Ruhat Mengi'ye hak vermenin dayanılmaz ağırlığı...
Bazen öyle şeyler yazıyor ki Ruhat Hanım, beyin arşivimizde kendisine ait mini odaları kapatıp öyle okuyoruz...
ADNAN BERK
OKAN
Rüyamda; tanımadığım, hayatımda bir kere bile görmediğim biri (insan beyni rüyalarda suret yaratmakta Tanrılaşır): "Ruhat Mengi'yi savunacak, yazdıklarına hak verecek bir makale yazacaksın" dese kâbus gördüğümü sanıp uyandırması için Allah'a dua ederim...
Ama bazen öyle şeyler yazıyor ki Ruhat Hanım, beyin arşivimde kendisine ait mini odaları kapatıp öyle okuyorum...
Olur a olumsuz etkilenir de okumaktan vazgeçerim diye...
Öylesine müthiş..
Öylesine harika!..
Her satırının altına imzamı koyacağım kadar adil, vicdanlı, doğru ve tutarlı...
Dünkü VATAN'da, başlığı altında yayımlanan makalesinde yeni çıkarılan ve Cumhurbaşkanı tarafından da aceleyle imzalanan yasaya öyle haklı, öyle yerinde itirazları var ki; insan "helâl olsun" demeden edemiyor...
En azından ben kendi adıma, "helâl olsun Ruhat Hanım" diyorum...
Mükemmel...
Örnek mi?..
Meselâ, Necmettin Erbakan için "kişiye özel af" çıkarılması...
Hoca'yı sevebilirsiniz...
Hoca'ya saygı duyabilirsiniz..
Hatta yargıda haksızlığa uğradığına bile inanabilirsiniz ki ben şahsen Hoca'nın başına gelenlere çok üzüldüm, halen de üzülüyorum...
Ama...
Hiçbir şey, hukukun itibarsızlaştırılması kadar üzemez beni...
Kim ne derse desin Erbakan'ı "borçtan kurtarmak" için çıkarılan özel kanun evrensel hukuk kurallarını ezip geçiyor...
Kanunların, "eşitlik" ilkesine aykırı...
Eski yapısındaki Anayasa Mahkemesi bu yasayı hemen bozardı...
Bugünkü yapı iptal başvurusunu tabii ki geri çevirecektir...
İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde oğullarından Ömer İnönü otomobiliyle çarptığı bir kişinin (Mustafa Kayalıbal) ölümüne sebep olmuştu (Başbakan'ımızın büyük oğlu Burak Erdoğan da ünlü sanatçımız Sevim Tanürek'e çarpmış ve Tanürek yaşamını yitirmişti) da hapse girmesin diye meclis özel kanun çıkarmıştı...
Ve tabii ki o hukuk ayıbı asla unutulmadı...
Ve sanırım Meclisin Erbakan için çıkardığı bu "Kişiye özel af" yasası ayıbı da sonsuza kadar unutulmayacak...
Ve...
Sadece Avrupa değil, dünya çapında güzellikte ve ihtişamda inşa edilen Adalet Saraylarımız...
Gerçekten birer saray görünümünde...
Eskiden de isimleri "saray"dı ama Besim Tibuk o saraylar(!) için "içlerini bok götüren saray" derdi pisliklerini, bakımsızlıklarını anlatabilmek amacıyla...
Bugünkü adalet saraylarının içleri dışları tertemiz ama odalarında baştan aşağı adaletsizlik var, vicdanlar kirli...
Ya da Ruhat Hanım'ın dediği gibi:
"İçinde 'adalet olmayan' sarayla gurur duyulabilir mi?"
Demokrasimize bela olacak olan yeni STK
İşte buyurun yeni STK...
Silivri Toplama Kampı yani...
Her duruşmaya kendi ayakları ile gelen, medyada "haklarında yakalama emri çıkarıldı" diye haber yapıldığında polise gidip bizzat teslim olan 65 yaş üstü eski paşaları "tecavüz suçlusu" gibi (ki tecavüz suçlularına bile öylesine kaba davranılmıyor) "buradan çıkış yok, kapılar kapandı, tutuklanacaksınız" diyerek cezaevine göndermek, 30 yıllık Diktatör Mübarek'in yargıçlarının bile aklına gelmemişti...
"Gelmemişti" çünkü Mübarek dahi hukuku böylesine çiğneyecek kadar sıradanlaşmamıştı...
Amman haaa!..
Sakın ola "sen de mi darbecilerden yanasın?" diye düşünmeyin.
Artık hatırlatmaktan bıktım...
Yine de arşivde bulunsun da yarın bir gün üstüme çamur atmak isteyenlere gösteririm diye bir kez daha belirteyim...
Bendeniz "darbe girişimi"nden de "fiili darbe yapmış" askerden de nefret ederim...
