Sayım Çınar Hıdır Geviş'le konuştu!

Hıdır Geviş ile Sayım Çınar son dönem Türkiye’sini, siyasi beklentilerini, Vivahiba’yı konuştu.

Taraf gazetesinden ayrılığı büyük yankı uyandıran Hıdır Geviş’le, ayrılık sonrası yaşadığı dönüşümü, AK Parti ile ilişkisini,Türkiye’deki siyasi çalkantıları, gazetecilerin durumunu ve kurduğu son derece özgün bir haber portalı olan Vivahiba’yı konuştuk.

“Ben sadece prensiplerime bağlıyım.”

Sayım ÇınarHayatında büyük değişimlerin olduğu bir dönemdesin. Taraf’tan ayrıldın ve ilişkini kesiş biçimin kamuoyunda uzun süre tartışıldı. Taraf’ın yayın politikasının sana uzak olduğunu ve Erdoğan’a yapılanların onu mağdur ettiğini ifade ettin. Bugün hala aynı noktada mısın?

Türkiye’de her şey o kadar çabuk yer değiştiriyor ki. İşte bakın, seçimin yarattığı şu toz fırtınası içinde yanlışlar, doğrular nasıl da birbirine karışıyor. Her an yeni bir skandal, kan dondurucu bir bilgi... Herkesin soyunduğu bir dönemdeyiz. Bütün bu mesaj kaosu içinde düşünce üretirken, prensiplerimi baz alıyorum. Oysa Türkiye’de pek çok gazetecinin bağımlılıkları var, prensipleri değil. Bu şekilde ayakta kalıyorlar.

Tekrar ediyorum, benim bağımlılıklarım sadece prensiplerim; o kadar. İçimden Tayyipçiyim, Kılıçdaroğlucuyum deyip onların hatalarına sessiz kalmak, doğrularına alkış tutmak istemem. İnsanların doğrularını sahiplenirim, onları attıkları güzel adımlar nedeniyle şımartırım ama yanlışlarını da yüksek sesle dile getiririm... Hiçbir siyasi partiyle aramda yakacak gemilerim yıkacak köprülerim tutacak safım yok benim. Öyle bir ilişkim yok çünkü. Kimsenin memuru değilim ki istifa edeyim, sonra geri geleyim. Hiçbir siyasi gruba angaje değilim, siyasi olarak mobil bir gazeteciyim Sayım.


Fotoğraf: S. Kuzey Yıldız

Taraf’tan ‘yayın politikası bana uymadı’ diye ayrılmadım. Öyle yansıtıldı ama ben ‘bu gazetede yazmak içimden gelmiyor artık’ diyerek ayrıldım. Yayın politikası bana uymayan ama kültürel olarak rahat edeceğim her gazetede yazarım ben, bunda bir şey yok, ben profesyonel bir gazeteciyim. Ama bir siyasi parti gibi hareket eden bir gazetede yazmak istemedim artık. Taraf eskiden de böyleydi aslında… Her neyse, yolları açık olsun, bu onların tercihi, bana iyi gelmiyor, Taraf’la aynı çerçevede yer almak beni yordu.

Sayım Çınar: İnsanlar değişiyor, değişen bir Türkiye var. Gazetecilerin de görüşlerinin değişmesi bu süreçte doğal. Türkiye’de misyon gazeteciliği çok önde. Misyon gazetecisi olmadığın için zorluklar yaşıyorsun bence.

Türkiye’de gazeteci olmak bir çeşitkaltaklık oldu aslında. Lütfen bu sözü cinsiyetçi algılama Sayım. Bir çember seçmeli ve o çemberin kendi tabularına dokunmamalısın. O çemberle itiatkar bir ilişki yürütmelisin. Dokunduğun zaman yerini kaybedersin, yerini kaybedersen de kitleni kaybedersin. Çünkü kitleler de belli çemberlere kendilerini hapsetmiş.

Çok fazla kutuplaşmş bir ülke burası… Medya da bu kutuplaşmadan payını almış… Taraf’dan ayrılırken beni kahramanlaştıran kitle, Erdoğan’ı yeniden eleştirmeye başlayınca ‘AK Parti’yi bıraktın, döndün’ diyorlar. Bu tavrımı AK Partili olmak ya da AK Parti’yi bırakmak olarak algılamak yanlış. Ne yapayım yanlış bulduğum şeyler konusunda, dönüş yaptı demesinler diye sus pus mu kalayım. Kendimdem nasıl böyle akmakça bir beklenti içine girebilirim ki… Ben soyut doğruların safında olabilirim ama somut kurumların safında olamam. O nedenle hep aradayım, bu da yorucu ve kendim için yararsız bir konum. İşim zor yani.

“Devletin daha sistematik, kurallara bağlı olduğunu zannederken aslında kural tanımadan yöneten bir sistemle karşı karşıya kaldık.”

