Şamil Tayyar’ı da seviyorum, Ahmet Kekeç’i de ama…
Bu ülkede kimin iktidar olacağına, kimin çekip gitmesi gerektiğine antidemokratik güçler değil, halkın gücü karar verir.
Şamil (Tayyar) ve Ahmet (Kekeç) sevdiğim, değer verdiğim iki kardeşimdir…
Demokrasiye bağlılıklarını biliyor, samimiyetlerine inanıyorum.
Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ı ise göresi gözüm olmadığını defalarca yazdım, canlı TV yayınlarında söyledim…
İlle de Tuncay Özkan...
Hayatımın en feci kazığını yediğim iki gazeteciden biridir Tuncay (Diğeri eski patronu Uğur Dündar).
Gelin görün ki, sevdiğim, değer verdiğim iki kardeşimle hukukun üstünlüğü konusundaki anlayış farklılığımız, beni sevmediğim iki gazetecinin özgürlüklerini savunmak zorunda bırakırken; iki kardeşimle karşı karşıya getiriyor.
Neden mi?..
Anlatacağım…
Mısırlı ve Tunuslular da mı terbiyesiz?..
Sevgili Ahmet, Atatürk’ün cumhurbaşkanı seçildikten sonraki icraatlarını öğrenmek isteyenlere Cemil Koçak’ın, Murat Belge’nin, Ahmet Demirel’in ve Mete Tunçay’ın kitaplarını tavsiye ediyor…
Bu öyle bir tavsiye ki; “Said Nursi hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız, Esat Mahmut Karakurt, Behçet Kemal Çağlar okuyunuz” demek gibi bir şey…
Yani…
Külliyen yanlış…
Külliyen kasıtlı bir tavsiye…
Ve yine sevgili Ahmet; CHP sözcülerinin açıkladıkları, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun da destek verdiği halka “mahalle mahalle, sokak sokak direniş” önermesini “terbiyesizlik” olarak tanımlıyor…
Eh…
Sevgili Ahmet günlerdir açıklamıyordu ama bu vesileyle öğrenmiş olduk…
Demek ki Tunuslu ve Mısırlı fukara Müslümanların mahalle, mahalle; sokak sokak yaptıkları direnişin de “terbiyesizlik” olduğuna inanıyormuş…
Düşüncedir, saygı duyarım…
CHP kimin kolunda?..
Sevgili Şamil ise halkı demokratik hakkını aramaya davet eden CHP’ye en söylenmeyecek sözü söylüyor:
“Devletin değil, halkın koluna takılacaksınız”…
İyi ya işte Şamil…
CHP de onu yapıyor…
Halka “Siz de Tunuslu ve Mısırlılar gibi ordu ile el ele tutuşup polise ateş açın” demiyor ya…
“Sivil direniş gösterin” diyor…
Yani…
Bir zamanlar Gandi’nin kendi halkıyla yaptığını öneriyor…
Ne var bunda?..
Diyeceksin ki?..
“Türkiye, Tunus mu?.. Mısır mı?.. O dönemin Hindistan’ı mı?”..
O sorunun muhatabı ben değilim, olamam da…
Ama ille cevap istersen vereyim:
“Türkiye o üç ülkeye hiç benzemiyor… Bizim ekonomi tıkırında… Siyasal istikrar var… Başbakanımız Ak Parti’ye oy vermeyenler tarafından bile seviliyor, takdir ediliyor… Bizim halkımız başörtüsü konusu hariç o ülke halklarından çok daha özgür…”
Ama bu benim kişisel görüşüm…
Sokak hareketleri emniyet vanasıdır...
Sevgili kardeşlerim,
Bir ana muhalefet partisinin seçmenlerine ülkenin durumuyla ilgili kuşkularını anlatması yasak mı?..
