Salih Memecan, 'Majestelerinin karikatüristi' mi?
Karikatürist Salih Memecan, 'Medya Derneği' başkanı olarak çıktı karşımıza. Memecan Akşam'a verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarına devam ediyor.
Karikatürist Salih Memecan, 'Medya Derneği' başkanı olarak çıktı karşımıza. 20 yıldan fazladır çizen ancak son dönemde 'iktidar yandaşı' olmakla eleştirilen Memecan, hem kuruluşunda etkin olduğu hem de ilk başkanı olarak görev yaptığı derneği anlatırken, karikatürün ruhuna aykırı olarak muhalif duruşundan taviz verdiği iddialarından 'majestelerinin karikatüristi' olmaya, eşi AKP Milletvekili Nursuna Memecan'ın siyasi duruşundan evinde Başbakan ve ailesine verdiği yemeğe kadar tüm sorularıma içtenlikle yanıt verdi...
GÜLAY ALTAN - Akşam- 'Medya Derneği' nasıl bir ihtiyaçtan
doğdu?
Medya, ciddi bir değişim geçiriyor. Öncelikle
teknoloji değişiyor ve bu değişim anormal hızlı... İnsanlar artık
haberleri çok farklı kaynaklardan, çok farklı şekillerde alıyor.
İki nesil arasında ciddi bir medya kullanım farkı var. Biz
gazetecilerin de buna karşı hazırlıklı olmamız lazım. Üstelik
teknoloji sayesinde artık herkes gazeteci olabiliyor. Ama biz
herhangi bir fotoğraf makinesi veya telefonla haber çekip onu bir
şekilde paylaşanlardan daha farklıyız.
- Peki, bu hızlı teknolojik değişiklik haberin içeriğine de
yansıyor mu?
Tabii, bence en önemli değişim, insanların
fikirlerinin daha fazla radikalleşmesi.
- Neden?
Çünkü internette insanlar sadece kendi
fikrine yönelik yazıları okuyor. Bu da ister istemez kutuplaşmayı
getiriyor. New York'ta yaşayıp oradan karikatür çizdiğim dönemde,
haberleri internetten takip ediyordum. Kendi kendine 'Türkiye'de
neler oluyor' diye karamsarlığa kapılıyorsun, moralin bozuluyor,
sonra Türkiye'ye gelip bakıyorsun ki sandığın gibi kötü değil!
Çünkü gazeteler o ciddi haberlerin yanında öyle bir paket sunuyor
ki, hayatı daha bütün olarak görüyorsun. Dolayısıyla gazeteci ciddi
bir iş yapıyor; bir seçme yapıyor, sen de beğendiğin paketi
alıyorsun. Esasında, bu şimdi normal ama 20 sene önce tarafsızlık
çok önemliydi. Tek kanal vardı, haberi sadece oradan alıyorduk; o
nedenle, o kanala çok büyük sorumluluk düşüyordu. Ancak şimdi taraf
tutabiliyor gazeteciler; daha özel kitlelere hitap edebiliyor,
marjinalleşebiliyor. Okuyucu da bundan rahatsızlık duymuyor.
- O zaman bu taraf olma meselesine bakışınızı sorayım.
Tarafsız olma dönemi bitti mi?
Evet; gazeteci artık
tarafsız olamıyor. İki gazete aynı çıkmadığı müddetçe zaten
tarafsız olamazsın. O haberi değil de bu haberi manşet yaptığın an,
bir taraf oluyorsun. Amerika'dan örnek veriyorum hep; Wall Street
Journal başkadır, New York Times başkadır. İkisi de taraftır ama
mümkün olduğu kadar okuyucularına saygılarından dolayı haberleri
objektif vermeye çalışır çünkü objektif olmazsa okuyucu tepki
koyar. Bu, okuyucu ile gazete arasında bir pazarlık.
- Türkiye'de medyanın 4. güç olmasını; denetleme gücünü
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Medyanın 'Görevimiz bu'
diye ortaya çıkmasının bir anlamı kalmadı çünkü o görevi, artık
bireyler tek başına da yapabiliyor. Tarafsızlık da şekil
değiştirdi, dolayısıyla bu değişimlerin tehlikeli bir noktası var;
medya güçlü ve taraf olunca yönlendirici olabiliyor.
