Salih Tuna'dan Cumhuriyet yazarına: Artık sizi Erdoğan da elimizden alamaz!
Cumhuriyet yazarı Ataol Behramoğlu'nun Meral Akşener'e desteğini açıkladığı yazısına Sabah yazarı Salih Tuna'dan cevap geldi.
Sabah yazarı Salih Tuna, yeni parti kurma hazırlığındaki Meral Akşener'e desteğini açıklayan Cumhuriyet yazarı Ataol Behramoğlu'na, "Artık sizi Erdoğan da elimizden alamaz" dedi.
Salih Tuna, Behramoğlu'nun Meral Akşener'e yaptığı övgüleri vurgulayarak "Adı "yandaşa" çıkan hiçbir yazar Erdoğan'a bu denli "güzelleme" yapamadı." dedi.
İŞTE SALİH TUNA'NIN O YAZISI
Daha dün "Sanatçılar Girişimi"
imzasıyla Mehmetçiğin teröre karşı verdiği savaşı
(SaraySavaşı diyerek) mahkûm ediyordu.
Yani..
ABD taşeronu örgütün "hendek terörünü" (sonuç itibariyle)
arkalıyordu.
Şimdilerde "Akşener güzellemeleri" yapıyor.
Kim mi?
Ataol Behramoğlu.
Şair, solcu, sosyalist, Atatürkçü, Cumhuriyet yazarı, Çehov'un
bir kahramanının ifadesiyle "ve daha bir sürü."
En son da, Akşenerci.
Bakınız ne demiş Akşener için: "Sahnede pırıl
pırıl, apaydınlık bir kadın konuşuyor... Samimi,
bilgili, açık sözlü, zarif. Slogandan uzak,
cesur, esprili..."
İşte böyle...
Adı "yandaşa" çıkan hiçbir yazar Erdoğan'a bu denli
"güzelleme" yapamadı.
***
Belli ki, Ataol B. ilerlemiş yaşına rağmen oldukça "kıvrak" bir
insan.
Hem PKK'nın o "hendek terörünü" arkalayıp
hem Akşenerci olmak belirli bir "kıvraklık" ister
çünkü.
Belki de istemez.
Zira Akşener'in ne düşündüğünü veya nereye evrildiğini
bilemiyoruz.
IKBY referandumu veya PKK'nın Suriye koluna ABD'nin
binlerce TIR'lık silah vermesi hakkında ne
düşünüyor, bilemiyoruz.
Bizim bildiğimiz tek şey: "Yurtta sulh cihanda sulh"
sloganıyla yola çıkmış, "Başbakan olacağım" demişti.
Olamadı.
"Yurtta Sulh Konseyi" 15 Temmuz'da başarılı olamayınca, "pırıl
pırıl, apaydınlık, bilgili ve açık sözlü" Akşener'den,
geriye şu veciz ifadesi kaldı:
"Cemaate bir mensubiyetim yok, olsa
gururla söylerdim..."
***
Ataol B. kendisini savunmak sadedinde, "Akşener'i
desteklerken aslında ABD'yi savunuyormuşum. Ben
herhangi bir ülkeyi, devleti değil,
bütünüyle Batı'yı, aydınlanmadüşüncesini
savunuyorum..." diyor.
Artık kendi kendilerini "deşifre" etmeye başladılar.
Gün gelecek, bu "sömürge aydınları" Batı'yı
savunuyorum demekle kalmayacak, açıkça "müstevli
muhibbi" olduklarını ilân edeceklerdir.
Gidişleri orayadır.
Cenap Şahabettin de "Kurtuluş savaşımıza" böyle karşı
çıkmıştı.
Şair dersen o da şairdi. Ki, 40 tane Ataol yan yana gelse, bir
"Elhân-ı Şitâ" yazamazdı.
***
Prof. Birgül Ayman Güler, Atlantik örgütü NATO veya
Avrupa örgütü AB'den yana olduklarını
"Batıcıyım" ifadesiyle örtmeye çalışan Türkiye'nin tüm
Ataollarını bakınız nasıl deşifre ediyor:
İşte budur.
"Erdoğan nefreti" sizi elimizden alamaz. İhanetinizi hep böyle yüzünüze vuracağız.
Sahte ayrışmalar, kamplaşmalar da bitmiştir.
Mevzubahis olan vatanın bekasıdır.
Ya vatanın bağımsızlığı ve özgürlüğü için direnenlerin safında olacaksınız ya da müstevlilerin yanında.
Yok başka bir ayrışma.
ATAOL BEHRAMOĞLU NE YAZMIŞTI? İŞTE O YAZISI
Geçen haftaki yazım özellikle “sosyal medya”da olumlu
ve olumsuz pek çok yankı uyandırdı.
Bu medyayı daha yakından izleyen arkadaşlarım olmasa bunların
çoğundan haberim olmazdı.
Olumsuz dediklerimin kimilerindeki hakaret ve sövgü düzeysizliği
nedeniyle bunları hiç görmemiş olmayı dilerdim.
