Salih Tuna'dan Mümtazer Türköne için ağır yazı!
Zaman yazarı Mümtazer Türköne'ye ağır eleştiriler yönelten Salih Tuna kullandığı sert ifadeler ile dikkat çekti...
GAZETECİLER.COM
Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna, Zaman yazarı Mümtazer Türköne'yi hedef aldığı yazıda ağır ifadeler kullandı. Türköne'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü imdada çağırdığı yazıyı eleştiren Tuna, Zaman yazarı için "17 Aralık darbesinin Çevik Bir'i" dedi.
Salih Tuna isim vermeden Türköne'yi topa tuttuğu yazısında "'17 Aralık darbesinin Çevik Bir'ine' fikrin fahişesi de diyemeyiz. Zira ortada herhangi bir fikir de yok. Olsaydı teşrih masasına yatırırdık. Maalesef yok! 'Sadece bir tetikçi var' diyeceğim..." diye yazdı.
İşte Tuna'ın yazısındaki ilgili bölüm:
Hakkında daha evvel, 'İnsan en iğrenç kaset şantajına maruz kalsa böyle savrulmaz, bu nasıl bir savrulmaktır?' demiştim.
Kimin hakkında mı?
Artık adını boş verin, '17 Aralık darbesinin Çevik Bir'i' diyeyim de anlayın.
Mahut darbe sivil bürokratik olunca, bu da haliyle 'sivil' elbette (Gerçekten de adı lazım değil ısrar etmeyin; isterseniz, Brecht'ten mülhem 'Adıneydiherneyse' diyelim.)
Yazık ki yazık, gün geçtikçe daha kötüye gitti, burası önemli.
O kadar ki, 'savrulmakla' asla izah edilemeyecek garabet bir hal aldı.
Savrulmak (Allah muhafaza) felaket bir şeydir ama nihayetinde anlaşılmaz değildir.
İllaki kaset maset de şart değildir; kimi zaman çaresizlik öyle baskılar ki insanı, ne yapacağını şaşırır.
Çaresizlik deyip geçmeyin; zordur, çok zor.
Sözgelimi, E 5'e çıkan bir 'alüfte' de bedenini keyfi için satmıyordur herhalde, değil mi?
Gelgelelim, 'fikrini satmak' bundan bin kat daha vahimdir.
Necip Fazıl üstadımız, 'Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası / Bir vicdanın bilemem, kaçtır hava parası' boşuna dememiştir.
Ne ki, '17 Aralık darbesinin Çevik Bir'ine' fikrin fahişesi de diyemeyiz.
Zira ortada herhangi bir fikir de yok. Olsaydı teşrih masasına yatırırdık.
Maalesef yok!
'Sadece bir tetikçi var' diyeceğim...
Ve, Star gazetesinden Şahin M. Emiroğlu'nun şu satırlarını iktibas edeceğim: 'Sen hayat boyu başkası adına mı tetik çekeceksin? Kaderin bu mu? Sen her daim başkasının silahını mı temizleyeceksin? Sen hep kritik dönemlerde mutfakta, algı yönetiminde rol alacak ve sonra da bir TOZ BEZİ gibi kullanılıp atılacak mısın?..'
Lakin...
Tetikçi bile diyemiyorum ki!
Çünkü tetikçiliğin de kendine göre bir raconu vardır.
Bu nasıl tetikçilik, her attığında kendini vuruyor!
Kendini, yani, olanca saygınlığını, şöyle veya böyle kültürel birikimini, akademisyenliğini...
Öyle dar bir alandan ateş ediyor ki, kendini vurmaktan öteye geçmesi zaten imkânsızdı.
Habermas'ı getirsen, Wittgenstein'ı diriltsen böylesi dar alanda fazlasını yapamaz.
Kendini hapsettiği alan rezil rüsva olmaktan, iptizale uğramaktan başka imkân vermiyor.
Çevik Bir, 28 Şubat'ta tankların Sincan'da yürümesi üzerine 'Demokrasiye balans ayarı yaptık' demişti.
'Adıneydiherneyse' demokrasinin motorunu gündüz gözüyle indirmeyi teklif eden yazılar yazmakla kalmıyor, bir de hiç sıkılmadan, Cumhurbaşkanımız Gül'e 'el frenini çek' falan diyebiliyor.
Sayın Gül'ün de rahle-i tedrisatından geçtiği, Büyük Doğu'nun mümtaz mütefekkirlerinden Ali Biraderoğlu'nun 'Dava Adamı'nı bir okuyup fehmetseydi, böylesi hayasız teklifte bulunmazdı.
