Ruşen Çakır'ın 'ev halleri'ni bilir misiniz?
Kendini anlatırken ilk sözü Hopalıyım, Lazım demek Ruşen Çakır'ın... Gazeteci Çakır, Yazar Müge İplikçi ile evli. O da Karadenizli...

Çakır’ın bu yeteneği araştırmacı
gazeteciliğinden, sahada olmaktan, her kesime kulak vermekten
geliyor. Belki de artık medyada önemini yitiren bir değere sahip
çıkıyor Çakır, ‘Gazetecilik iyi anlayıp iyi anlatmaktır’ diyor;
öyle de yapıyor…
Basın Odası’nda, köşe yazılarında
Ruşen Çakır’a hep kulak kabartırız da onun bir yazarla evli
olduğunu çoğumuz bilmeyiz… Çakır, Müge İplikçi ile evli.
İplikçi ise çağdaş edebiyatın önemli kalemlerinden. Vatan Kitap'ta
yazılar yazıyor, ilavelerde inceleme yazıları yayınlanıyor. Açık
Radyo'da 'Sabun Köpüğü' adlı programı hazırlayıp sunan Müge
İplikçi, şimdilerde TRT'de 'Açık Kitap' adlı programla edebiyat
dünyasının nabzını tutuyor. İplikçi ile Çakır'ın yolu; Müge
İplikçi'nin deyimiyle 'gazetecilik denemeleri' yaparken
kesişmiş. İlişkilerini anlatmak söz konusu olunca Müge İplikçi
konuştu; Ruşen Çakır dinledi. Gerçeklerin izini süren bir gazeteci
ile hayallerin peşinde koşan bir yazarın hayatı nasıl olur diye
merak ederseniz okuyun…
Kendini anlatırken ilk sözü
‘Hopalıyım, Lazım’ demek olan Çakır’ın eş seçimine şaşmamak gerek.
Müge İplikçi de Karadeniz toprağından. Ruşen Çakır orta halli bir
ailenin 4 çocuğundan biri. Müge İplikçi ise doktor anne babanın tek
çocuğu.
GALATASARAY LİSESİNDE OKURKEN CEZAEVİNE
GİRDİ
Ruşen Çakır, sol kültürle
büyümüş. Babası Hopa’da bir dönem CHP’nin ilçe başkanlığını
yürütmüş. 4 yaşında ailecek İstanbul’a taşınmışlar. Galatasaray
Lisesi’ni kazanmış. Ve Dev Genç mücadelesi başlamış, henüz 13-14
yaşlarındayken.
Çakır o yılları ‘’Biz erken
başlayanlardandık. Öyle masum şeyler değildi. Örgütlü hareketlerdi.
Hayatımız yoğun bir şekilde mücadeleyle geçti’’ diye anlatırken
Müge İplikçi söze atılıyor.
Atılıyor ve Kadıköy Anadolu
Lisesi’nde okuduğu; edebiyat ve sanatın ne kadar önemli olduğunu
anladığı yıllarda varoluşçu düşünceyi benimsediği için ‘solcu abi
ve ablalarından’ nasıl azar işittiğini anlatıyor...‘’İyi ki de öyle
olmuşum. 45 yaşında nihilist olmakla 25 yaşında nihilist olmak
arasında dağlar kadar fark var. Solcu abi ablalarımız ‘bak gel
kardeşim sana gerçeği anlatalım’ diye sırtımı sıvazlardı.
Şimdilerde kendileri böyle'’ diyor..
Ruşen Çakır, Galatasaray’da
okurken cezaevine girmiş; okulu da dışarıdan bitirmiş. Sonra
Boğaziçi Üniversitesi ve ardından Nokta dergisi… Yıl 1985… ‘Dinci
gençlikte patlama’ kapağında Ruşen Çakır'ın da imzası var. Ve
Çakır siyasal islam üzerine uzmanlaşmanın adımını işte o yıllarda
atıyor…
BİR
GÜN BANA ‘SEN NE YAPARSIN’ DİYE SORDU
‘’Ercan Arıklı hep
birikimli, sol kültürden gelen isimleri bir araya getirmişti. Ama
hep kadınları parlatmakla uğraşırdı. Nadire Materler, Ayşenur
Arslanlar… Ayrılmak için yanına gittiğimde bana ‘sen ne
yaparsın’ diye sordu.’’