Çünkü kötülükle karşılaşmak insanda ister istemez kirlenmişlik
duygusu uyandırıyor... Yanı sıra da, “ülkemin insanı
bu mu” sorusuyla üzülüyorsunuz.
***
Olumlu tepkiler genellikle, yazımın amacının bir insanı ve bir hareketi övmek değil, demokrasiyi savunmak, despotik yönetime karşı muhalif güçleri birlikteliğe çağırmak olduğu noktasında birleşiyor.
Doğrusu da budur.
Beni bu gün ilgilendiren, kaygılandıran, ne geçmiş, ne uzak ve
belirsiz bir gelecek, fakat ülkemizin bu günü, şu anda yaşanmakta
olanlar ve doğuracağı sonuçlardır.
***
Despotik yönetimin “ABD karşıtı”,
“anti emperyalist” bir “vatan savaşı” vermekte
olduğunu düşünenlere göre, Akşener’i desteklerken aslında ABD’yi
savunuyormuşum.
Ben herhangi bir ülkeyi, devleti değil, bütünüyle Batı’yı,
aydınlanma düşüncesini savunuyorum.
Ülkemizin Batı blokundan koparılarak belirsiz bir Avrasya’ya
sürüklenmesini, dağılıp yok olmasına gidecek yolun başlangıcı
olarak görüyorum.
Cumhuriyet devrimlerinin temelini Batıcı, aydınlanmacı değerler
oluşturur. Bu günkü despotik yönetim içinse bu değerler hiçbir önem
taşımıyor. Avrasyacılık da onlar için, hedeflerindeki (bu yönde de
çok adım attıkları ve atmakta oldukları) karanlıkçı yönetim için
bir araç, amaçlarına ulaştıklarında kaldırıp atacakları bir koltuk
değneğidir.
***
Meral Akşener hareketinin bir ABD projesi olduğunu
düşünmüyorum.
Bu hareket, Türkiye’nin normalleşme gereksiniminin sonuçlarından
biri olarak doğdu ve bu nedenle de güçlenmektedir.
Ve yine bu nedenle despotik yönetimin sayısız engeliyle
karşılaşmaktadır.
Bunları görmemek, anlamamak, “reel politika”dan hiçbir
şey anlamamak demektir.
ABD projesi ise şu anda iktidardadır.
Bu iktidar, yaklaşan yerel seçimleri ve sonrasındaki kader
seçimlerini kaybetmemek için şimdiden hamle üstüne hamle yaparken;
muhalefet güçlerinin birlikteliğini sağlamak
ve “hayır” cephesini koruyup güçlendirmek için düşünce
üretip çaba harcamak yerine geçmişe takılıp kalındığını; ağız
dalaşıyla, hakaretleşmeyle vakit geçirilip tatmin olunduğunu
görmek, ülkenin geleceği adına insanı ister istemez bir an için de
olsa karamsarlaştırıyor…
***
Sayın Akşener’in geçmişi beni bu gün ilgilendirmiyor.
Yerinin ve zamanının geldiğini düşündüğünde bu konuda savunmasını
ve gerekiyorsa özeleştirisini yapabilecek birikimde ve açıklıkta
bir kişiliğe sahip olduğunu düşünüyorum.
Ve ısrarla, önemle tekrar ediyorum:
Despotik yönetimden kurtuluş ancak güçlü, kararlı bir muhalefet
cephesiyle gerçekleşebilir.
Akşener hareketi, referandum oylamasında da görüldüğü gibi, bu
cephenin önemli bir unsuru olmaya adaydır.
Bu nedenle de despotik yönetime karşı olan herkesçe desteklenmesi
gerekir.
Söylemek istediğim esas olarak budur.
***
Bana yönelik hakaretlere, sövgülere, suçlamalara gelince;
dostlarım, yakınlarım bunlara üzülse de ben kişisel olarak fazla
dert etmiyorum.
Çünkü, örneğin, Nâzım Hikmet’e, kendi düşündaş çevresinden,
yaşamını adadığı partisinden gelen hakaretleri, suçlamaları
biliyorum.
Yıllarca omuz omuza çalıştığımız Aziz Nesin’in yine bu
benzer çevrelerden gelen nice hakaretlere uğradığının yakın
tanığıyım.
DİSK’in bir grev kararını
eleştirdiği “Büyük Grev” adlı kitabının yayını
sonrasında Spor ve Sergi Sarayı’ndaki bir toplantıya girişinde
tribünlerden koro halinde “Aziz Nesin sen
nesin!” sloganı yükseldiğinde, Spor ve Sergi Sarayı’nın
stadyum büyüklüğündeki salonunda daha da minicik kalan bu büyük
yazar ve aydınlanma savaşçısının nasıl irkilip sarsıldığı şu anda
da gözlerimin önündedir…
Bu nedenle de hakaret ve iftira yağdıranlardan özellikle birini,
bana Sayın Akşener’in başkan yardımcılığını yakıştıranı, babasına
birazcık olsun layık olabilmek için kafasını azıcık da olsa
çalıştırıp çaba harcamaya çağırıyorum…