Ama bu benim kişisel duygum...
Kabul edelim ki genel ve normal bir insan vicdanı da "Balyoz" adı verilen davada "tutuklu" yargılananların; "işte 27 Mayıs, işte 12 Mart, işte 12 Eylül" denilerek çoook eski ve hemen hepsi hakkın rahmetine kavuşmuş eski "darbeci askerler" üzerinden "suçlu" ilân edilmelerini asla kabul edemez.
Yargımızdaki kokuşmuşluğu kabul ediyorum...
Ama...
Darbe girişiminin abartıldığı gibi olmadığını, daha doğrusu "girişim" değil, "düşünce jimnastiği" olduğunu düşünüyorum...
Yargıda ise kokunun henüz ayağa kadar geldiğini zannetmiyorum...
Koku şimdilik balığın başında...
Yani yargı, bazı meslektaşlarımızın iddia ettikleri kadar saçma sapan delillerle bu yargılamaları yapıyor olamaz...
Mutlaka ellerinde kendilerini ikna eden deliller var...
Ama...
Bir de gerçek var...
Yahu bu insanlar (tabii ki askerler) gece bekçsisine bile itiraz etmeyip onlara kendilerini teslim edecek kadar saygılılar yargıya...
Az önce dediğim gibi, haklarında "yakalama emri" çıkarıldığını TV haberlerinde dinleseler gidip kendileri teslim oluyor...
İşte İsviçre'de öğrenip uçağa atlayan ve teslim olmaya koşan Albay...
Nitekim bırakmadılar ki kendi gidip teslim olsun...
Havaalanından alıp götürdüler...
Ne ayıp!..
İşte Çetin Doğan...
70 yaşında...
"Ne hastaneye yatarım, ne itiraz ederim, gider aslan gibi yatarım" diyor...
Ve tabii yargı bu tavır alış karşısında itibarsızlaşıyor...
Sevimsizleşiyor...
Vicdanlı milyonlar, Allah korkusu yaşayan mütedeyyin Müslümanlar bu yaşlı insanlara yapılan yargı zulmüne üzülüyorlar...
Nereden mi biliyorum?..
Gidin bir cami önüne durun ve namazdan çıkan o insanlara sorun...
Ama doğru soru sorun..
Bakalım ne cevap alacaksınız...
Yargı en büyük kötülüğü Ak Parti Hükümeti ve Başbakan Erdoğan'a yapıyor...
Ve işin fenası bu tutuklamalar konusunda toplumda ortak bir kanaat oluştu.
İslâmcılar tutuklamalara destek verirken, Laikler tutuklamalara karşı...
En son gördük...
Ak Parti'yi her konuda eleştiren Numan Kurtulmuş tutuklamalara destek verdi...
Tıpkı Abdurrahman Dilipak'ın olaya hukuk değil, geçmişte kendi yaşadıklarının intikamının alınması açısından bakışı gibi...
Bunun revanş olmadığına dikkat çeken Dilipak'ın tutuklu yargılananlar için kullandığı "aşağılayıcı" ifadeler ne yazık ki rövanş gibi insanlık dışı bir duygunun etkisi altında kaldıklarının kanıtıydı...
Sanırsınız ki Dilipak'ı tutuklayan Faşist kafalar şu anda darbe girişiminden tutuklu yargılanan subaylarmış gibi...
Hâsılı...
Askeri darbelere, muhtıralara olan düşkünlüğünü hep eleştirdiğim, kökten laikçi anlayışıyla mücadele ettiğim, "demokrasisiz bir cumhuriyet" özlemini her daim kınadığım Ruhat Mengi'nin dünkü yazısının altına imzamı atarım...
Subay; polis + astsubay çatışmasına dikat!..
Paşaları (subayları) ihbar edenlerin içinde tek bir subay yok...
Ya?..
İhbarcıların hepsi astsubay?..
Ve medyanın bir bölümü sürekli olarak bu astsubay kimliklerine vurgu yapıyor...
Uzun yıllardır subay - astsubay arasında bir çatıştırma hazırlığı var...
Subay - Astsubay arasındaki ekonomik farklılıklar, OYAK'ın astsubaylara kazık attığı iddiaları, ezildiklerine dair söylentilerle astsubayları subaylara düşman ettiler...
Böylece subaylarla ilgili "doğru ya da yanlış" bütün istihbaratları astubaylardan alıyorlar...
Daha önce birkaç kere yazdım, bana kırılacağını bile bile bir kez daha hatırlatayım...
Bu konuda da en çok Umur Talu'yu, temiz oluşunu, adalet duygusundaki yüceliği değerlendirdiler...
Şimdi sırada polisler var...
Çok yakın bir zamanda ülkemizin silahlanmış üç meslek gurubu (Polis + Astsubay; Subay kavgası) birbirlerine girerse hiç şaşırmayacağım...
