Sabah’tan ne mi istiyorum?.. Söyleyeyim o halde…
Bugün gazetelerin birinci sayfaları Berkin Elvan'ın ölüm haberiyle doluyken sadece Sabah Berkin Elvan'ın ölümünü görmedi....
ADNAN BERK OKAN
Kimi okurların ortak sorularının meali şöyle:
“Sabah’tan ne istiyorsun?.. Köşe istedin de vermediler diye mi bu hıncın?”
Okurlar söyleyince insan gülüp geçiyor.
Öyle ya…
Eğer bir yazar bütün okurlarına tek tek cevap vermeye kalkışsa işini yapamaz…
Amman haaa!..
Böyle yazdım diye okurları ciddiye almadığımı düşünmeyin lütfen…
Mümkün olduğunca (Bazen elbette gecikerek çünkü zaman dediğiniz şey sudan hızlı akıyor) eleştirileri de (Hatta küfredenleri bile ama düzeylerine düşmeden) cevaplıyorum…
Ama…
En çok da neye kırılıyorum biliyor musunuz?..
Beni çok iyi tanıdıklarını sandığım, kimilerini “arkadaş” olarak kabullendiğim, kimilerine ise “dostum” dediklerim bile benzeri bir soru sormuyorlar mı; kahroluyorum…
Kahrolmamın sebebi, “dostum” dediklerimin beni tanıyamamış olmaları…
Veya kendimi onlara yeteri kadar tanıtamamış olmam…
Ve en çok da; Sabah’ta yazmak için bırakın girişimde bulunmayı; guruptan teklif geldiğinde de “yazılarıma karışmazsanız kabul” dediğimi bildikleri halde bana o soruyu sorma, sorabilme pervasızlıkları…
Şimdi Sabah’tan ne istediğime geleyim…
Ey güzel insanlar!..
29 yıldır Sabah okuyorum…
Evet…
Tam 29 yıldır…
Kızsam da, eleştirsem de, yayın dilini, habercilik anlayışını beğenmesem de okuyorum…
Çünkü Sabah 29 yıl önce Nisan ayında yayımlanmaya başladıktan kısa bir süre sonra tıpkı bugünün Gazete HaberTürk’ü gibi hızla yıldızı parlayan, Türk Medyasının “Amiral Gemisi” Hürriyet’le baş başa giden bir tiraj yakalayan ve giderek etkinlikte de Hürriyet’e kafa tutan bir gazete olmuştu…
Neden?..
Çünkü Hürriyet’in rakipleri olan Milliyet ve Tercüman (Günaydın çok fazla magazin içerikliydi) siyasi haberlerinde ve köşelerinde “taraftarlık” yapabiliyorlardı.
Tercüman tipik bir “Sağcı – seküler - muhafazakâr” gazete iken Milliyet ise “Sosyal Demokrat solcu – Laik - Modern” bir gazete olarak tebarüz ediyordu.
Hürriyet haberlerinde asla “taraftarlık” yapmıyor, siyasi partilerden herhangi birinin amigosu olarak bilinen yazarlara köşe vermiyordu.
Magazin haberleri ise diğer ikisinden daha fazla (Günaydın’dan daha az) yer alıyordu Hürriyet’te…
Yani diğer iki gazeteden daha “eğlenceli” bir gazeteydi…
Ve…
Bulunduğu konumda rakibi yoktu…
İşte o günlerde…
Eski Hürriyetçi ve Türkiye’nin ofset ilk gazetesi Günaydın’ın kurucu genel yayın müdürü (Henüz 29 yaşındaydı) Rahmi Turan, 1985 yılında yayın hayatına başlayan Sabah’ın da “Kurucu Genel Yayın Müdürü” oldu…
Yani…
Hürriyet’te her aradığını bulan, siyasi görüş olarak “ortada” duran bir aile Sabah’ta objektif siyasi haber de bulabiliyordu, belden aşağı inmeyen düzeyli magazin haberciliği de…
Spor sayfası da mükemmeldi, ekonomi sayfası da…
Hâsılı Hürriyet’e gerçek bir rakip olmayı ve hem de kısa sürede başarmıştı Sabah…
İlerleyen yıllarda Başbakan Özal’ın gazete patronlarını (Erdoğan kadar olmasa da) “taraf” olmaya zorlaması sonucu Sabah mevcut iktidar partisinin yanında yer almayı tercih etti…
Zaten o günlerde de gazeteyi “Ben gazetecilik değil, ticaret yapıyorum” mealinde (O gün için çok haklı) bir söz eden genç Zafer Mutlu yönetiyordu.
