Ruşen Çakır yazdı: Paniğe gerek var!
Şık ve Şener tutuklandığında Paniğe gerek yok diyen Ekrem Dumanlı'ya yanıt veren Ruşen Çakır "Paniğe gerek var" yazdı.
GAZETECİLER.COM - Operasyon haberini duyunca “Gözünüz aydın” diyenlere neden şaşırmadığını köşesinde yorumlayan Habertürk yazarı Ruşen Çakır, "Bunda şaşacak bir şey yok. Eğer sicilinde, başkalarına zulmün ve onlara yaşattığı mağduriyetlerden zevk almanın örneklerinden bolca bulunan bir çevreye mensupsanız, bir gün siz mağdur olduğunuzda, sizden farklı olan herkesin bundan memnun olduğu sonucunu çıkarabilirsiniz." yazdı.
Çakır, Ahmet Şık ve Nedim Şener'in cemaat operasyonu sonrasında sergilediği farklı tavırları da köşesine taşıdı ve Şık ve Şener tutuklandığında Dumanlı'nın bırakın yargı işini yapsın dediğini anımsatıp, "meslektaşlarımızın gözaltına alınması karşısında “Bırakın yargı işini yapsın”dan ibaret bir tutum takınamayız. Zira dün, gerek demokrasi, gerekse basın özgürlüğü açısından kara bir gündü. Yani paniğe gerek var." yazdı.
İşte Ruşen Çakır'ın köşesinden çarpıcı bir bölüm:
NEDİM ŞENER VE AHMET’İN ŞIK DURUŞU
... Dün Nedim Şener, Twitter’da yorumsuz olarak sırasıyla Prof. Türkan Saylan, Ali Tatar ve yargı sürecinde hayatını kaybeden Ergenekon sanığı Kuddusi Okkır’ın fotoğraflarını paylaştı.
Onunla kader birliği etmiş olan Ahmet Şık ise sabah saatlerinde şu twit’i attı: “Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat’in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir.”
Ekrem Dumanlı dahil olmak üzere Cemaat’ten
birçok isim Ahmet’i bu tavrından dolayı takdir
etti. Örneğin Zaman Gazetesi Washington Temsilcisi Ali H.
Aslan şöyle yazdı: “Faşiste faşist dediğin için
teşekkürler Ahmet Şık. Ve lütfen hakkını helal et. Biz senin
özgürlüğüne böyle sahip çıkamamıştık.”
İTİRAF VE AHMET ŞIK'A ÖZÜR
GELMELİ
Burada bir hususun altını iyice çizmemiz gerekir: Gülen Cemaati’ni, kısa zaman önceki basın özgürlüğü ihlallerine “sessiz” kaldığı için eleştirmek doğru olmaz. Çünkü Cemaat, kuşkusuz hükümetin bilgi, onay ve teşvikiyle bu ihlallerin bizzat öznesi oldu. Dolayısıyla Cemaat’ten, hatta Fethullah Gülen’in bizzat kendisinden, “Biz senin özgürlüğüne böyle sahip çıkamamıştık” değil, öncelikle “Biz senin özgürlüğünü haksız yere elinden almıştık” şeklinde bir itiraf ve ardından özür vs. gelmesi gerekir.
Şu soru cevap bekliyor: Binlerce kadro yetiştirmiş olan Cemaat’ten neden kendisine zulmetmiş bir yapının hakkını bile çekinmeden savunabilen Ahmet Şık gibi bir kişi çıkmadı?
HER GAZETECİ GAZETECİ Mİ?
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı;
Ahmet, Nedim ve Soner Yalçın’ın gözaltına
alınmalarının akabinde şöyle yazmıştı:
“Bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil; her gazeteci
haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki
farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok.
Paniğe, hiç gerek yok. Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa
şeffaf toplum olmanın gereği, her şeyi ayan beyan göreceğiz. (...)
Başbakan, doğru söylüyor: ‘Bırakın yargı işini yapsın.’ (...) ‘Şu
suçludur, şu suçsuzdur’ demek biz gazetecilerin görevi
değil.”
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN KARA
BİR GÜNDÜ! PANİĞE GEREK VAR!
Kimin suçlu, kimin suçsuz olduğuna biz gazetecilerin karar vermeyeceği doğru, ancak meslektaşlarımızın gözaltına alınması karşısında “Bırakın yargı işini yapsın”dan ibaret bir tutum takınamayız. Zira dün, gerek demokrasi, gerekse basın özgürlüğü açısından kara bir gündü. Yani paniğe gerek var.
Gülen ve cemaati, Türkiye’nin bugün geldiği noktanın ve kendi başlarına gelenlerin birinci derecede sorumlusudur. Eğer temel hak ve özgürlüklerin, demokrasinin yerleşmesinde samimilerse öncelikle bu gerçekle yüzleşmeleri gerekiyor. Bu halleriyle kimin ne kadar demokrat ve özgürlükçü olduğuna karar vermeye kalkmaları inandırıcı olmuyor.