'GAZETECİ PATRON' MEDYAYI
KISITLAR
- Bu noktada kartelleşme ya da büyük medya grupları yaratmak
da çok tartışılan bir konu...
Medya kartelleşiyor ama
medyanın patronu da 'tek adam' olmaktan çıkıyor. Mesela Murdoch
vardı, ancak bu büyük şirketler de halka açılıyor ve hissedarları
oluyor; hissedarlarına hesap vermek zorunda kalıyor... Medya gücünü
paylaşıyor artık. Dolayısıyla patron gazeteciler olmalı. Bu devirde
medyayı 'gazeteci patron'a bırakırsan kısıtlarsın.
- İşadamı patronlar meselesi yıllardır tartışılır ama
gazetemiz yazarlarından Burhan Ayeri başka bir konuya dikkat çekti,
'tüccar gazeteciler'...
Elbette bunu tartışmamız lazım.
Gazetecilik etiği çok önemli bir konu... Kocası bir gazetenin
editörlüğünü yapıyor, karısı da bir şirketin halkla ilişkilerini
yürütüyor veya karısı siyasetçi, kocası karikatürist; bu olabilir
mi bunu tartışmak lazım (gülüyor). Benim fikrim var ama bunu şimdi
söyleyemem çünkü derneği bağlar; bu konu çok önemli ve çalışma
gruplarımızda tartışmalıyız.
- Derneğiniz faaliyete başladı, neler
yapıyorsunuz?
Eğitim ve medyada kaliteye konsantre
olduk. Meslek öncesi eğitim de bunun bir parçası, ek olarak,
üniversiteyi bitirmiş ama daha kararını vermemiş gençlere de bir
aylık teorik ve pratik eğitim vereceğiz. Ele almamız gereken diğer
özel konuları da konuşup belirliyoruz. Sonra çalışma grupları
kuracağız. Mesela savaş veya terör olaylarına bir gazeteci nasıl
bakmalı; azınlıklar ya da dini meselelerle ilgili haberler nasıl
verilmeli gibi...
- Peki, yaptırımı var mı derneğinizin?
Bunlar
ilkelerimiz, uymazsan biz seni dışlayacağız gibi bir tarzımız yok.
Bu da çoksesliliği öldürür.
- Sendikal haklar konusunda ne yapacaksınız?
Keşke ona da sahip çıkabilsek ama her şeyi de yapamazsın! Medyanın
kaliteli olmasının ön şartı, demokrasi ve özgürlükler; yani ülken
özgürse medyan bir yere gelebilir; medyan özgür ve kaliteliyse
ülken bir yer gelebilir...
İlişkilerimi kullanıp para
götürmüyorum
Salih Memecan, Fatih Altaylı'nın köşesinde
iddia ettiği 'hükümetle akçeli işlere girmesi' meselesine de
açıklık getirdi: 'Sosyal sorumluluk projesi olarak yapılan işlerden
para aldığımı hatta götürdüğümü söylemeleri zoruma gitti. Hüseyin
Çelik, Milli Eğitim Bakanı iken şiddete karşı bir kampanya
başlatılmıştı, çocuklara üzerinde mesaj olan kaplama kağıdı
dağıtmak istediler. 'Sen çizer misin?' dedi. 'Yaparım' dedim, 'Ama
para mara yok' dedi. Ben de 'Ne parası?' dedim ve yaptım. Sonra 23
Nisan'da çocuklara Meclis'i anlatan kitap hazırlayalım demişlerdi.
Limon ve Zeytin'in maceralarından kitapçık hazırladım. Meclis
örtülü ödeneğinden para aldı dediler. Almadım, üstelik Meclis'in
örtülü ödeneği de yok. THY'de iç eğitim programlarında kullanmak
yaptığım karikatürlü afişlerden para aldım ama yazdıkları miktarın
çok çok altında. Öyle olsa bile THY özelleştirilmiş bir şirket;
uçağa binince parasını ödemiyor muyum? 'Demokratik Açılım'
kitabında gazetelerde çıkmış karikatürlerimi kullandılar. İzin
istediler, verdim, parasız olarak kullandılar. Yazdıkları gibi
oradan buradan götürmüyorum, öyle bir aç gözlülüğüm yok.