Nasıl yani, sizi bilmiyor muydu?
Bilmiyor değil de ben onun için
çok önemli birisi değildim. Ayrılmamda etkisi oldu. Sonra Tempo’ya
geçtim.
Sizin hikayeniz de Tempo dergisinde başladı. Öyle
değil mi?
İplikçi: Tempo’ya girdim. Ruşen şefimdi.
Kötü gazetecilik deneyimlerim var benim. Ben bir konuya
başladığımda o konunun her türlü detayına savrulurdum. Kaldı ki
Türkçem de çok savruktu o yıllarda. Ruşen bir abi olarak beni
düzeltmeye çalıştı çok.
Nasıl bir yöneticiydi Ruşen Çakır?
İpliçi: Sertti. Nokta geleneğinden
geliyordu. Bir yandan da sol gelenek. Çok saygı duyuyordum o
yüzden. Çok öfkelenirdi. Ben onun karşısında küçük bir kız
gibiydim.
O
ÇOK SERTTİ BEN KÜÇÜK BİR KIZ ÇOCUĞU GİBİYDİM
İplikçi: Hep savrulurdum. O savrulmalarıma
'Bak bunu yapma burada çok önemli bir şey vardı' derdi. Fakat ben
küçük bir kız çocuğu gibi aldırmazdım. Hiç dinlemezdim. Alıp başımı
giderdim. O dönemde başlayabilecek bir ilişki bu yüzden başlamadı
zaten.
Öyle
bir yakınlaşma oldu yani?
İplikçi: Evet. Geldiği an hissedersin ya
öyle bir şey. Hissettim tabii. Ama ben Tempo’da gazetecilik
yapamayacağımı anlamıştım. En önemli anladığım gerçek oydu. Aldım
başımı gittim. Politikanın çok etkisi vardı. Çok sertti. Ve ben o
sertliğe alışamayacaktım. O dediği tartışmalar gözümüzün önünde
cereyan ediyordu. Mesela ben bir cümle üzerine o kadar kavga
koparılmasını çok gereksiz buluyordum. Çünkü sayısız insan
öldürülmüştü. Çok kan dökülmüştü. Gençler heba olmuştu. Bunun
üzerine yapacak daha fazla şey varken gençliğin de verdiği
heyecanla bir makale üzerine bu kadar kafa patlatmak bana gereksiz
geliyordu. ‘Ben edebiyat dünyasındaki hayatıma devam edeyim.
Öğtretmen olayım’ dedim. Ve ayrıldım.
[photos]
[photos]
Peki
Tempo’dan ayrılınca görüşmediniz mi hiç?
İplikçi: Duygusal bir ilişki o zaman hiç
başlayamadı. Bir tanesi olmaya çalışan biri de hakikaten olmuş bir
gazeteciydi. Sonra ben evlendim. 7 yıl süren bir birlikteliğim
oldu. Bu arada biz Ruşen’le karşılaşıyorduk. O benim yazılarımı
takip ediyordu. Bu arada Ayet ve Slogan çıktı. Gazeteci kimliğimle
yazıyordum. Yazar kimliğimle değil. Fuarda karşılaşmıştık çok büyük
bir coşkuyla onu tebrik etmiştim kitap için.
Sonra?
İplikçi: Ben ayrıldıktan sonra yeniden
buluşmaya başladık. Hazır olarak duran şey hayata geçti. 97’de
evlendik. 12 yaşında Ali Deniz var şimdi.
Biriniz hayallerin peşinden koşuyorsunuz biriniz
tam tersi gerçeklerin peşinden. Zor olmuyor mu? Edebiyatçı
kimliğiyle gazeteci kimliği çakışmıyor mu?
İplikçi: Anlam aramaksa benim için
her yol mubah. Siyasetten anlamam demem siyaset benim için de çok
değerli. Ama içerisinde birebir yer almam. O kadar bilgim ve
donanımım yok. Dünya üzerindeki olup bitenlere edebiyatla da
siyasetle de ekonomiyle de bakabilirsiniz. Ben Ruşen’in siyasetle
bakmasına saygı duyuyorum. Edebiyat daha dolaylı anlatıyor tabii.
