Salih Tuna Baykalcı mı?

"Velev ki, malum 'çirkinlik' vuku bulsun; dinimizin emri onu örtmek, gizlemektir; gizli kamera marifetiyle 'günah avcılığına' çıkmak değil..."

ADNAN BERK OKAN

Çok sevdiğim ve görüşlerine değer verdiğim bir kardeşim, on beş gün kadar önce, "Başbakan'ı çok savunuyorsun abi" demiş, beni uyarmıştı. Aynı kardeşim bu sefer de "Savunma şu Baykal'ı abi yaa" dedi.

Oysa ne on beş gün önceki yazılarımda Başbakan Erdoğan'dı savundum, ne de dün "İslâmiyet'ten istifa ediyorum" derken amacım Deniz Baykal'ı korumaktı.

Ben, ilkelerden söz ediyorum...

Ben özel hayatlara saygı gösterilmesi ve korunması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum...

                            *  * *

Bakın, Salih Tuna (herhalde onun dininden de şüphe edecek değilsiniz) dünkü Yenişafak'ta aynı olayın yayınlanmasıyla ilgili ne diyordu:

"Velev ki, malum 'çirkinlik' vuku bulsun; dinimizin emri onu örtmek, gizlemektir; gizli kamera marifetiyle 'günah avcılığına' çıkmak değil..."

Bu satırların hiçbir yerinde Baykal'ı savunmak yoktur ama İslâm Peygamberi Hz. Muhammed'in de buyurduğu gibi, özel hayata saygı vardır.

Gelin bir kez daha hatırlayalım o hadisi:

"Komşunuzun evinin önünden geçerken içeriden gelen sesler duyuluyorsa adımlarınızı hızlandırın."

Bu asil buyruk; "O evde olup bitenlere kulak vermeyin" demek değil midir?..

                            *  * *

O tür görüntüleri popüler medya yayınlasa elbette olaya sadece "suç ve ceza" açısından bakar, görüntülerin yayınlamasının ceza hukukunu ilgilendiren bölümünden alıntılar yapardım...

Ama o görüntüleri yayınlayan "En Müslüman Biziz!" diye babalanan bir gurup ise o zaman elbette devreye dini emirleri ve örneklemeleri sokacağım...

Ağız dolusu İnandıklarını söyledikleri İslâm Peygamberi'nin "Komşunuzun evinin önünden geçerken içeriden gelen sesler duyuluyorsa adımlarınızı hızlandırın" emrini kulak arkası edip, bırakın adımlarını hızlandırmayı, komşunun evinin içine kamera koyanların "günahkâr" olduklarını, İslâmiyet'le ilgilerinin olmadığını haykıracağım elbette...

                            *  * *

Mevlâna, Mesnevi'nin 5. ciltinin 10 ve 14. sayfaları arasında bir öykü anlatır.

Kısaca hatırlatmam gerekirse o öykü şöyledir.

Kâfirler, İslâm peygamberinin konuğu olurlar. Hz. Muhammed bu kâfirleri sahabelerine paylaştırır.

İşte bu kâfirlerden en irisini hiçbir ev sahibi yanına alıp götürmeyince o kâfiri de Peygamber alır evine götürür.

Sürüsünde yedi keçi süt vermektedir o günlerde. Tam da yemek zamanı sağılmak üzere eve gelmişlerdir. İri yarı konuk kâfir; ekmekleri de yemekleri siler süpürür, üstlerine yedi keçiden sağılmış sütü de içer.

Gece yattığı odanın kapısı, o kadar açgözlülüğüne kızan halayık tarafından dışarıdan sürgülenir Gecenin bir yarısında sıkışan kâfir kapıyı açmak için ne kadar çabalasa da nafile... Tuvalete gidemeyince sözde rüya görüyormuş gibi yaparak ihtiyaç görmek için girdiği viranelik niyetine yatağı yorganı necasete boğar.

Hz. Muhammed, bu olayı gönül gözleriyle gördüğü için, kâfirin hiç kimseye görünmeden sıvışıp gitmesini, o utanç denizinde boğulmamasını niyaz eder. Gelin görün ki boşboğazın biri o yatağı tutar, "Gör hele bak konuğun ne yapmış" diyerek Peygamberin önüne getirip koyar.

Hz. Muhammed, konuğun ayıbını gözlr önüne seren o boşboğaz kişiye; "getir o ibriği, ben kendim yıkayacağım" der ve konuğun pisliklerini kendi mübarek elleriyle yıkar.

                            *  * *

Bir yanda İslâm peygamberinin utançları örten büyüklüğü...

Diğer yanda insanları utanç batağına sürükleyip orada boğmak isteyen günümüzün kimi Müslüman'ları...

Şimdi lütfen bir daha düşünüp cevap verin:

Baykal'a yapılan bu tür saldırılar dinin en büyüğü Muhammed tarafından bile böylesine ayıplanmışken...

Günümüz modern hukukuna göre de öylesine ağır suçken ben ne yapmalıydım?..

Şantajcıları ve özel hayat hırsızlarını mı alkışlamalıydım?..

adnanberkokan@gmail.com