Sayım Çınar: Bir dönem Amerika’daydın ve gazeteciliği oradan yapıyordun. Fethullah Gülen, Cemaat ve AKP etkileşimlerinin tanığısın. Bugün AKP cemaat arasındaki gerilimi nasıl değerlendiriyorsun? Tapeler, twitterın kapanması gibi gelişmeler yaşadık son günlerde.

Eskiden devletten nefret ederdim. Şimdi anlıyorum ki güçlü ve sağlam kanunları olan bir devlete sahip olmak çok önemliymiş. Çünkü Türkiye çok dengesiz bir ülke… Devlet, herkesin güvenebileceği sırtını dayayabileceği bir devlet gibi olabilseydi, bu dengesizlikler olur muydu… Bence olmazdı… Her seferinde farklı figürler ortaya çıkıyor, her seferinde siyasi krizler ve çatışmalar… Bu bizim kaderimiz olmamalı… Biz bunu haketmiyoruz…

17 Aralık operasyonu başladığında Tayyip Erdoğan’a bir darbe yapıldığını düşündüm. Bir anda ve çok sistematik bir şekilde böylesine çok tape çıkmasının altında farklı bir güç farklı bir maksat olmalıydı. Sırf bu nedenle Tayyip Erdoğan’a sahip çıkılması gerektiğini savundum. Çünkü bunun adaletsiz ve organik olmayan bir müdahale olduğunu düşünüyordum. Tuhaf bulacaksın Sayımcım ama bugün hala bunun bir müdahale olduğunu düşünüyorum. Ama ilahi bir müdahaleymiş, o tapeler bizi Suriye ile savaşa girmekten korudu.

Şu da var; Dünyanın en güvenilir devletinin karnını deşin, çıkan kokudan orada duramazsınız. Devlet sırrı denilen bir kavram vardır ve bu sırlar bu rahatsız edici kokuya engel olmak için sırdır. Devlet sırrı aslında devletlerin illegal faaliyetlerinin sıkıştırıldığı kapsüller değil midir… Türkiye’de ilk defa devletin karnı deşildi. Ve çıkan bütün o görüntüler, o kokular hepimizi rahatsız etti. Ama bir şey var ki hayal bile edemeyeceğimiz şeyler oluyormuş.

Bu dönem tarihe ne adla geçer bilmiyorum. Ama bu süreç, aslında yararlı bir yüzleşme süreci de oldu. Devletin bakkal dükkanı gibi işletilebileceğini gördük… Kanunlarla nasıl oynanabileceğini gördük... Devletten ve kanunlarından şüphe edilebileceğini gördük… Ve aslında devletin istenirse ne kadar esnek hareket edebileceğini gördük.

“Benim Erdoğan’la asıl kopuş noktam Berkin Elvan’la ilgili yaptığı açıklamalar.”

Sayım Çınar: Gezi olaylarını da darbe olarak değerlendiriyor Erdoğan, bu yaklaşımı nasıl buluyorsun?

Başbakanın retoriğine baktığımızda ayrımcı bir politika izlediği açık. Kendi taraftarlarıyla daha da yakınlaşmak, onları elinde tutmak için yapıyor bunu. Kendi taraftarlarına laik kesimi bir tehlike olarak göstermeye çalışıyor. Sizin sığınağınız benim demeye getiriyor. Bu AK Parti için iş gören, yararlı bir strateji ama çok da zararlı... Çünkü bu politika laik kesimi siyasi olarak keskinleştiriyor. Onlarında gereksiz ölçülerde AK Parti ve veErdoğan nefreti yaratıyor. Erdoğan’ı yaşam tarzlarına saldıran, tehdit eden, dolayısıyla gitmesi gereken biri olarak görüyorlar. Bana kalırsa Erdoğan bunların hiç biri değil ama laik kesimi bu şekilde provake ederek (kürtaj, alkol, kız erkek aynı evde kalma, ecdadımız böyle değildi gibi söylemleri hatırlayın), onların karşıtlığını ayakta tutmak istiyor… Buna paralel olarak muhafazakarların kendisine desteğini de ayakta tutacak çünkü.

Oysa nihayetinde Türkiye yaşam tarzıyla son derece laik bir ülke… Ama biz böyle olmadığını düşünüyoruz. Ne tuhaftır ki bize bunu düşündürten bizim böyle düşünmemizi isteyen, Erdoğan’ın kendisi… O, laiklerdeki Erdoğan nefretini seviyor, böyle varoluyor.