SALİH TUNA TÜM YAZILARI
Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna, Zaman yazarı Mümtazer Türköne'yi hedef aldığı yazıda ağır ifadeler kullandı. Türköne'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü imdada çağırdığı yazıyı eleştiren Tuna, Zaman yazarı için "17 Aralık darbesinin Çevik Bir'i" dedi.
Salih Tuna isim vermeden Türköne'yi topa tuttuğu yazısında "'17 Aralık darbesinin Çevik Bir'ine' fikrin fahişesi de diyemeyiz. Zira ortada herhangi bir fikir de yok. Olsaydı teşrih masasına yatırırdık. Maalesef yok! 'Sadece bir tetikçi var' diyeceğim..." diye yazdı.
İşte Tuna'ın yazısındaki ilgili bölüm:
Hakkında daha evvel, 'İnsan en iğrenç kaset şantajına maruz kalsa böyle savrulmaz, bu nasıl bir savrulmaktır?' demiştim.
Kimin hakkında mı?
Artık adını boş verin, '17 Aralık darbesinin Çevik Bir'i' diyeyim de anlayın.
Mahut darbe sivil bürokratik olunca, bu da haliyle 'sivil' elbette (Gerçekten de adı lazım değil ısrar etmeyin; isterseniz, Brecht'ten mülhem 'Adıneydiherneyse' diyelim.)
Yazık ki yazık, gün geçtikçe daha kötüye gitti, burası önemli.
O kadar ki, 'savrulmakla' asla izah edilemeyecek garabet bir hal aldı.
Savrulmak (Allah muhafaza) felaket bir şeydir ama nihayetinde anlaşılmaz değildir.
İllaki kaset maset de şart değildir; kimi zaman çaresizlik öyle baskılar ki insanı, ne yapacağını şaşırır.
Çaresizlik deyip geçmeyin; zordur, çok zor.
Sözgelimi, E 5'e çıkan bir 'alüfte' de bedenini keyfi için satmıyordur herhalde, değil mi?
Gelgelelim, 'fikrini satmak' bundan bin kat daha vahimdir.
Necip Fazıl üstadımız, 'Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası / Bir vicdanın bilemem, kaçtır hava parası' boşuna dememiştir.
Ne ki, '17 Aralık darbesinin Çevik Bir'ine' fikrin fahişesi de diyemeyiz.
Zira ortada herhangi bir fikir de yok. Olsaydı teşrih masasına yatırırdık.
Maalesef yok!
'Sadece bir tetikçi var' diyeceğim...
Ve, Star gazetesinden Şahin M. Emiroğlu'nun şu satırlarını iktibas edeceğim: 'Sen hayat boyu başkası adına mı tetik çekeceksin? Kaderin bu mu? Sen her daim başkasının silahını mı temizleyeceksin? Sen hep kritik dönemlerde mutfakta, algı yönetiminde rol alacak ve sonra da bir TOZ BEZİ gibi kullanılıp atılacak mısın?..'
Lakin...
Tetikçi bile diyemiyorum ki!
Çünkü tetikçiliğin de kendine göre bir raconu vardır.
Bu nasıl tetikçilik, her attığında kendini vuruyor!
Kendini, yani, olanca saygınlığını, şöyle veya böyle kültürel birikimini, akademisyenliğini...
Öyle dar bir alandan ateş ediyor ki, kendini vurmaktan öteye geçmesi zaten imkânsızdı.
Habermas'ı getirsen, Wittgenstein'ı diriltsen böylesi dar alanda fazlasını yapamaz.
Kendini hapsettiği alan rezil rüsva olmaktan, iptizale uğramaktan başka imkân vermiyor.
Çevik Bir, 28 Şubat'ta tankların Sincan'da yürümesi üzerine 'Demokrasiye balans ayarı yaptık' demişti.
'Adıneydiherneyse' demokrasinin motorunu gündüz gözüyle indirmeyi teklif eden yazılar yazmakla kalmıyor, bir de hiç sıkılmadan, Cumhurbaşkanımız Gül'e 'el frenini çek' falan diyebiliyor.
Sayın Gül'ün de rahle-i tedrisatından geçtiği, Büyük Doğu'nun mümtaz mütefekkirlerinden Ali Biraderoğlu'nun 'Dava Adamı'nı bir okuyup fehmetseydi, böylesi hayasız teklifte bulunmazdı.
SALİH TUNA TÜM YAZILARI