Satılık demokrasi ve satın alınmış oylar!
Bu ülkeyi, bu insanları böylesine MESLEKSİZ, onursuz, gurursuz, dirençsiz, boyun eğici kimliğe dönüştürenlerin hepsinin Allah belâlarını versin…
Pakistan'a 4 milyon (trilyon) liralık yardım malzemesi gödermişiz...
Yardım ekibinin başında Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi var...
Gazeteler haberi çok büyük ve etkili vermişler...
Sözcü Gazetesi ise saygısızlık yapmış...
Gazeteciliğe saygısızlık yapmış...
Haberciliğe saygısızlık yapmış...
Haklı olduğu bir konuda, çirkin bir haber dili kullanarak kötü niyetli olduğunu bir kez daha kanıtlamış...
Pakistan'la Türkiye'yi kıyaslamada haklı çünkü yayımladığı fukaralık görüntüleri ülkemizin en batısından ve zenginlik sıralamasında ilk altıya giren illerinden biri olan Kırklareli'den.
Bir de en doğumuzu düşünün...
Ve...
Her iki ülke de Müslüman...
Her iki ülke de hem demokrasiden ve hem de ekonomiden yana fukara...
Pakistan'dan ve Kırklareli'den verilen görüntüler bana henüz liseye bile gitmediğim dönemde okuduğum bir romanı hatırlattı: John Steinbeck’in “The Grapes of Wrath – Gazap Üzümleri”ni...
Romanı okuyanlar hatırlayacaklardır.
Olaylar Amerika’da 1929’da başlayan o büyük ekonomik kriz sürecinde geçer.
Oklahamalı 12 kişilik yoksul bir aile Batı’nın daha müreffeh ve iş bulunabilir olduğu duyumuyla, kırık dökük bir kamyonete yüklenir ve yola çıkarlar.
Yoksulluğun yıkıcılığını ama yıkılmayan erdemliliğini anlatır Steinbeck.
Varsılların para için her türlü ahlâksızlığı yapabildiği, yoksulların ise bütün acılara, yokluklara rağmen nasıl da onurlarına düşkün olduklarını…
Ve…
Yine onur yüzünden ve kendini savunmak zorunda kalınca kazaen
işlenen bir cinayetin (bir tesadüfî suçun) insanın bütün bir
geleceğini nasıl olumsuz etkilediğini…
Dört yıl yatılan hapis cezasına rağmen geçmişinin bir insanın
peşini bir türlü bırakmayışını…
Daha fazla uzatmayayım…
Çekilen onca çile, yollarda defnedilen aile büyükleri, kocası
tarafından terk edilen kız kardeş…
Ve…
O yoksulların içinde çıkan, grev kırıcı olarak kullanılan bazı
çaresiz işçiler…
Romanın sonunda anne şöyle der:
“Hep ayakta kalacağız çünkü biz halkız”…
O anne, onurlu Hıristiyan kadınını temsil
etmektedir aynı zamanda...
Aynı yıllara dönüp baktığımızda en az
Amerikalılar kadar ve hatta daha da onurlu,
eğilmez başlı yoksul Türk - Müslümanlar görürüz
biz de…
Yayımlanan romanlar, yazılan senaryolar hep yoksulluk ama
erdemlilik, onur, gurur üstünedir...
Komşudan gönderilen bir tas yemeği bile almayan gururlu bir toplum
anlatılır…
Ya bugün?..
Bugün, yarım ton kömüre, bir file dolusu mutfak malzemesine oyunu
(demokrasi namusunu) satan Türk - Müslümanlar
ülkesi olduk…
Bedava iftar sofralarında yemek artığı toplayan Türk -
Müslümanlar...
Söyleyecek söz bulamıyorum…
Yüreğim yanıyor…
Bu ülkeyi, bu insanları böylesine MESLEKSİZ ve
haliyle onursuz, gurursuz, yardıma muhtaç, bir
paket makarnayı bedava alabilmek için komşusunun boğazına sarılan
yepyeni(!) bir nesil haline getirenlere lânetler okuyorum...…
Bu sorun sadece bugünün veya son sekiz yılın sorunu değil...
Bu sorun, yurttaşını MESLEK sahibi yapmayan
bütün siyasal iktidarların ve gazeteciliği
"Magazincilik" zanneden yeteneksiz medya
yöneticilerinin yarattığı bir sorun...
Her seçimde yeniden iktidar partisi olabilmek için yazın bunaltıcı
sıcağında demokrasi rüşveti olarak kömür dağıtan ve halkın
fukaralığını istismar etmeyi alışkanlık haline getiren benci hesap
sahipleri, geçmiştekilerin çocukları ve torunları değil mi
sanki!..
Bu ülkeyi, bu insanları böylesine MESLEKSİZ, onursuz, gurursuz, dirençsiz, boyun eğici kimliğe dönüştürenlerin hepsinin Allah belâlarını versin…
adnanberkokan@gmail.com