

Berlin’de Berlinli gibi hissetmek çok kolay, şehir ilk günden kucaklıyor, sarmalıyor ziyaretçiyi, bonkör bir şehir, güzelliklerini ilk günden gösteriyor.

Duvar yıkıldıktan sonra yaşanan süreç çok önemli, doğu Almanya’ya daha farklı bir gözle bakıyorsunuz. Duvarın yıkılması başlı başına bir sanat eseri haline getirmiş şehri. Yaşayan sanat var Berlin’de.

Bisikletle gezen insanları görüyorsunuz, yürüyen, kargaşadan  uzak insanları görüyorsunuz, sürekli bir devimin ve hareket var bu şehirde. Berlin’de insanın kendine ait bir dünyası var.

Türklerin şehre katkısı ve etkisi çok büyük.

Üşümeyi unutacağınız bir şehir burası aynı zamanda. Yürümek isteyeceğiniz bir şehir başlı başına. Kreuzberg İstanbul’a çok benziyor. Üçüncü, dördüncü nesil Türkleri görmek, onlarla konuşmak önemli bir deneyim.

Geniş kaldırımların varlığı şehri daha da yüceltiyor gözümde. Yürürken serbest olmak, alana sahip  olmak çok önemli. Trene binmek de çok eğlenceli. Metro vagonlarında bisiklet bölümü bile var. Yaşayan bir şehir olduğunu söylemiştim, bunu toplu taşımada da hissediyorsunuz bunu.

Berlin yaşamayı kolaylaştıran bir şehir. Kreuzberg mutlaka görülmesi gereken bir yer, marketleriyle, lokantalarıyla resmen küçük bir Türkiye. Berlin’in trafikten uzak hali de çok çekici. Herkes kurallara uyuyor. Şehri koruyan yine şehir insanları. Özel bir kuvvete, özel bir güce ihtiyaç yok şehrin temiz ve düzenli kalması için.

Yılbaşı zamanı Berlin harika. İnsanın aklına sürekli film sahnelerini getiriyor. Goodbye Lenin filmiyle bağdaşık bir şehirdi burası. O gerilimi ve hüznü, yollarda da hissettim.

Alışveriş merkezlerine, cazibe merkezlerine gelince… Sony Center özellikle çok ilgi çekiciydi benim için. Cafe Einstein yine önemli bir deneyimdi. Bütün şehre yayılmış bir cafe. Kahveler muhteşem, ambiyans çok etkileyici. İnsanlar iyi kahve ve iyi ambiyans için gidiyorlar cafelere. Türkiye’den farklı olarak cafe insanı şekillendirmiyor, insanlar oturdukları yere kişilik kazandırıyorlar.

Hüzünlü bir tarafı da var Berlin’in. Sinemasal atmosfer müzikle tamamlanıyor aslında. İstanbul’da çok karmaşa var, Berlin’de ise düzenli bir karmaşadan bahsedebiliyoruz. 2. Dünya savaşından sonra nasıl olup da böylesine güzel bir şehir haline getirebildiklerine şaşırıyoruz.

Berlin her duyguyu doyasıya yaşatıyor.

Berlin tüm milletlerin de buluşma şehri aslında. Kozmopolit bir yapıya sahip. Almanya’nın farklı şehirlerinde de bulundum, Berlin çok daha dostane insanlara sahip, bu da yine farklı milletlerin bir arada olmasından ileri geliyor.

Türk, Asya mutfağı, Çin, Japon, Vietnam mutfağı çok gelişmiş durumda. Kişi başına 10 euro ile müthiş bir yemek yiyebiliyorsunuz. Lezzetli yemek bulmak hiç zor değil Berlin’de. Alexander Platz’dan başlayınca şehri gezmek çok kolay. Bismark önemli bir devlet adamı, ismini birçok yerde görebiliyorsunuz, Berlin’in başkent olması için çalışan kişi sonuçta.

Şehri öğrenmek çok kolay değil ama serüvenin kendisi çok eğlenceli. Aynı şehirde birçok farklı duyguyu ve yeri yaşayabiliyorsunuz. Turist olarak bulunuyorsanız şehirde, keşfedeceğiniz çok şey var, siz ne kadar isterseniz o kadar veren bir şehir.

Siz ne kadar isterseniz o kadar veren bir şehir…

Bergama Müzesi mutlaka görülmeli, Parlamento Binası, alışveriş merkezleri…

Berlin’in en güzel tarafı daha önce de belirttiğim gibi çeşitlilik. Türkçe her yerde, Türkler her yerde. Bilet alırken bile bunu görüyorsunuz. Bu arada ziyaretçilere bir not, 5 – 7 günlük kart almayı öneriyorum.

Otel konusunda da zengin bir şehir. Leonardo Berlin Oteli’nde kaldım, kışı olabilecek en güzel otelde karşıladım.

Özgürlükler konusunda da çok gelişmiş, aslında tüm Avrupa şehirleri gibi. İnsanlar rahat ediyor bu şehirde, şehrin havasından belli oluyor bu.

Melodilerin öneminden söz etmiştim, Berlin’de bulunduğum süre boyunca müziğimi de eksik etmedim kulağımdan. Postcards, James Blunt. Sürekli kulağımda onların melodileri vardı. BeeGees, Coldplay’in tüm şarkıları, Pink Floyd… Muhalif duygularla geliyor Berlin insanın ruhuna.

Kendiniz keşfederseniz daha mutlu olacaksınız bu şehirde, bırakın şehir sizi sürüklesin, götürsün. Gece eğlencesi de şüphesiz çok fazla. Ancak ziyaretçilere önerim özellikle günü, gündüzü, ışığı değerlendirmeleri, görebildikleri kadar çok yeri görmeleri… Müzelere özellikle ayrı bir gün ayırın, Film Müzesi, Yahudi Müzesi, Pergamon Müzesi mutlaka ajandanızda olsun.

Kuzey’in Venedik’i…

Hamburg’dan da söz etmeliyim çok kısa. Günü birlik bir ziyarette bulunduk. Kuzey’in Venedik’i gerçekten. Katedralları çok ilgi çekici. Deniz ürünleri müthişti.

Starbucks aramayın lütfen bu şehirlerde. Özel cafeleri arayın, farklı tatları deneyin. Kuzeyli bir ruh hali her yere sinmiş. Merkel’in doğduğu şehir burası, bu durumun da izini sürün tanıştığınız insanlarda.

Şehir romantikleri için bir şehir olduğunu söylemiştim Berlin’in. Melankoli ile depresyonu birbirine karıştıranların şehri. Sürprizlere tesadüflere çok açık bir şehirden söz ediyoruz. Bunu bilerek yaşarsanız bu şehirde, bu akılla, bu duyguyla gezerseniz, çok mutlu olacağınıza eminim. Şimdiden gideceklere iyi eğlenceler, inanın unutamayacağınız bir deneyim sizi bekliyor.