Peki ne olacak biz hep bu gerginlikle mi ömür törpüleyeceğiz: Alevilerin, Kürtlerin, laiklerin sorunları hep ha çözüldü ha çözülüyor denilip çözülmeyecek mi… Bu işler böyle olmaz…

Erdoğan için toplum reflekslerinin hiçbir önemi yok bunu anladım. O sadece kendi hedeflerine kilitlenmiş durumda. Gezi’de küçüçük bir parka inşaat yapmak istedi, insanlar büyük tepki gösterdi, ama O bunu dinlemek yerine, gelen tepkiyi köpürterek kriminalize etti... Hepimiz provoke olduk yapılan açıklamalardan… Benim Erdoğan’la asıl kopuş noktam Berkin Elvan’la ilgili yaptığı açıklamalar. Bir başbakanın halkın bir kesimiyle flört ederken diğer tarafla düşmanlaşmasını çok çirkin buluyorum. Bu durumda neden onu isteyeyim? Neden beni bu kadar aşağılayan bir başbakan tarafından yönetilmek isteyeyim?

Sayım Çınar: Peki başbakanın twitter başa bela açıklamasını nasıl değerlendiriyorsun, devamında kökünü kazıyacağız dedi. Ve sonunda twitter kapandı, sonra youtube… Nasıl okumalı bu gelişmeleri?

Elektriklerin kesilmesinden hiçbir farkı yok, twitter’ın kapatılmasının. Ne gerekçeyle olursa olsun interneti engelleyemezsin. Çok kızgınım iktidara bu sebepten. AKP her şeye rağmen bir umuttu içimde ama bu saatten sonra tek bir umudum yok, bana gidecekleri günü beklemekten başka bir seçenek bırakmadılar çünkü. Ayrıca gelinen süreçte Kemalistler’in Erdoğan’la ilgili korkuları ve önyargılarında hiç de haksız olmadıklarını gördüm.

“Erdoğan, Alevifobisini yenemedi.”

Sayım Çınar: Pırıltılı, güçlü, kültürlü bir kitle var. Diğer yanda da AKP mitinglerinde olan bir kitle var. Sence AKP kan kaybediyor mu, CHP için ne dersin, bu kitleler arasındaki uçurum büyüyor mu?

Benim gibi insanların AKP’ye şans vermesinin bir sebebi de muhalefetin çok kötü olmasıydı. CHP’nin Kürt meselesine bakışı AKP’den geriydi. Çözüm sürecini hep yarım ağızla desteklediler, bazen çamur attılar. Yıllardır süren bir savaş bu... Bunun için AKP adımlar attıysa tabii ki onların yanında olacaktım. Benim için Türkiye’nin en büyük meselesiydi çünkü. Ama AK Parti öyle hatalar yaptı ki şu tapalerde öyle şeyle gördük ki AK Parti’ye de Erdoğan’a da bakışımız nasıl eskisi gibi olabilir ki...

AK Parti maddi olarak güçlü ve imkanları var… Bunun için mitinglerinin kalabalık geçmesi sürpriz değil. Ama sadece bu mu… Değil… AK Parti ve kendi tabanı arasında sıcak ve istikrarlı bir aşk ilişkisi de var. BDP’de de öyle… Ama diğer partiler ve tabanları arasında sadece ölü bir evlilik ilişkisi var. Erdoğan’ı kendileri için gönderilmiş biri olarak görüyor ak Parti tabanı… Haksız da değiller onları ihya etti…

Şimdi burada da tuhaf bir durum var; bir siyasi parti sizi iktidara getiriyor tamam ama oraya geldikten sonra siz herkesin başbakanısınız artık. Ama öyle değil işte. Erdoğansöylemleriyle ülkeyi ikiye ayırmış ve bir tarafı da düşman ilan etmiş. Kendi yarattığı düşman figürüyle gölge boksu yapıp taraftarlarını heyecanlandırıyor, ilgilerini ayakta tutuyor. Hala çok sunni ve hala Alevifobisini yenememiş bir lider.

“Medya gruplarının, televizyon sahiplerinin medya dışında bir yatırımı olmamalı.”

Sayım Çınar: Türkiye’de muhabirlikten söz edelim biraz da. İsmail Saymaz ile söyleşimiz vardı geçtiğimiz günlerde, kendisine açılan davaları gördüm. Çok zor durumda çalışıyorlar. Sen nasıl değerlendiriyorsun Türkiye’de muhabirliği?

Türkiye’de gazetecilik yapmak zor. Ben bu işin eğitimini de veriyorum. Bazen öğrencilerime, gidin kardeşim başka iş yapın demek geliyor içimden. Yalnızca kanunlar değil, bağlı olduğun yerle de çatışıyorsun. Her medya grubunun temsil ettiği bir alan var. Bunun böyle olmaması gerekiyor. Medya gruplarının, televizyon sahiplerinin medya dışında ticari faaliyet yürütmüyor olması lazım. Bir yandan ihaleler almak isterken bir yandan da bağımsız gazetecilik yapmak nasıl olacak. Bu önemli bir açmaz. Öteki tarafta hukuk var. Son operasyonlardan sonra görüyoruz ki ülkemizde adalet de yok. Kabile adaleti söz konusu. Bu son olaylarda da gördük hükümetten giden telefonlarla insanlar işlerinden atılıyorlar. Gazeteci böyle bir ortamda nasıl özgür olacak da nasıl iş bulacak da nasıl karnını doyuracak da…

Sayım Çınar: Birbirlerini sürekli uyararak, sansür uygulayan gazeteciler var. Kişisel özgürlüğe müdahaleyi görüyoruz. Çok yanlış bir yere gidiyor bence bu yönüyle gazetecilik mesleği. Twitter’da yansımaları nasıl sence?

