Salih Tuna'dan Sözcü'nün patronuna zor "Gırgır" sorusu...

Rezil karikatür nedeniyle Gırgır dergisini kapatıp, 25 çalışanını kovan Sözcü'nün patronu Burak Akbay'a Yeni Şafak yazarı Salih Tuna sordu: "Peki kendini nasıl cezalandırmayı düşünüyorsun?"

Skandal karikatür sonrası Sözcü gazetesinin ücretsiz dağıttığı "Gırgır3 dergisi Sözcü yönetimi tarafından kapatıldı...

Tüm Gırgır çalışanları kovuldu...

Küçükçekmece Başsavcılığı ise Gırgır yöneticileri hakkında "dini aşağılama" suçlamasıyla soruşturma başlattı...

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna ise Gırgır dergisinin tüm çalışanlarını kovan Sözcü yönetimine ve sahibi Burak Akbay'a dikkat çeken bir soru sordu:

"Peki kendini nasıl cezalandırmayı düşünüyorsun?"

Burak Akbay'a asıl soruyu ise yazısının sonuna sakladı Salih Tuna...

"Birçoğu o iğrenç karikatürü ancak dergi yayımlandıktan sonra görme şansına sahip olan dergi çalışanları suçlu da, o derginin patronu olarak kendisi suçsuz mu?"

İşte Salih Tuna'nın o yazısı:

PEKİ KENDİNİ NASIL CEZALANDIRMAYI DÜŞÜNÜYORSUN?

Yıllar önce Beyoğlu Emek Sineması'nın önünde birikmiş “dindar öğrenciler” bir filmi protesto ediyorlardı.



Film mi?



Nicos Kazancakis'in aynı adlı romanından Martin Scorsesemarifetiyle sinemaya uyarlanmıştı: “Günaha Son Çağrı” (The Last Temptation of Christ)



Sadece Türkiye'de değil, vizyona girdiği tarihte, Avrupa'da birçok ülkede de tepki çekmişti.



Geçmiş zaman söylüyoruz yalanımız olmasın ama aklımda kaldığı kadarıyla, Vatikan'dan da sert bir açıklama yapılmış, hatta filmin gösterimi yasaklanmıştı.



Doğrusunu isterseniz bu filmi izlemeyi çok istiyordum.



Hem uyarlandığı romanı çok beğenerek okumuştum hem de yönetmeninin işlerini “Taksi Şoförü”nden (Taxi Driver) beri takip etmeye çalışıyordum.



Lakin, sinemanın önündeki protestoya muttali olunca çok şaşırmıştım. (Emek'in müdürü gerçek sinemasever Hikmet Bey, fazladan ne yapacağını şaşırmıştı.)



Hz. İsa'nın (a.s) son günlerini, tefessühe karşı samimiyeti / sahiciliği koyarak anlatan roman vaktiyle Kilise tarafından aforoz edilmişti.



İyi de bizim “dindar öğrencilerimize” ne oluyordu? Birilerinin dolmuşuna mı gelmişlerdi?



Hayır…



Yönetmenin, romanda anlatılanın hilafına (maksadını aşacak şekilde) çektiği bir sahnede Hz. İsa'ya saygısızlık yapılıyordu; isyanları bunaydı.



Tekbir” sesleriyle devam eden protestoyu izleyenler arasında erken dönem Cihangir edalı iki zıpır gencin diyaloguna kulak misafiri olmuştum.



Biri, “Abi, bunlara ne oluyor ya? İsa, Hristiyanların peygamberi değil mi?!” derken, diğeri, “Bu dinciler kafayı yemiş olm…” karşılığını vermişti.



Gırgır” dergisinde Hz. Musa'ya (a.s) küfreden o aşağılık karikatürü görünce aklıma bu diyalog geldi.



Eminim mahut karikatürü çizen çocuk, Hz. Musa'nın Müslümanların da peygamberi olduğunu bilmiyordu.



Dinî konularda zırcahil olmayı “aydın” olmanın mütemmim cüzü belleyenlerin arz-ı endam ettiği bir ülkede gayet normaldir bu!



Diyeceksiniz ki, Hz. Musa'nın Müslümanların da peygamberi olduğunu koca dergide kimsecikler nasıl bilmez?



Mümkündür, bilmeyebilir…



Zira bu “mizah dergisi” Ergin Ergönültaş gibi babaların yer aldığı Oğuz Aral'ın “Gırgır”ı değil, Sözcü gazetesinin “Gırgır”ıdır.



Haliyle, ağzına kadar cahil dolu olması anlaşılmaz bir şey değildir.



Hayır yani, Sözcü gazetesi nedir ki, “Gırgır”ı ne olsun?



Mesela, Sözcü yazarı Bekir Coşkun kendisinin kurguladığı yalana yine kendisi karşı çıkarak “muhaliflik” yaptığını sanabiliyor.



Bu kafayı şöyle bir misalle hülasa edeyim: Önce, “referandumdan 'evet' çıkarsa, Erdoğan, 'suyun kaldırma kuvvetini' kaldıracak” diyor. Sonra da, “suyun kaldırma kuvveti iptal edildiğinde gemiler yüzemeyecek; bunlar bizi batıracak” diyor.



Öyle de “bilgiçlikler” taslıyor ki, sanki dersin “suyun kaldırma kuvvetini” Çemberlitaş hamamında dedesi bulmuş. Neyse.



Bakınız, şöyle bir ihtimal de söz konusudur: Sözcü gazetesinin “Gırgır”ı Hz. Musa'ya küfreden o karikatürü özellikle de yayımlamış olabilir.



Charlie Hebdo olmaya heves etmeleri neden ihtimal dairesi dışında olsun ki!?



Hem Müslümanların mahut karikatüre olası protestoları tüm dünyada esen İslamofobi rüzgarlarının etkisiyle mahkum edilir, hem de matine-suare oluşturmaya çalıştıkları “Diktatör Erdoğan” algısına katkı sunmuş olunurdu.



Ama olmadı.



Çünkü Musevi Cemaati'nin tepki göstereceğini hesaba katmadılar.



Olmayınca da, kripto FETÖ'cülere yakışır bir “uyanıklıkla” tüm çalışanlarını kapıya koyup “Gırgır”ı kapattılar.



Fetullahçıların evinde yetiştiği iddia edilen Sözcü gazetesinin patronu neyi örtmenin telaşıyla bu “kolektif cezalandırmayı” yapıyor?



Birçoğu o iğrenç karikatürü ancak dergi yayımlandıktan sonra görme şansına sahip olan dergi çalışanları suçlu da, o derginin patronu olarak kendisi suçsuz mu?