Ama şimdi dikkat!..
Bunu yaparken muhalefete destek veren Sabah Gazetesi, iktidarı muhalif medyada bile rastlanılamayacak kadar şiddetli eleştiren köşelere de yer verebiliyordu…
Sonra?..
28 Şubat sürecinde RefahYol’a karşı durdu…
Karşı durdu ama yazarları arasında RefahYol'a yapılan antidemokratik baskıyı eleştirenler de vardı ve diledikleri gibi yazabiliyorlardı...
Başbakan Erbakan baskılar sonucu istifa etmek zorunda kalınca hukuken meşru ama ahlâken sakat Mesut Yılmaz Hükümeti’ne destek verdi…
Ve…
Her şeye rağmen tam teslim olmayı kabul etmediği ve rakibi Aydın Doğan kadar da güçlü olamadığı için, sahibi Dinç Bilgin bankacılık hevesi yüzünden batırılınca zor günler yaşadı…
Ama…
Buna rağmen okuru Sabah’ı terk etmedi…
Neden?..
Çünkü Sabah artık bir markaydı…
Çünkü Sabah her şeye rağmen farklı siyasi görüşleri olan yazarlara yer verdiği gibi haberlerinde de “amigoluk” yapmıyor, iktidarın hoşuna gitmese de “haber değeri” olan her haberi yayımlıyordu…
Uzatmayayım…
Ve…
Bugüne geleyim…
Sabah’ın “Marka değeri” bugünün “gazete” demeye kimsenin dilinin varmadığı ama muhalif medya olarak etkinliği tartışılamayan Sözcü’den daha yüksek değil…
Diyeceksiniz ki; “Buna rağmen 650 milyon Dolar etti”…
Evet ama bundan sadece 7 -8 yıl önceki marka değeri 1 milyar 100 milyon Dolar’dı…
Bugünkü 650 Milyon Dolar değer de Başbakan’ın emriyle bulunan değer…
Ki…
Yasa dışı da olsa bazı ses kayıtlarına göre Çalık sahibi olduğu atv & Sabah’ı satarken kendisine borçlanan kişi bugün künyede adı geçen işadamı değil, Erdoğan Ailesi imiş…
Demek istemem o ki…
Erdoğan yarın, “siyasi hayattan çekiliyorum” dese; etkinliği de kalmasa Sabah & atv’nin marka değeri bugünkü değerinin % 25’ini geçmez…
Ve…
Tahminim o ki…
Sabah’ın marka değeri ilerleyen günlerde daha da düşecek…
Nereden mi çıkardım?..
Buyurun gerekçemi de okuyun o halde:
“Bugün gazetelerin birinci sayfaları Berkin Elvan'ın ölüm haberiyle doluyken sadece Sabah Berkin Elvan'ın ölümünü görmedi”.
Size sesleniyorum…
Ey Sabah’ı yönettiklerini zannedenler…
Eğer “Berkin Elvan'ın ölümü” haber değilse “haber” ne?..
Ve siz işte o, dünya basınında bile “öncelikli” haber olarak yer alan haberi görmezden gelecek kadar “Taraftar/Amigo” bir gazete olduğunuz için kaybettiniz ve kaybedeceksiniz de…
İşte onun için hisse senetleriniz borsada işlem görmeyecek, göremeyecek…
Ve…
Erdoğan’ın iktidarı bittiği gün, bir zamanlar benim de kadrolarında yer aldığım (Ve hatırladıkça utandığım) Sözcü gazetesinin durumuna düşeceksiniz…
Zira...
Berkin Elvan'ın ölüm haberini görmeyen gazeteye ben "gazete" demem...
O mevkute benim gözümde, antidemokratik siyasi mücadele yöntemini seçmiş bir fraksiyonun "El İlânıdır" sadece..
adnanberkokan@gmail.com