İktidar partisi nasıl CHP’nin tek parti dönemlerini anlatıyor, “onların iktidarında camiler kapatıldı” diyorsa; muhalefet partisi de ülkenin içinde bulunduğu şartları başka ülkelere benzetebilir…
Sakıncası yok yani…
Demek istiyorum ki:
Eğer Tunuslular ve Mısırlılara hak veriyorsanız, Ana Muhalefet partisinin halkı silâhsız direnişe davet etmesini de “anlayışla” karşılayacaksınız…
Yok, eğer Tunus ve Mısır halkına hak vermiyorsanız, o zaman da bunu açıkça yazacak, “Mısır ve Tunuslular sandığı beklemeyip ayaklandıkları için terbiyesizlik etmişlerdir” diyeceksiniz…
Unutmayın…
Gerçek demokrasiye göre halkı direnişe çağırmak demokrasinin ayıbı değil emniyet vanasıdır.
"Bu ülkede kimin iktidar olacağına, kimin çekip gitmesi gerektiğine antidemokratik güçler değil, halkın gücü karar verir" diye haykırmaktır.
CHP’nin alışıldık antidemokratik tavrını bırakması, Devlet yerine halkın koluna girmesi ve “gel birlikte iktidar olalım” demesi "ayıp" değil aksine, alkışlanacak bir tavır koyuştur…
Balbay ve Özkan’ın Tuncel kadar hakkı yok mu?
Sevgili kardeşlerim;
“Ergenekon sanıklarını milletvekili yapacağız” diyen CHP’nin çıldırmış olduğunu yazanlarınız, söyleyenleriniz bile var içinizde.
Peki…
O halde biraz geri dönelim…
Sabahat Tuncel’i hatırlıyor musunuz?..
Nereden geldi de Meclise girip DTP sıralarında milletvekili kimliği ile oturdu?
Efendim efendim?..
Cezaevinden mi?..
Peki o zaman sesiniz çıktı mı?..
İtiraz ettiniz mi?..
İtiraz ettiğinizi hatırlamıyorum...
Ama...
Benim DTP’yi alkışladığım bugünkü gibi aklımda...
Çünkü…
Bir yurttaş, siyaset yasağı içermeyen bir suçtan yargılanıyorsa veya hapiste yatıyorsa, milletvekili adayı yapılabilir.
Kanunun yasaklamadığı, ayıplamadığı bir suçu hangi demokratik vicdan yasaklayabilir?
Sevgili kardeşlerim;
O zaman bana şu sorumun cevabını verin:
Tutuklu yargılanan iki gazeteciyi milletvekili adayı yapmayı ilke bazında düşünebileceğini açıklayan CHP neden ayıp etti?
Hüküm giymiş Sabahat Tuncel’e gösterdiğiniz anlayışı, tutuklu yargılanan ama yasalar karşısında henüz “Masum” kabul edilen (ve ikisini de günahım kadar sevmediğimi defalarca yazıp söylediğimi bir kez daha hatırlatayım) Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’a neden göstermiyorsunuz?
Neden?..
Neden?..
Neden?..
Ve…
CHP’nin demokratik ve hukuki tavrını ayıplayarak; Sabahat Tuncel’in anasının ak sütü gibi helâl milletvekilliğini aşağılayan Faşistlerden ne farkınız kalıyor?
CHP’nin binlerce:
* Antidemokratik tavrı,
* Çağdışı ayrımcı zihniyeti,
* Ekonomiden bihaber popülist anlayışı,
* Kürt Sorununu çözmek için çaba göstereceğine, sorunu kaşıması,
* Alevilerin hakları için hükümete kafa tutmak varken Alevilerin sorunlarını görmezden gelişini eleştireceğinize…
“En demokratik” tavrını ayıplamanız “Faşist Tavır alış” değilse “Faşist tavır” nedir?..
Söyleyin artık, “Kim Yaşasın?”
Gazze’de İsrail vahşetine karşı haklı olarak ayaklanan Filistinli fukaraların yanında yer aldınız.
Bravo!...
Tebrikler!..
Ama…
Tunuslu ve Mısırlı fukara Müslümanlar; seçilmiş despotların gazabına karşı sokağa döküldüğünde o insanlara “terbiyesiz” diyorsunuz.
Sizin gibi Demokratlara yakışıyor mu Allah aşkınıza?..
Bir dakika, bir dakika…
Yoksa yazmak için gelişmelerin renginin tam olarak ortaya çıkmasını mı bekliyorsunuz?
