Sabah okur temsilcisi İbrahim Altay'dan Hıncal Ağbi'sine gazetecilik dersi

Sabah gazetesi Okur Temsilcisi İbrahim Altay, Neşe Sapmaz konusunda kendi gazetesi ve muhabirlerini eleştiren Hıncal Uluç'a yanıt verdi..

Sabah gazetesi Okur Temsilcisi İbrahim Altay, Sunuc Neşe Sapmaz konusunda kendi gazetesi ve muhabirlerini tek taraflı haber yapmakla suçlayan Hıncal Uluç'a belgeleriyle cevap verdi.

İbrahim Altay "Gazeteci hassas bir terazi kullanmalıdır" başlıklı yazısında Sabah'ta yayınlanan Neşe Sapmaz'la ilgili tüm haberlerin detaylarını açıkladı.

İbrahim Altay özetle; şunları yazarak usta kaleme yanıt verdi:

"Hıncal Ağbi bir yazı daha kaleme aldı ve bu manşeti de 'Gene Tek Taraflı' bulduğunu söyledi.

Haberi 'fena halde itham edilen, lekelenmeye çalışılan Neşe Sapmaz'a söz hakkı verilmemiş' diyerek eleştirdi.

Hıncal Ağbi'ye teşekkür ediyorum, konuyla yakında ilgilenmesi en azından Sapmaz'ın 'cevap hakkı'nı kullanabilmesini sağladı.

Bu sırada Ümit Arıkan'ın avukatları kendisine bir mektup yazarak iddia ve görüşlerini anlattılar. Hıncal Ağbi bu mektubu yayımlamadı."

İşte İbrahim Altay'ın Hıncal Uluç'a yanıtı:

Gazeteci hassas bir terazi kullanmalıdır

Sunucu Neşe Sapmaz kendisini taciz ettiği iddiasıyla işadamı Ümit Arıkan'dan şikâyetçi olmuştu. Sapmaz'ın iddiaları Sabah gazetesi tarafından haber yapılmış, gündeme getirilmiş, tartışılmıştı.
Mahkeme geçtiğimiz günlerde 'takipsizlik kararı' verdi.
Mahkemenin kararı üzerine olay yeniden gündeme geldi. Günaydın bu haberi Dilek Yaman imzasıyla ve Ünlü Sunucu Neşe Sapmaz Kafa Karıştırdı başlığıyla duyurunca Hıncal Uluç ile Günaydın arasında bir münazara başladı.
Hıncal Ağbi haberin 'nedense eksik' olduğunu yazdı. Neşe Sapmaz'la görüştüğünü ve Sapmaz'ın kendisine şikâyetinden vazgeçmediğini söylediğini belirtti.
Günaydın ertesi gün Sapmaz'ın avukatının verdiği eski tarihli 'şikâyetten vazgeçme' dilekçesini yayımladı.
Aynı gün manşetten işadamı Ümit Arıkan'ın 'Neşe Benden Şantajla 1 Milyon TL İstedi' iddiasını gündeme taşıdı. İmza yine Dilek Yaman'a aitti.
Hıncal Ağbi bir yazı daha kaleme aldı ve bu manşeti de 'Gene Tek Taraflı' bulduğunu söyledi.
Haberi 'fena halde itham edilen, lekelenmeye çalışılan Neşe Sapmaz'a söz hakkı verilmemiş' diyerek eleştirdi.
Hıncal Ağbi'ye teşekkür ediyorum, konuyla yakında ilgilenmesi en azından Sapmaz'ın 'cevap hakkı'nı kullanabilmesini sağladı.
Bu sırada Ümit Arıkan'ın avukatları kendisine bir mektup yazarak iddia ve görüşlerini anlattılar. Hıncal Ağbi bu mektubu yayımlamadı. Zaten içeriği Günaydın'ın manşeti ile aynıydı.
Neler oluyor? Kim haklı?

Neler oldu?

