Sedat Ergin için...
"O", okurlarının ulaşma imkânı olmayan yararlı bilgileri araştırıp buluyor ve kendi objektif görüşlerini de katarak köşesinde yayımlıyor...
Onun adını "en çok okunan yazarlar"
sıralamasında aramayın boşuna...
Bulamazsınız...
Neden?..
Çünkü kimseyle dalaşmıyor...
Kimseye lâf yetiştirmek gibi bir işi yok...
"O", okurlarının ulaşma imkânı olmayan yararlı bilgileri araştırıp buluyor ve kendi objektif görüşlerini de katarak köşesinde yayımlıyor...
"O" kim mi?..
Hürriyet yazarlarından Sedat Ergin...
İşimiz "gazetecilik" ama birçok konuda en "doğru" bilgiyi onun köşesini okuyunca öğreniyoruz...
Bugünkü Hürriyet'te "Duruşma salonuna mikrofon yerleştirmenin bedeli" uzun başlığı latında yayımlanan makalesi de yine tam bir "bilgi hazinesi"...
Ve elbette Hukuk Devleti olma, hukukun üstünlüğü ilkesini benimseme iddiasında olanlar için son derecede "uyarıcı" bir makale.
Sanırız ve hatta eminiz genelimiz; "Silivri'deki mahkeme salonuna asılmış olan mikrofonların; Uluslararası alanda saygınlığıyla tanınan beş hukukçudan oluşan grubun, Türkiye'nin BM'nin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni 'ihlal' ettiği yolundaki görüşünün şekillenmesinde rol oynadığını" bilmiyorduk.
Sedat Ergin'den öğrendik...
O mikrofonların ne sakıncası varmış?..
Sedat Ergin o sakıncayı hem de Adalet Bakanlığı'nın BM'e gönderdiği cevabi mektubundan alıntılıyor:
"Hükümet, duruşma salonunun her bir tarafına yerleştirilen mikrofonların davalar sırasında avukatlarla sanıklar arasında gizli kalması gereken iletişiminin dinlenebilmesini mümkün kıldığı yolundaki şikâyeti reddetmemiştir. Bunun sonucu, sanıklar, Siyasi ve Medeni Haklara İlişkin Sözleşme'nin 14'üncü maddesinin üçüncü paragrafının (B) bendinin ihlalini oluşturacak şekilde mahkeme salonunda avukatlarıyla gizli kalacak bir şekilde iletişim kurabilme hakkından mahrum bırakılmıştır."
Demek ki hem de çok büyük sakıncası varmış...
Sanık ile avukatı arasında gizli kalması gereken konuşmaları herkesin duymasına sebep oluyormuş...
Ve düşünün ey efendiler!..
Silivri mahkamelerinin hangi şarlarda yargılama yaptığını ve kararlar verdiğini düşünün...
De...
Kahrolun...
Bir dakika, bir dakika...
Hemen "seni Ergenekoncu seni" veya "seni Balyozcu seni" demeyin...
Ben yapılan hukuk ihlalinden söz ediyorum...
Hukukun üç temel ayağından biri olan savunma ayağının, bir diğer ayak olan "yargılama" tarafından nasıl kırıldığına dikkat çekiyorum...
Ve tabii bu arada bu muhteşem bilgiyi okurlarıyla paylaşan Sedat Ergin'i alkışlıyorum...
Bulamazsınız...
Neden?..
Çünkü kimseyle dalaşmıyor...
Kimseye lâf yetiştirmek gibi bir işi yok...
"O", okurlarının ulaşma imkânı olmayan yararlı bilgileri araştırıp buluyor ve kendi objektif görüşlerini de katarak köşesinde yayımlıyor...
"O" kim mi?..
Hürriyet yazarlarından Sedat Ergin...
İşimiz "gazetecilik" ama birçok konuda en "doğru" bilgiyi onun köşesini okuyunca öğreniyoruz...
Bugünkü Hürriyet'te "Duruşma salonuna mikrofon yerleştirmenin bedeli" uzun başlığı latında yayımlanan makalesi de yine tam bir "bilgi hazinesi"...
Ve elbette Hukuk Devleti olma, hukukun üstünlüğü ilkesini benimseme iddiasında olanlar için son derecede "uyarıcı" bir makale.
Sanırız ve hatta eminiz genelimiz; "Silivri'deki mahkeme salonuna asılmış olan mikrofonların; Uluslararası alanda saygınlığıyla tanınan beş hukukçudan oluşan grubun, Türkiye'nin BM'nin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni 'ihlal' ettiği yolundaki görüşünün şekillenmesinde rol oynadığını" bilmiyorduk.
Sedat Ergin'den öğrendik...
O mikrofonların ne sakıncası varmış?..
Sedat Ergin o sakıncayı hem de Adalet Bakanlığı'nın BM'e gönderdiği cevabi mektubundan alıntılıyor:
"Hükümet, duruşma salonunun her bir tarafına yerleştirilen mikrofonların davalar sırasında avukatlarla sanıklar arasında gizli kalması gereken iletişiminin dinlenebilmesini mümkün kıldığı yolundaki şikâyeti reddetmemiştir. Bunun sonucu, sanıklar, Siyasi ve Medeni Haklara İlişkin Sözleşme'nin 14'üncü maddesinin üçüncü paragrafının (B) bendinin ihlalini oluşturacak şekilde mahkeme salonunda avukatlarıyla gizli kalacak bir şekilde iletişim kurabilme hakkından mahrum bırakılmıştır."
Demek ki hem de çok büyük sakıncası varmış...
Sanık ile avukatı arasında gizli kalması gereken konuşmaları herkesin duymasına sebep oluyormuş...
Ve düşünün ey efendiler!..
Silivri mahkamelerinin hangi şarlarda yargılama yaptığını ve kararlar verdiğini düşünün...
De...
Kahrolun...
Bir dakika, bir dakika...
Hemen "seni Ergenekoncu seni" veya "seni Balyozcu seni" demeyin...
Ben yapılan hukuk ihlalinden söz ediyorum...
Hukukun üç temel ayağından biri olan savunma ayağının, bir diğer ayak olan "yargılama" tarafından nasıl kırıldığına dikkat çekiyorum...
Ve tabii bu arada bu muhteşem bilgiyi okurlarıyla paylaşan Sedat Ergin'i alkışlıyorum...