Kurtuluş Savaşı Orduları Edirne’ye girerken Müslüman halkla birlikte “Yasasin!” deyip alkışlayan Edirneli Musevi’ye, “kim yaşasın?” diye sorulduğunda “daha belli değil be kuzim” demesi gibi.
Sizler de bir tarafı alkışlamak için “son durumun belli olmasını” mı bekliyorsunuz?
Bu ayaklanmanın arkasından iktidar kökten İslamcılara verilmezse öfkelenecek, verilirse alkışlayacak mısınız yoksa?
Yoksa?..
Tunus ve Mısır’da ayaklanan halka ordunun yardımcı olması ve halka ateş eden polis güçlerine karşı silâh kullanıyor olması mı korkutuyor sizi?..
Malûm…
Siz her daim askere karşı polisten yana oldunuz…
Ben ise ikisine de ne karşı çıktım, ne yakın durdum…
Ama…
İki kurumun sözcülerinin de özgürce konuşmalarını; silâh tutan elleri yerine, dillerini kullanmalarını savundum.
Ne orduya hakaret ettim, ne polise…
Ne orduyu övdüm, ne polisi…
Sayıştay denetiminin açıklanmasını istemeyen TSK’yı eleştirdim…
Üniversite öğrencilerini öldüresiye döven Polise karşı çıktım…
Siz ise ne Sayıştay denetiminden kaçan TSK’ya tek lâf ettiniz (Hakkını yemeyim Şamil benim hatırım için bile olsa TSK’yı bir cümle ile eleştirdi), ne de üniversiteli gençleri öldüresiye döven polise…
Erdoğan seçim, Mübarek güreş mi kazandı?..
Bazılarınız ise Obama’nın, Erdoğan’a “seçimler kazandınız” deyişini anlatıyorsunuz ballandıra ballandıra…
İyi ama Mübarek seçim değil de güreş mi kazandı?..
Bin Ali, tenis maçında mı yendi siyasi rakiplerini?..
Esad veya Nejad boks maçı mı yaptılar iktidar olmak için?..
Yooo…
Hepsi de “seçim kazandılar”…
Arkadaşlar şunu artık lütfen anlayın ve kabul edin.
Demokrasiyi ayakta tutan “siyasal iktidar” ve “Hâkimiyet kayıtsız şartsız Milletindir” içi boş sloganı değildir.
Demokrasiyi, “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi”, “Özgür Muhalefet” ve “Özgür Medya” ayakta tutar.
ABD dışında diğer ülkelerde başkanlık sisteminin despotizme dönüşmesinin sebebi, “Hâkimiyet Kayıtsız şartsız Milletindir” diyen çağdışı kalmış slogan ve siyasal iktidarın, hukuk karşısındaki mutlak hâkimiyetidir.
Muhalefetin ve medyanın “baskı altında” oluşudur…
Hem, unutmayın…
Mecliste genel kurul salonunda “Hâkimiyet Kayıtsız şartsız Milletindir” sloganın halen asılı olması o saçma sloganın kutsallığını arttırmaz.
Eleştirim şahıslarınıza değil…
Aklınızı başınıza alın lütfen…
Türkiye giderek Mısırlaşabilir…
Tunuslaşabilir…
Lübnanlaşabilir…
Suriyeleşebilir…
İranlaşabilir…
Çünkü…
Muhalefetsiz demokrasinin, yasaklı medyanın sonudur bu saydığım ülkeler…
Ya da muhalefetin:
* “Süs” olarak bulundurulduğu,
* Her ağzını açışta ayıplandığı,
* Saldırıya uğradığı,
* Hapislerde çürütüldüğü,
* Hukukun üstünlüğünün değil, üstünlerin hukukunun esas alındığı göstermelik demokrasinin sonucudur.
Ve tabii muhalif medyanın, yandaş yargı ile susturulmasının sonucu.
Yani sevili kardeşlerim…
Siz de biliyorsunuz ki ikinizi de bir kardeş, bir arkadaş, bir meslektaş olarak çok seviyorum.
Eleştirim şahıslarınıza değil…
Yazdıklarınıza..
adnanberkokan@gmail.com