Çetrefilli. Zamanın geçmesi gerekiyor. Edebiyatçıların söylediği
sözün gerçeklik bulması için zamanın geçmesi gerekiyor. Mesela Oğuz
Atay’ın Tutunamayanlar’ını, yıllar önce söylediklerini biz ‘Aa evet
doğruymuş’ diye tartışıyoruz. Ama geçen geçmiş. Tutunamayanlar
mentalitesini biz o gün dikkate alsaydık bugün hakikaten
‘Tutunamayanlar’ olmayabilirdik. Aydın olmanın sorunlu bir kimlik
olduğunu bize göstermişti. Bunu anlayabilmemiz için 10 yıl
geçti.
Evde
kararları kim alıyor?
İplikçi: Tabii ki ben.
Yazarlık yaparken sizin bir de kadın duruşunuz,
kadın haklarını gözeten bir yanınız var. Evdeki haller
nasıl?
İplikçi: Ya biz en eşit insanlar olarak
duruyoruz değil mi ama değil evin bütün işi ne yazık ki hala
kadının üzerinde bilirsiniz işte.
Ruşen Çakır gibi bu tür duruşa değer veren bir
gazeteci mesela? Onun evdeki duruşu nedir?
İplikçi: Ruşen gibi sayısız insan
biliyorum. Çok medeniler çok sevilesiler çok saygı duyulasılar ama
ne yazık ki ev içinde hayatın içinde öyle değiller. Öyle
yetiştiriliyorlar ne yazık ki erkek çocuklar. Benim oğlum da öyle
yetişiyor. Babası da ondan çekiyor o ayrı. Kadın hakları
arayışındaki arkadaşlarımızın sözünü ettiği bu. Evin içinde özerk
alanda aile içinde biz eşitliği sağlayabiliyor muyuz sağlayamıyor
muyuz? Biliyorsunuz üniversite mezunları kadınların dayak yeme
oranı daha çok. Ben kendi annemden biliyorum çok değerli bir
jinekologdu. Eğitimse aynı eğitim yorgunluksa aynı yorgunluk ama
gelip yemeği o pişirirdi.
Peki
en çok kavga ettiğiniz konular?
İplikçi: Ruşen’in evden gitmesi iş için.
Hayatımızı en bloke eden şey buydu.
Çakır: Eskiden evde olduğu zaman ev
işlerinden yazmaya zamanı kalmıyordu. Şimdi ofisi var artık orada
çalışıyor.
İplikçi: Yazarlık 24 saat mesaidir. Haftada
4 gün ofise gidip en azından evde kurguladığım şeyleri burada
kağıda döküyorum.
RUŞEN HAFİFLETTİ İŞLERİNİ MUTLU OLDUM
Ruşen Çakır gazeteci kimliğiyle çok yoğun bir
tempo içindeyken siz baş edebiliyor musunuz bu
yalnızlıkla?
İplikçi: Yalnızlığı tanıyan, başedebilen
biriyim. Yazar yalnız olmayı bilmeli. Ama Ruşen’in durumu nedeniyle
katmerli bir yalnızlık yaşadım. Çok somut yalnızlıklar başıma
geldi. Evin idame ettirilmesi, çocuğun bakımı. Ben ‘yazarım’
diyorsanız bunların çok soyut bir halde hayatınızda olması
gerekiyor. Bir dönem onun çok zorluğunu çektim. Şimdi daha iyiyim
sanki Ruşen biraz daha hafifletti işlerini sanki. Şehir dışına ve
yurtdışına daha az gidiyor, rica ettim. Ve öyle olunca da mutlu
oldum.
Öyle
mi Ruşen Çakır? Siz mutlu musunuz peki bu durumdan?
Çakır: Program nedeniyle fazla hareket edemediğim
için gidemiyorum. Benim yaptığım gazetecilik muhabirlik. Sahada
muhabirlik yaparak keyif alıyorum. Her gün Yazıişleri bir de Salı
akşamı program olunca gidemiyorum, Müge de mutlu
oluyor.
changeTarget(document.getElementById("news_content"))