Madde madde gidelim:
Muhabirimiz aylar önce bu konuyla alakalı ilk haberleri yapan kişidir. Bu nedenle konuyu takip edip yeni gelişmeleri de haberleştirerek doğru olanı yapmıştır. Fakat başlangıçta Neşe Sapmaz'ın iddialarını gündeme getirirken Ümit Arıkan'a ve sonrasında da Ümit Arıkan'ın iddialarını gündeme getirirken Neşe Sapmaz'a cevap hakkı tanımayarak haberleri eksik bırakmıştır.
Neşe Sapmaz şikâyetten vazgeçmediğini söylemektedir fakat bu konu biraz karışıktır. Davanın bir aşamasında Sapmaz 'çevresinin baskısı altında kalarak' avukatı aracılığıyla davadan vazgeçme dilekçesi vermiştir. Yani Günaydın'ın yayımladığı belge doğrudur. Fakat Günaydın'ın belgeyi Sapmaz'ın adresini buzlamadan, okunacak şekilde basması sakıncalı ve yanlıştır.
Olaya bakan savcı, Sapmaz'ın avukatının şikâyetten vazgeçme yetkisinin olmadığını, vekaletnamede bunun açıkça yazmadığını düşünerek, Sapmaz'a şikâyetinin devam edip etmediğini bizzat sormuştur. Bu aşamada, önceki başvuru nedeniyle zaten pişman olan Sapmaz, şikâyetinin devam ettiğini söylemiş ve savcı bu ifadeyi geçerli bularak olayı mahkeme safhasına taşımıştır. Fakat davaya bakan hâkim, avukatın bunu yapmaya yetkili olduğunu ve şikâyetten vazgeçme dilekçesinin geçerli olduğunu söyleyerek takipsizlik kararı vermiştir.
Hakimin verdiği kararın gerekçesinde Sapmaz'ın avukatının verdiği şikâyetten vazgeçme dilekçesinin geçerli olduğu belirtilmiş ve karar buna dayandırılmıştır. Dilek Yaman'ın haberi bu bakımdan yanlış değildir. Fakat unutmayalım, bu 'esasa' değil 'usule' ilişkin bir karardır. Yani Sapmaz'ın tacize maruz kalmadığını göstermez. Kişisel olarak da Sapmaz şikayetini devam ettirmektedir.
Ümit Arıkan önceki haberlerde sözü edilen kısa mesajı attığını reddetmemektedir.
İfadesinde bu mesajı kabul etmekte, ancak başka birine gönderecekken yanlışlıkla Sapmaz'a gönderdiğini beyan etmektedir.
Yani, mesaj somuttur, gerçektir.
Mahkeme henüz bu mesajı cinsel taciz bakımından değerlendirmemiştir.
Ümit Arıkan'ın şantaj iddiasıyla savcılığa başvurduğu haberi doğrudur.
Fakat savcılık bu iddiayla ilgili olarak 'kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına' hükmetmiştir.
Savcı gerekçesinde, müsnet suçun unsurlarının somut olayda oluşmadığını, şüpheli hakkında 'kamu davası' açılacak ağırlık ve nitelikte, tanık ifadeleriyle desteklenen delillerin ortaya konulamadığını yazmıştır.
Arıkan'ın 'şahsi dava' açma hakkı vardır. Günaydın'ın haberi bu karardan söz etmediği için eksiktir.
Sapmaz davadan vazgeçmek için Arıkan'dan para istemiş olsa bile, mahkeme nezdinde ispatlanamamış bir iddia bu ve üçüncü kişilerle Sapmaz arasında bir para alışverişi gerçekleşmiş olsa bile bunu 'şantaj' olarak nitelemek doğru değildir.
Savcının mütalaası da bu yöndedir.
Her ne kadar cinsel taciz, 'uzlaşmayla çözülebilecek davalar' arasında değilse de, uzlaşmayla çözülmesinin önünde bir engel de bulunmamaktadır.
Teknik olarak Sapmaz'ın şikâyette bulunmadan önce böyle bir talepte bulunmamış olduğu kesindir.
Sonradan bulunmuş olsa bile, ki tekrar ediyorum 'şahsen' böyle bir talepte bulunduğuna dair hiçbir delil mevcut değil, 'şantaj' kelimesini kullanmak yanlıştır. Hukuki olarak şantaj başka bir anlama sahiptir.
Taraflar kendilerine tebliğ edilen kararlara itiraz etmekte ve yargı süreçleri devam etmektedir. Bu aşamada sözünü ettiğimiz kararların hiçbiri 'nihai' değildir. Dolayısıyla 'masumiyet karinesi' ilkesi geçerlidir.
Haber yaparken bu ilkeyi ihlal etmemek gerekir.