Eşim siyasi görüşlerinde benden
etkilenmiştir
- Eşinizden bağımsız siyasi karikatür çizmeniz mümkün
mü? ...
Aslına bakarsanız, belki eşim benden
etkileniyordur... Ben de eşimden etkilenmiş olabilirim ama eşim bir
partinin mensubu diye aynı disiplinin altına girmek zorunda
değilim, o zaman ben işimi hakkıyla yapamam. Öyle bir baskı
hissetmiyorum, onun için rahat rahat istediğim gibi çiziyorum.
Tayyip Bey'in icraatlarını eleştiren karikatürlerim de oldu ama bir
kere karım gelip de 'Salih bunu çizdin, ben şimdi partiye nasıl
gideceğim' demedi, demez de. Bir de devir artık değişti; kadınlar
çalışıyor; kadın ayrı, adam ayrı... Eskiden eşler bir bütün olarak
algılanıyorlardı, şimdi öyle değil.
- Sadece karınız değil, Cumhurbaşkanı Gül ve ailesiyle
Amerika'dayken başlayan dostluğunuz ya da Başbakan ve ailesine
evinizde yemek vermeniz de söz konusu algıyı
güçlendiriyor...
Bu dostlukların beni böyle göstermesi
mümkün ayrıca benim bir siyasi tavrım olması da çok normal. Ben de
insanım. Abdullah Bey ile 28 Şubat sürecinde tanıştım; o dönemde
onların mağdur edildiğini düşündüm ve destek çıktım meselelerine;
benim de meselem oldu. CHP'li arkadaşlarım da var; daha sık
görüştüğüm muhafazakar olmayan arkadaşlarım da var; onlardan
etkilenmedim de bunlardan etkilendim... Olabilir. Tayyip Bey'in
bizi ziyaret etmesine gelirsek; karikatürist Salih Memecan'ı
ziyaret etmediler ki milletvekili Nursuna Memecan'ı ziyaret
ettiler. Ben de orada eş kontenjanından bulunuyordum. Ama bazı
durumlarda özel olarak katılmaya çekiniyorum; mesela Abant
Toplantılarına eşler de gidiyor, gazeteci olduğum için
gitmiyorum.
- Belki eşim benden etkilenmiştir dediniz... Eşiniz sizin
siyasi görüşlerinizden etkilenip mi siyasete girdi?
Siyasi görüşlerinde benim görüşlerimden etkilenmiştir ama parti
seçiminde benden etkilenmedi. Milletvekili olması da tamamen kendi
fikri. Nursuna, zaten milletvekili olmak için siyasete girmedi,
milletvekili olmadan önce de partide çalışıyordu. Siyaset bana göre
değil ama ben siyasi karikatür yapıyorum. Karımın etkilenmesine
gelince tabii ki siyasetle daha az ilgilenen bir insandı. Kolejli
kız (gülüyor) ama bir siyasi karikatüristle evlenince ister istemez
ortak paylaşımlar oldu, siyasetçilerle, gazetecilerle tanıştı;
kendi yolunu çizdi.
Derneğimizi ve beni yandaşlıkla yaftalamalarI
haksIzlIk
- Derneğinize üye kurumlara baktığımızda Başbakan Erdoğan'ı
destekleyen gruplardan oluştuğunu görüyoruz; ne diyorsunuz
yandaşlık meselesine?
Artık bunu takmıyorum. Karım
milletvekili olur olmaz, başladı bu 'yandaş' eleştirileri. Aynı
şeyleri daha önce de çiziyordum niye o zaman beni eleştirmiyordun?
'Yandaş' çok yanlış bir tabir; bazılarımız bir olayı böyle görüyor,
bazılarımız da öyle. Ne birine, ne ötekine 'neden öyle görüyorsun'
deme hakkın yok! Sen kendi fikrini söylersin, o da kendi fikrini
ama onu eleştirirken aşağılamak, yaftalamak doğru bir şey değil.
