Ruşen Çakır'a gör herşey daha yeni başlıyor!
13 Ocak'ın neden önemli bir tarih olduğunu anlatan Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır ekledi: "Galiba herşey daha yeni başlıyor"
Fethullah Gülen cemaatiyle AK Parti hükümeti arasındaki iktidar
savaşı 7 Şubat 2012'de yaşanan MİT krizi, 17 Aralık 2013'de yapılan
yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, 25 Aralık 2013'de yolsuzluk ve
rüşvet operasyonunda ikinci dalga, 1 Ocak 2014'de Hatay’da TIR’a
operasyon gibi tarihlerde dikkat çekici olaylara sahne oldu.
13 OCAK ÇOK ÖNEMLİ BİR GÜN
Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır bugün köşesinde "13 Ocak
2014 Pazartesi gününü de eklemek hiç de yanlış olmaz" dedi ve 13
Ocak'ın neden önemli bir tarih olduğunu anlattı ve ekledi:
"Galiba herşey daha yeni başlıyor"
Çakır'a göre 13 Ocak gününün önemi şunlardan
kaynaklanıyor:
1) Dünkü yazımızda da ele aldığımız gibi o günün sabahında
hem Taraf Gazetesi’nde Roboski katliamından doğrudan MİT’i sorumlu
tutan belgeli bir yayın yapıldı, hem de sosyal medyada geçen yıl
Paris’te üç PKK’lı kadının katledilmesini yine MİT’e yükleyen bir
ses kaydı (bir gün sonra da MİT’e ait olduğu ileri sürülen aynı
içerikte bir belge) dolaşıma sokuldu.
2) Öğleden sonra, yarım kalan ikinci büyük yolsuzluk
soruşturması dosyasından bazı bakanları ve Bilal Erdoğan’ı zan
altında bırakmaya yönelik bazı dinleme kayıtlarının tapeleri
yayınlandı;
3) Nihayet geceyarısına doğru, Fethullah Gülen’in,
Türkiye’den bazı cemaat yetkilileriyle yaptığı dört ayrı telefon
konuşmasının kayıtları yine internetten dolaşıma sokuldu.
TELEFON KAYITLARINDAN NELER ÖĞRENDİK?
Ruşen Çakır, köşe yazısında Gülen'in internet ortamına düşürülen
telefon kayıtlarını yorumladığı yazısında, daha önce de söylediği
"Her an her şey olabilir" cümlesinin altını çizdi. İşte Vatan
yazarının köşesinde yaptığı yorumdan çarpıcı bölümler:
Önce Gülen’in telefon kayıtları hakkında birkaç şey söylemek
istiyorum:
1) Bu dinlemenin, Cemaat’le savaş içinde olan hükümetin
bilgisi dahilinde yapılıp dolaşıma sokulmuş olma ihtimali hayli
yüksek. Ama üçüncü bir gücün bunu yapmış olması halinde
sandığımızdan daha karmaşık ve sert bir savaş yaşanıyor
demektir.
2) Yakın tarihteki dinleme vb. yasadışı kayıtlar genellikle
Cemaat’in karşısında yer alan kişileri hedef alıyordu ve bu yüzden
bunların çoğu, kanıtlanamasa da (ki devlet bunları ortaya çıkarmak
için hiçbir ciddi adım atmadı) Cemaat’in işi olarak görülüyordu. 28
Şubat döneminden bu yana Cemaat’in ve üstelik Gülen’in dinlemeye
takıldığına fazla tanık olmamıştık, böylece onların da takipte
olduğunu gördük.
3) Cemaat bugüne kadarki yasadışı dinlemelere alenen karşı
çıkmadı, hatta "önemli olan içerik" diyerek, "kamu yararı" gibi bir
gerekçeyle bunların meşrulaştırılmasını teşvik etti. Ama Gülen’in
telefon kayıtlarının ardından sosyal medyada ciddi bir kampanya
yürütmekten geri kalmadılar. Lakin şunu unutmamak lazım: Eğer bugün
kamuoyunda Gülen’in telefon konuşmalarının yasadışı yollarla
kaydedilip internet üzerinden yayınlanması bir infial yaratmıyorsa
bunda Gülen’in ve cemaatinin payı büyüktür.
4) Cemaat sözcüleri görüşmelerde herhangi bir suç unsuru
olmadığını söylüyorlar, haklı olabilirler. Ama bu kayıtlar bize en
azından;
a) Cemaat’in büyük burjuvaziyle çok yoğun ilişki içinde
olduğunu, hükümetle kavgaya rağmen bunların pek sarsılmadığını;
b) Cemaat’te Gülen’e sorulmadan önemli adımların
atılmadığını;
c) BDDK örneğinde olduğu gibi, sorun yaşandığında Cemaat’in
kolaylıkla bürokrasi içindeki bağlantılarını devreye
sokabildiğini;
d) Tam da basın ve ifade özgürlüğü konusunu öne çıkarttıkları
şu günlerde kendilerini eleştiren yazarları markaja almak için
medya patronlarıyla görüşmekten imtina etmediklerini gösterdi
TÜRKİYE GÜNDEMİNDE TEK MADDE VAR
Dün Başbakan Erdoğan Gülen cemaatini Selçuklu döneminin Hasan el
Sabbah liderliğindeki efsanevi topluluğu Haşhaşilere benzetti,
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yöneticileri de bir basın
toplantısıyla bu benzetmeyi eleştirip Cemaat’in, hükümetten gelen
"çete/örgüt" gibi suçlamalardan duyduğu rahatsızlığı dile
getirdiler.
Bu atışmalar bize sadece 13 Ocak’ın ne kadar kritik bir gün
olduğunu değil aynı zamanda Türkiye’de gündemin artık tamamen
Cemaat-hükümet çatışmasıyla şekillendiğini de gösteriyor. Eğer
Gülen’in telefon kayıtlarının yayınlanmasını, (savcı Zekeriya Öz
aleyhine yayınlar istisna) hükümetten gelen ilk ciddi misilleme
olarak kabul edersek savaşın aslında daha yeni başladığını
söyleyebiliriz.
Sonuç olarak, bu yazıyı da, 10 Ocak tarihli dördüncü hasar tespit
raporundaki cümlemizle bitirmekte hiçbir sakınca yok: Her an her
şey olabilir.