Allah sonumuzu hayretsin...
Amin...
adnanberkokan@gmail.com
Rüyamda; tanımadığım, hayatımda bir kere bile görmediğim biri (insan beyni rüyalarda suret yaratmakta Tanrılaşır): "Ruhat Mengi'yi savunacak, yazdıklarına hak verecek bir makale yazacaksın" dese kâbus gördüğümü sanıp uyandırması için Allah'a dua ederim...
Ama bazen öyle şeyler yazıyor ki Ruhat Hanım, beyin arşivimde kendisine ait mini odaları kapatıp öyle okuyorum...
Olur a olumsuz etkilenir de okumaktan vazgeçerim diye...
Öylesine müthiş..
Öylesine harika!..
Her satırının altına imzamı koyacağım kadar adil, vicdanlı, doğru ve tutarlı...
Dünkü VATAN'da, başlığı altında yayımlanan makalesinde yeni çıkarılan ve Cumhurbaşkanı tarafından da aceleyle imzalanan yasaya öyle haklı, öyle yerinde itirazları var ki; insan "helâl olsun" demeden edemiyor...
En azından ben kendi adıma, "helâl olsun Ruhat Hanım" diyorum...
Mükemmel...
Örnek mi?..
Meselâ, Necmettin Erbakan için "kişiye özel af" çıkarılması...
Hoca'yı sevebilirsiniz...
Hoca'ya saygı duyabilirsiniz..
Hatta yargıda haksızlığa uğradığına bile inanabilirsiniz ki ben şahsen Hoca'nın başına gelenlere çok üzüldüm, halen de üzülüyorum...
Ama...
Hiçbir şey, hukukun itibarsızlaştırılması kadar üzemez beni...
Kim ne derse desin Erbakan'ı "borçtan kurtarmak" için çıkarılan özel kanun evrensel hukuk kurallarını ezip geçiyor...
Kanunların, "eşitlik" ilkesine aykırı...
Eski yapısındaki Anayasa Mahkemesi bu yasayı hemen bozardı...
Bugünkü yapı iptal başvurusunu tabii ki geri çevirecektir...
İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde oğullarından Ömer İnönü otomobiliyle çarptığı bir kişinin (Mustafa Kayalıbal) ölümüne sebep olmuştu (Başbakan'ımızın büyük oğlu Burak Erdoğan da ünlü sanatçımız Sevim Tanürek'e çarpmış ve Tanürek yaşamını yitirmişti) da hapse girmesin diye meclis özel kanun çıkarmıştı...
Ve tabii ki o hukuk ayıbı asla unutulmadı...
Ve sanırım Meclisin Erbakan için çıkardığı bu "Kişiye özel af" yasası ayıbı da sonsuza kadar unutulmayacak...
Ve...
Sadece Avrupa değil, dünya çapında güzellikte ve ihtişamda inşa edilen Adalet Saraylarımız...
Gerçekten birer saray görünümünde...
Eskiden de isimleri "saray"dı ama Besim Tibuk o saraylar(!) için "içlerini bok götüren saray" derdi pisliklerini, bakımsızlıklarını anlatabilmek amacıyla...
Bugünkü adalet saraylarının içleri dışları tertemiz ama odalarında baştan aşağı adaletsizlik var, vicdanlar kirli...
Ya da Ruhat Hanım'ın dediği gibi:
"İçinde 'adalet olmayan' sarayla gurur duyulabilir mi?"
Demokrasimize bela olacak olan yeni STK
İşte buyurun yeni STK...
Silivri Toplama Kampı yani...
Her duruşmaya kendi ayakları ile gelen, medyada "haklarında yakalama emri çıkarıldı" diye haber yapıldığında polise gidip bizzat teslim olan 65 yaş üstü eski paşaları "tecavüz suçlusu" gibi (ki tecavüz suçlularına bile öylesine kaba davranılmıyor) "buradan çıkış yok, kapılar kapandı, tutuklanacaksınız" diyerek cezaevine göndermek, 30 yıllık Diktatör Mübarek'in yargıçlarının bile aklına gelmemişti...
"Gelmemişti" çünkü Mübarek dahi hukuku böylesine çiğneyecek kadar sıradanlaşmamıştı...
Amman haaa!..
Sakın ola "sen de mi darbecilerden yanasın?" diye düşünmeyin.
Artık hatırlatmaktan bıktım...
Yine de arşivde bulunsun da yarın bir gün üstüme çamur atmak isteyenlere gösteririm diye bir kez daha belirteyim...
Bendeniz "darbe girişimi"nden de "fiili darbe yapmış" askerden de nefret ederim...
Ama bu benim kişisel duygum...