Bunu ancak darbeciler yapıyor; işte gördük kullanılacak
gazeteciler, hapse atılacak gazeteciler gibi... Bu yaftalamaların
medya içinde yapılmasını doğru bulmuyorum!
- Peki, derneğinize gelirsek...
Oradaki
herkesin aynı siyasi çizgide olması mümkün değil. Uzaktan bakınca
öyle görünebilir ama birçoğumuz birçok konuda farklı düşünüyoruz.
Hepimizin buluştuğu ortak noktalarsa şunlar: Milli irade denilen
siyasetin hakim olması; halkın tercihlerinin bürokrasinin
tercihlerinden daha önde olması ve daha fazla demokrasi... Ama bu,
öbürleri yani 'derneğimize üye olmayanlar anti-demokratik' demek
değil. Derneğimizde siyasi olarak da hayat tarzı olarak da çok
farklı insanlar var. Üstelik bugün o gazetede çalışan, yarın diğer
gazeteye gidebilir. Üye olanlar, arkadaşlarına söyledi, kimileri
kabul etti, kimileri bakarız dedi. Bugün bakarlar, yarın gelirler
veya gelmezler. Şuna inanıyorum ki faaliyetlerimizi gördükleri
zaman onlar da üye olacaklardır.
- Kurum olarak hükümet karşıtı gibi görünen
gazetelerde çalışan ılımlı ve tarafsız yazarların dahi üyelik
teklifine çekimser yaklaştığı yazıldı...
Çok insana
teklif götürdüklerini biliyorum ama erken götürmüşler... Ben de
birkaç kişiye teklif götürdüm; birçok arkadaşımla yeni yeni
görüşmeye başlayacağım. Biz öneri götürürken, o insanlara hükümete
yakın ya da uzak diye bakmıyoruz. Daha ziyade medyada tecrübesi var
mı; özel bir birikimi var mı; kriterimiz bu. Yoksa o liberaldir, bu
solcudur, beriki sağcıdır gibi bir kriterimiz yok. Yönetim
kurulumuzda esas eleştirilecek mesele, kadın üye olmaması...
- Azınlık gazetelerine ve yerel gazetelere gittiniz
mi?
Azınlık gazetelerine haber yolladım, cemaatlerin
basın temsilcileriyle konuştum, çok da sıcak baktılar. Yerel
gazetecilerden çok mail ve telefon geliyor. Ne yapabiliriz,
bakacağız.
Ben de eşim de muhafazakar değiliz
- Eşiniz muhafazakar partide siyaset yapıyor, siz de
muhafazakar mısınız?
Eşim, AK Parti'ye muhafazakar
değil reformist bir parti olduğu için girdi... Ben de öyle
düşünüyorum.
- Ama özellikle yurtdışında Türkiye'nin
muhafazakarlaştığına dair bir algı var...
Karım ve AK
Partililer bu durumun böyle olmadığını düşünüyorlar. Sorun yabancı
basının yanlış yönlendirilmesi. Zaten karım da özel olarak bu
konuda çalışmalar yapıyor. Bir müddet sonra yabancı basının bu
algısını düzeltmezse işini iyi yapmıyor demektir.
- Sadece algıda mı sorun var?
Özel olarak bazı
kesimler tarafından bu algı verilmeye çalışılıyor, bu normal;
sonuçta siyaset bu. Türkiye'nin muhafazakarlaştığını gösteren
hiçbir şey görmüyorum, aksine Türkiye'nin demokratikleşmeye
başladığını gösteren gelişmeler görüyorum. Bunların bazılarını
ucundan cımbızla çekerseniz muhafazakarlaşıyoruz demek anlamına
gelir. Kadınların başörtüsü ile üniversiteye gitmesi, Anadolu'da
adamların karılarını alıp götürebileceği içkisiz lokantaların
açılmasını modernlik olarak görüyorum.
- Ama içkili lokantaların ardı ardına kapatılması da
muhafazakarlaşma...
Hep böyle iddialar var; içki
satışları azalıyormuş, bakıyorsun yok öyle bir şey! Yani bu
iddiaları destekleyecek veri de yok.