Temel ilkeler
Geliyoruz gazeteci arkadaşların bu türden hadiseleri haberleştirirken dikkat etmeleri gereken ilkelere:
Kadına yönelik şiddet ve cinsel taciz iddiaları özel bir titizlik, hassasiyet ve dikkat gerektirir. Taciz iddiaları özenle incelenmeli, yapılan haberlerde kadınların tekrar tekrar mağdur edilmesinin önüne geçilmelidir. Bu tarz haberlerde, ileride yapılacak aramalarda insanların karşısına çıkmaması için, isimlerin açık yazılmaması tavsiye edilir.
Benzer şekilde cinsel taciz ciddi bir suçlamadır. Gazeteci kendisini savcı ya da hâkim yerine koymamaya, kesin yargılarda bulunmamaya, suçluluğu hükmen sabit olmayan kişileri afişe etmemeye özen göstermelidir.
Yukarıdaki iki madde 'şantaj' iddiaları için de geçerlidir. Birtakım ispatlanamamış iddialara dayanarak tanınmış ya da tanınmamış bireylerin itibarları zedelenmemelidir. Kişiler lekelenmemelidir.
Cevap hakkı kutsaldır.
Şartlar ne kadar zor olursa olsun mutlaka kullandırılmalıdır. Suçlamaların ve cevapların bu olayda olduğu gibi takip eden haberlerde değil, aynı haberin içinde yer alması sağlanmalıdır.
Okurlar bütün haberleri göremeyebileceği için, 'arkası yarın' yaklaşımı yanlıştır.
Gazeteciler yaptıkları bütün haberlerde olayın taraflarıyla ve haber kaynaklarıyla 'temas-mesafe' ilişkisini iyi ayarlamalıdır. Etki altında kalmamalı, tanıdıkları ve tanımadıkları kişilere aynı objektiflikle yaklaşmayı başarmalıdır. İşe duygularını karıştırmamalı, baskıya karşı dayanıklı olmalıdır.
Yargı süreci devam eden haberlerde bu durum açıkça belirtilmeli, iş olup bitmiş gibi yansıtılmamalıdır.
Beraat, takipsizlik kararı, kamu davası, feragat gibi hukuki kavramlar yerli yerinde ve hatasız kullanılmalıdır.
Hep söylediğimiz gibi 'dosya haberciliği' gazeteciye hata yaptırır.
Gazetecinin görevi, mahkeme dosyasını okuduktan sonra başlar.
Okuduktan sonra kendi araştırmasını yapar, somut gerçekliklere ulaşmaya çalışır ve emin olmadığı hiçbir şeyi gazeteye basmaz.
Haberde kullanılan dil, içeriğin bir parçasıdır, bazen daha da önemlidir. Okurlar ne anlattığınız kadar nasıl anlattığınıza da bakar.
Sansasyonel ifadelerden, 'kafa karıştırdı', 'şaşırttı' gibi gazetecilik jargonuna yakışmayan nitelemelerden kaçınılmalıdır.

İbrahim Altay'ın Hıncal Uluç'a yanıtının tamamı için tıklayın