Savulun vre!... Bardakçı Murat geliyor!...
“Köşe yazarları var” diyeceğiz ama bize sanki "hepsi" değil de “sadece birkaç köşe yazarı” anlatılıyormuş gibi geldi…
GAZETECİLER.COM -
Breh, breh, breh!..
(Bu söylem asla Hıncal Uluç’a ait değildir. Uluç
bunu, bir Trakyalı yazardan kopya almıştır)…
O ne be!...
Bugün “Tarih – marih”
yok…
Kim var peki?...
“Köşe yazarları
var” diyeceğiz ama bize sanki
"hepsi" değil de “sadece birkaç köşe yazarı”
anlatılıyormuş gibi geldi…
Kimler mi?..
Bilhassa ikisi pek belli ama
kimler olduklarını siz
bulun…
Ben hazretleri' tarzı köşe
yazarlığının esasları
"YAZIDA 'Ben' zamirini kullanmak,
yazarı büyük bir açmaza götürür" sözü, zannedersem Marguerite
Yourcenar'a, yani 1903 ile ZAPTİYE 1987 seneleriarasında yaşayan ve
Fransız Akademisi'ne kabul edilmiş tek kadın olan Belçikalı meşhur
romancıya aitti.
Madam Yourcenar, "Ben" sözünün
kullanılmaması gerektiğini söylerken köşe yazarının makalesinde
kendisinden birinci tekil şahıs olarak bahsetmesinin hata olduğunu
kastediyor, "Bu iş bence şöyle olmalıdır...", "Bana kalırsa..."
yahut "Düşünüyorum ki..." şeklindeki cümlelerin yanlış olduğunu
anlatıyor ve fikirlerin her zaman üçüncü şahıs olarak ifade
edilmesi gerektiğinde ısrar ediyordu.
Marguerite Yourcenar, bizdeki
zamane yazarlarını bir görseydi... Yani, fikrini ifade ederken
"Ben" demesini bir yana bırakın, konu olarak kendisini alan, tek
sermayesi "Ben hazretleri" demekten ibaret olan muharrirlerimizi ve
muharrirelerimizi...
Diyelim ki, hiçbir konuda
bilginiz, fikriniz ve kanaatiniz yok ama böyle yazarlara özeniyor,
onlardan biri olmak istiyorsunuz... Bir yolunu bulup bir köşe
sahibi olmanız kâfidir ve bulma işi de şahsî yeteneğinize
bakar...
HAYALÎ HAYATLAR
Köşeyi kaptınız mı, tamam! Her gün
birşeyler yazmak artık işten bile değildir, gayet kolaydır ve öyle
kafa yormanıza da hacet yoktur. Günlük hayatınızı yazmanız bile
kâfidir ama gerçek hayatınızı değil, uçuk görünmek uğruna hayalî
bir hayatı yazacak ve ahkâm keseceksiniz...
Bir gün teşrif buyurduğunuz
konseri, bir başka gün mevcudiyetinizle şereflendirdiğiniz
defileyi, diğer bir gün de tazakkum ettiğiniz restoranı
anlatacaksınız.
Musikiden zerre kadar anlamıyor ve
hattâ zevk de almıyorsunuz değil mi? Kemanla viyolayı bile
ayırdedememenize rağmen viyolacıyı başkemancı diye tebrik
edeceksiniz, döpiyesle evazenin farkını bilmeden Paris'in son
kreasyonlarını medhedecek, ertesi gün de hayatınız boyunca ismini
bile duymadığınız ve bir gece önce tattığınız, üstelik kokusunu
bile alamadığınız trüfün cinsini beğenmediğiniz kerametini
savuracaksınız.
KONU MU YOK?
SALDIRIN!
Gidecek yeriniz kalmadı yahut
dolaşmaktan sıkıldınız mı? Bol bol etrafa saldıracaksınız, haydi
aport! Nasıl sınıf atladığınızdan örnekler verecek ve bazı değer
vargılarına hâlâ önem veren zavallılara vuracak, küçümseyecek ve
ucuz biçimde alay edeceksiniz. Size cevap vermeye ve hele "Nereden
geldiğini unutma!" diyenlere de hep aynı cevabı vereceksiniz:
"Eveeet, berbat yerlerden geldim ama geldim ya! Bakın, şimdi
aranızdayım, oh yaaa!" diye başlayacak ve geçmişinize daha fazla
söveceksiniz.
Modern bir yazar olmak için bizzat
kendinizi haberleştirmeniz gerektiğini herhalde anlamışsınızdır.
Bunun için her yolu deneyebilirsiniz. Hattâ, mutfağınızdaki
sürahiye karşı olan hissiyatınızı bile rahatça
yazabilirsiniz...
Memleketimizin en güzide köşe
yazarlarının bazısı, şimdi maalesef bu vaziyettedir; yani yorum
yahut haber yapmamakta, bizzat kendilerini haberleştirmeye
çalışmaktadırlar.
Kendimi bildim bileli basının
içerisindeyim, geçmişte, sadece bir müddet için "yazar" addedilen
nice beyler ve hanımefendiler gördüm... Ve, işin en acı tarafı:
Bugün hiçbirinin esâmisi okunmuyor, hepsi unutuldu! Eski bir şâirin
"Mâzî mülevves, hâl b.k, âtî kenef" yani "Geçmiş pis, şimdiki an
b.k, gelecek ise kenef gibi" sözü sanki her bir yazısı "Ben
hazretleri" kerameti ile dolu böyle zevat için
söylenmiştir...