Twitter çok iğrenç bir mecra haline de geldi. A partisi ve B partisinin kitlesi var, belli grupların kitlesi var… Bunlar kendi aralarında örgütleniyorlar ve birinin kendilerini eleştirdiğini gördükleri anda saldırıyorlar. İftira atıyorlar, aptalca yorumlar yapıyorlar, taciz ediyorlar, toplu olarak seni spamliyorlar. Twitter’ın doğasını bozuyorlar yani. Böyle bir baskı altında nasıl özgürleşeceksin? Gazetecilik çok zavallı bir meslek haline getirildi…

Sayım Çınar: Vivahiba’dan söz edelim isterim. Bağımsız bir habercilik anlayışıyla olaylara yaklaşıyorsun. Kısa sürede okurların oldu, ekibin oluştu.

Vivahiba Türkiye’de gördüğümüz bir boşluktan doğdu. Medyada ideolojik bir gettolaşma var. Biz istiyoruz ki habercilikte demokratik bir iletişim ortamı yaratarak bu gettolaşmayı kıralım. vivaHiba’da her görüşten insan haber yazabilsin, köşe de yazabilsin istiyoruz. Bu insanlar gazeteciliğin evrensel standartları dışında hiçbir şeyi kafaya takmasınlar, özgürce yapsınlar haberlerini. Bir diğer hedefimiz de insanların bireysel gazetecilik yaparak para kazanabileceği bir model oluşturmak.


Fotoğraf: S. Kuzey Yıldız

Sayım Çınar: Sistem nasıl işliyor?

Değişen ve gelişen bir sistem. Türkiye’de yurttaş gazeteciliğinin yapılabileceğini ıspatladık. İyi bir teknolojik alt yapımız var… İyi bir sistem kurduk. Vatandaşlar dünyanın her yerinden vivahiva.com ’a girip rahatlıkla haber yükleyebiliyorlar. Haberin youtube’u gibiyiz yani… Haberleri konusunda yurttaş muhabirlerimize danışmanlık hizmeti veriyoruz. Şu an 600’e yakın yurttaş muhabirimiz var. Bunların 250’si aktif olarak bize haber yapıyorlar. Yorum yazısı değil haber yapıyorlar, bu çok önemli… Daha çok yaygınlaşmak istiyoruz. Merkeziyetçi haber akışının yönünü değiştirmeye gayret ediyoruz; yereli merkeze taşımak istiyoruz. İşimiz kolay değil ama vatandaşlardan büyük destek alıyoruz. Çünkü vivaHiba’nın hiç bir siyasi angajmanı yok. Sadece haberciliğin ve insan haklarının evrensel değerlerine bağlıyız o kadar. Bu nedenle herkese açığız; AKP’lisine de CHP’lisine de sosyalistine de çevrecisine de gay ve lezbiyenine de laiklere de dindarlara da… İdeolojik anlamda, vivaHiba’yı Twitter ve facebook gibi bir sosyal medya mecrası olarak düşünsün herkes.

“Gazeteciler sessizce izliyor bir kenarda Vivahiba’yı.”

Sayım Çınar: Tepkiler nasıl?

Gazeteciler sessizce izliyor bir kenarda. Bir şey demiyorlar. Bu deliler ne yapıyor diye sonucu bekliyorlar zannedersem. Ortağım Barış Şarer New York’tan ben buradan yani İstanbul’dan operasyonu yürütüyoruz. Online yönetilen bir kurumuz. Gönüllü genç çalışanlarımız var. Bahçeşehir Üniversitesi içinde, Startupbootcamp’de çok güzel bir ofisimiz var ama ben dahil kimse ofise gitmiyor, mobil çalışıyoruz. Genç bir portalız ama ses getiren haberlerimiz oluyor. Önümüzdeki süreçte sosyal medya yönümüz daha da gelişecek. Yeni bir iletişim ağı olarak vivaHiba’nın formu, kullanıcıların istekleri ve şikayetleriyle şekilleniyor.

Köşe yazmayı özlemiyor musun, hangi gazetede yazmak istersin?

Özlemez olur muyum. Sadece Hürriyet, Milliyet, Vatan ve Radikal gazetelerinden teklif gelirse yazabilirim.