Ruşen Çakır A.A.'ya ve o gazetecilere çaktı!

Ruşen Çakır tarafını açıklayan Hasan Cemal'e köşesinden yanıt verdi, A.A.'ya ve Esad ile söyleşi yapan gazetecilere çaktı...

GAZETECİLER.COM - Ruşen Çakır, "Dün Milliyet'te Hasan Cemal'in Suriye krizinde tarafını ilan ettiğini görünce "artık déjà vu başlıklı bir yazı yazmak farz oldu" diye düşündüm" dedi ve ekledi "Madem herkes açıkça beyan etmeye başladı, ben de 2003'de olduğu gibi, 2012'de de tarafımı tarafsızlık olarak kayda geçiriyorum."

İşte Ruşen Çakır'ın Déjà vu başlığı ile kaleme aldığı o yazıdan çarpıcı bir bölüm:

"Hani öyle anlar vardır ki, sanki tıpatıp aynısını daha önce yaşamış olduğunuzu düşünür veya hissedersiniz; işte bu hali tanımlamak için dünya çapında yaygın olarak Fransızca bir kavram kullanılır: déjà vu.

ARTIK YAZMAK FARZ OLDU

Dün Milliyet'te Hasan Cemal'in Suriye krizinde tarafını ilan ettiğini görünce "artık déjà vu başlıklı bir yazı yazmak farz oldu" diye düşündüm. Çünkü içinden geçtiğimiz şu günler ABD'nin Irak işgali için hazırlık yaptığı 2003 yılının başlarını andırıyor.

A.A. HİÇ KUSURA BAKMASIN

O gün Saddam Hüseyin'in alaşağı edilmesinde Amerikan ordusuyla birlikte hareket etmemizi savunanların hemen hepsi (bunlardan biri maalesef Hasan Cemal'di) bugün de Beşşar Esad'ın (Türk Dil Kurumu ve Anadolu Ajansı kusura bakmasın, babası Hafız'a yıllar boyu Esad dedikten sonra, oğluna Esed demeyi doğru bulmuyorum) devrilmesi için Türkiye'nin daha aktif rol ve sorumluluklar üstlenmesinde ısrar ediyorlar. Tabii ki film birebir aynı değil.

Örneğin dünkü yazımda da vurguladığım gibi, Irak işgaline alenen karşı çıkan İslamcıların ciddi bir bölümü Suriye'ye dış müdahaleden yana. Bir diğer farksa, 2003'de AKP içinde çok hayati kafa karışıklıkları ve ayrışmalar varken bugün Suriye konusunda Başbakan Erdoğan'ın çizdiği rotanın dışına çıkan pek kimse görülmüyor. Son olarak, Irak konusundaki yoğun ve özgür tartışma ortamından bugün maalesef mahrumuz.

SAMİMİYET SORUNU VAR

Bu türden farklılıklara rağmen déjà vu'de ısrar etmemin en temel nedeni, müdahale yanlılarının bu pozisyonlarını "insani" gerekçelerle izah etmeye çalışmaları. Burada öncelikle bir samimiyet sorunu var. Örneğin Beşşar Esad, eşiyle birlikte kaç kez Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan ve eşlerine konuk oldu; kaç kez onları konuk etti? Bu ziyaretler sırasında "zalim" olmayan Esad, son bir yılda mı karakter değiştirdi? Kendisinden bu ziyaretler sırasında babasının imzasını taşıyan Hama katliamının hesabı hiç soruldu mu?

O SÖYLEŞİLERİ ARŞİVLERİNDEN SİLDİLER Mİ?

Bugün Esad aleyhine yazı yazma yarışına girmiş olan bazı meslektaşlarımız, Şam ya da İstanbul'da, onunla çektirdikleri samimi fotoğrafları ve kendisiyle yapmış oldukları "şike" söyleşileri arşivlerinden sildiler mi? İçlerinden herhangi biri, o "cicim ayları" sırasında Esad'a Hama katliamını sormuş mudur? Yine Beşşar Esad'ın Kürt sorununun çözümü için Türkiye'ye verdiği öğütler kaç gazetimizde manşet olmuştu, unuttuk mu? (...)

TARAF TUTMAMANIN ERDEMİ

Bu tür şeyleri yazıp söyleyenlerin, müdahale yanlıları tarafından "Esadcı" olarak damgalandığını biliyorum, tıpkı dün "Saddamcı" olarak suçlandığı gibi. Ama bunlar çok ucuz argümanlar. "Müdahaleye karşı çıkan Esad'la birlikte saf tutmuş olur" diyenler, önce kendilerinin kimlerle yanyana olduklarına baksalar iyi olur.

Hafız Esad'dan oldum olası hoşlanmamışımdır, diğer bir deyişle kendisini günahım kadar bile sevmedim, benim için o bir zalimdir. Oğluna da hiç güvenmedim, ona biçilen "reformcu" imajına da inanmadım; AKP hükümeti döneminde Esad ve Baas rejimiyle geliştirilen aşırı samimi ilişkiler, ortak kabine toplantıları, "Şamgen" filan da beni hiç heyecanlandırmadı.

Öte yandan Esad'ın müdahaleyi engellemek, en azından geciktirmek için verdiği veya verir gibi yaptığı sözlere de inanmıyorum. Ve onun zalim rejiminin bir an önce yıkılmasını, Suriye'nin özgür, demokratik bir ülke olmasını diliyorum.

SURİYE'YE DIŞARIDAN MÜDAHALEYE KARŞIYIM

Bütün bunlara rağmen Suriye'ye dışardan bir askeri müdahaleye, hele Türkiye'nin böylesi bir müdahaleye aktif bir şekilde dahil olmasına karşı çıkıyorum. Çünkü bu tür müdahalelerin dü Irak'ı olduğu gibi bugün de Suriye'yi özgürleştirip demokratikleştireciğini düşünmüyorum; kaldı ki güç odaklarının böyle bir derdi olduğu da söylenemez.

Madem herkes açıkça beyan etmeye başladı, ben de 2003'de olduğu gibi, 2012'de de tarafımı tarafsızlık olarak kayda geçiriyorum.