Kabul edelim ki genel ve normal bir insan vicdanı da "Balyoz" adı verilen davada "tutuklu" yargılananların; "işte 27 Mayıs, işte 12 Mart, işte 12 Eylül" denilerek çoook eski ve hemen hepsi hakkın rahmetine kavuşmuş eski "darbeci askerler" üzerinden "suçlu" ilân edilmelerini asla kabul edemez.
Yargımızdaki kokuşmuşluğu kabul ediyorum...
Ama...
Darbe girişiminin abartıldığı gibi olmadığını, daha doğrusu "girişim" değil, "düşünce jimnastiği" olduğunu düşünüyorum...
Yargıda ise kokunun henüz ayağa kadar geldiğini zannetmiyorum...
Koku şimdilik balığın başında...
Yani yargı, bazı meslektaşlarımızın iddia ettikleri kadar saçma sapan delillerle bu yargılamaları yapıyor olamaz...
Mutlaka ellerinde kendilerini ikna eden deliller var...
Ama...
Bir de gerçek var...
Yahu bu insanlar (tabii ki askerler) gece bekçsisine bile itiraz etmeyip onlara kendilerini teslim edecek kadar saygılılar yargıya...
Az önce dediğim gibi, haklarında "yakalama emri" çıkarıldığını TV haberlerinde dinleseler gidip kendileri teslim oluyor...
İşte İsviçre'de öğrenip uçağa atlayan ve teslim olmaya koşan Albay...
Nitekim bırakmadılar ki kendi gidip teslim olsun...
Havaalanından alıp götürdüler...
Ne ayıp!..
İşte Çetin Doğan...
70 yaşında...
"Ne hastaneye yatarım, ne itiraz ederim, gider aslan gibi yatarım" diyor...
Ve tabii yargı bu tavır alış karşısında itibarsızlaşıyor...
Sevimsizleşiyor...
Vicdanlı milyonlar, Allah korkusu yaşayan mütedeyyin Müslümanlar bu yaşlı insanlara yapılan yargı zulmüne üzülüyorlar...
Nereden mi biliyorum?..
Gidin bir cami önüne durun ve namazdan çıkan o insanlara sorun...
Ama doğru soru sorun..
Bakalım ne cevap alacaksınız...
Yargı en büyük kötülüğü Ak Parti Hükümeti ve Başbakan Erdoğan'a yapıyor...
Ve işin fenası bu tutuklamalar konusunda toplumda ortak bir kanaat oluştu.
İslâmcılar tutuklamalara destek verirken, Laikler tutuklamalara karşı...
En son gördük...
Ak Parti'yi her konuda eleştiren Numan Kurtulmuş tutuklamalara destek verdi...
Tıpkı Abdurrahman Dilipak'ın olaya hukuk değil, geçmişte kendi yaşadıklarının intikamının alınması açısından bakışı gibi...
Bunun revanş olmadığına dikkat çeken Dilipak'ın tutuklu yargılananlar için kullandığı "aşağılayıcı" ifadeler ne yazık ki rövanş gibi insanlık dışı bir duygunun etkisi altında kaldıklarının kanıtıydı...
Sanırsınız ki Dilipak'ı tutuklayan Faşist kafalar şu anda darbe girişiminden tutuklu yargılanan subaylarmış gibi...
Hâsılı...
Askeri darbelere, muhtıralara olan düşkünlüğünü hep eleştirdiğim, kökten laikçi anlayışıyla mücadele ettiğim, "demokrasisiz bir cumhuriyet" özlemini her daim kınadığım Ruhat Mengi'nin dünkü yazısının altına imzamı atarım...
Subay; polis + astsubay çatışmasına dikat!..
Paşaları (subayları) ihbar edenlerin içinde tek bir subay yok...
Ya?..
İhbarcıların hepsi astsubay?..
Ve medyanın bir bölümü sürekli olarak bu astsubay kimliklerine vurgu yapıyor...
Uzun yıllardır subay - astsubay arasında bir çatıştırma hazırlığı var...
Subay - Astsubay arasındaki ekonomik farklılıklar, OYAK'ın astsubaylara kazık attığı iddiaları, ezildiklerine dair söylentilerle astsubayları subaylara düşman ettiler...
Böylece subaylarla ilgili "doğru ya da yanlış" bütün istihbaratları astubaylardan alıyorlar...
Daha önce birkaç kere yazdım, bana kırılacağını bile bile bir kez daha hatırlatayım...
Bu konuda da en çok Umur Talu'yu, temiz oluşunu, adalet duygusundaki yüceliği değerlendirdiler...
Şimdi sırada polisler var...
Çok yakın bir zamanda ülkemizin silahlanmış üç meslek gurubu (Polis + Astsubay; Subay kavgası) birbirlerine girerse hiç şaşırmayacağım...
Allah sonumuzu hayretsin...
Amin...
adnanberkokan@gmail.com