Fikirlerim, muhafazakar bir aileden geldiğim için oluşmadı,
muhafazakar biri de değilim. Benim fikirlerimi etkileyen en önemli
şey yıllarca yurt dışında yaşamam ve Amerika'da eğitim almış olmam.
Orada başka bir dünyayı gördüm... Burada şimdi muhafazakarlığa,
başörtüsüne laf edenler hala başka dünyaların olduğunun farkında
değil.
'Majestelerinin karikatüristi' diyebilirler
- Medyada keskin bir şekilde ayrışma var. Siz bu
konuda tarafınızı belirlediniz mi? Türk medyasında ayrışmalar tarih
boyunca hep olmuştur. 70'lerde birilerimiz faşist,
birilerimiz komünistti. O zamanki komünistlerle faşistler şimdi
aynı cephede kalem sallıyor. Bunlar sağlıklı, yeter ki üslubu iyi
tutturalım. Bazen bu tür kavgalar reyting kaygısıyla bilinçli
yapılabiliyor.
- Rahatsız değil
misiniz?
Şahsen çok rahatsızım ve öyle şeylere
girmemeye özen gösteriyorum. Bazen hakkımda yazılanlara çok
kızıyorum ama hiç cevap vermiyorum. Arkalarından dedikodu
yapabilirim ama (gülüyor)...
- 'Majestelerinin karikatüristi' diyorlar sizin için
kızıyor musunuz?
Hayır, kızmıyorum; herhalde hükümeti
az eleştirdiğimi kastediyorlar. Ama ben AB taraftarıyım.
Bürokrasinin değil seçilmişlerin iktidarını, yani siyasetin hakim
olmasını destekliyorum; kişisel hürriyetlerin daha fazla olmasını
istiyorum, buna vicdan hürriyeti de dahil. İnsanların tercihlerini
daha rahat kullanmalarını, kimliklerini öne çıkarabilmelerini
istiyorum. Bunları CHP istemiyor, istese keşke, göklere çıkarırım.
AK Parti bu doğrultuda çalışıyor. Dolayısıyla karikatürlerim de
destekliyormuşum gibi görünüyor, bence hiç mahsuru yok. Kim nasıl
görmek istiyorsa öyle görsün, ne diyorsa da desin.
- Fatih Altaylı, 'yalaka karikatürist' demişti size dava
açtınız mı?
Açtım ama 'yalaka' dediği için değil sadece
benim hükümetle yakın olup bazı işlerden para aldığımla ilgili
haksız suçlamalarına dava açtım. Çünkü o gerçek saptırması; öbürü
yorum, yorumu onu bağlar.
Karikatüriste kimsenin dava açmaması gerek
- Başbakan Tayyip Erdoğan, karikatüristlere çok dava
açıyor...
Kedi şeklinde çizilmesine dava açtığında,
kendisini eleştiren bir karikatür çizmiştim. Karikatüre kimsenin
dava açmaması gerek çünkü karikatür alay etmek için var; eleştirmek
için, hakaret etmek için var ama karikatürü ciddiye almama hakkın
da var. Dava açtığın zaman karikatür mesleğinin varlığını tehlikeye
sokuyorsun. Adam çizemez ki! Alay etmek suç olursa alay edemez, o
zaman da karikatür olmaz. Bu demek değil ki herkes her şeyi çizsin.
Editöryal bir süzgeç de var tabii. ATV'ye çizdiğimle, Sabah'a ya da
Aktüel'e çizdiğim karikatürlerin dozu aynı değil...
- Karikatürist muhalif olandır ancak siz iktidara muhalif
olmamakla suçlanıyorsunuz...
Son derece muhalifim de bu
eleştiriyi yapanların muhalif olduğu şeye muhalif değilim. Seçilmiş
insanlara muhalif olmak çok gerici bir yaklaşım. Hükümetin
yanlışlıkları, eleştirilerimin dışında değil. Mesela, Başbakan
Erdoğan, köşe yazarlarını eleştirdiği zaman karikatür çizmiştim.
İşin garip tarafı, böyle karikatürler çizdiğimde de yok, aslında
biri bana öyle çiz demiş de ben öyle çizmişim gibi laflar
söylüyorlar. Eleştirdiğim zaman da
eleştiriliyorum.