Ruhat Mengi Tansu Çiller'e niçin öfkelendi?

Ruhat Mengi’nin eski başbakanlardan Tansu Çiller’i hiç sevmediği (hatta nefret ettiği) bilinen bir gerçek…

ADNAN BERK OKAN

Köşe yazarlarımızın kimileri yüreklerimizdeki “insanî” duyguyu yücelteceklerine;  acımasızlığı, duyarsızlığı, idraksizliği, kini, şiddeti, nefreti, öfkeyi körüklüyor…
Neden mi böyle bir giriş yaptım?..
Sonra söylerim...
Önce Ruhat Mengi’ye ilişkin bazı bilgi notları sunayım...

Ruhat Mengi aileden "sağcı"dır...
Babası (merhum) Mehmet Ünaldı yıllarca DP ve AP’de milletvekilliği (ayrıca senatörlük) yaptı...
Dini inançları sağlam, ibadetlerini aksatmayan tipik bir Anadolu Türk Müslümanıydı rahmetli...

Peki...
Kızı Ruhat Mengi nasıl biri?..
"Kişilik Analizi" yapacak değilim ama...
Belli ki ne DP’nin ilkelerinden haberi var Ruhat Hanım’ın, ne de AP’nin ilkelerinden…
Hele DP - AP'nin devamı niteliğindeki DYP’nin programını ise hiç okumamış bile…
Okusaydı adını andığım bu üç partinin de temel felsefelerinin Demokratik Laiklik ve Liberal Kapitalizm (özel sektör ağırlıklı piyasa ekonomisi) olduğunu bilirdi…
Okusaydı adını andığım bu üç partinin de “Cumhuriyetçi Laik” parti sınıfına alsa sokulamayacaklarını görürdü…

Amman haaa!..
Yanlış anlamayın lütfen...
“Ak Parti tam da geçmişte kalan üç iktidar partisinin aynısı, devamı, mirasçısı” demiyorum…
Dersem dilim tutulur…
DP ve AP'ye karşı "haksızlık" etmiş olurum...
Ama...
Mevcut siyasi partiler arasında, geçmişte kalan üç siyasi partinin “benzer tek temsilcisi Ak Parti’dir” demem de yanlış olmaz…
Benzerliği; Demokratik Laikliği ve Liberal Kapitalizme bağlılığıdır…
Ayrıldığı en derin bölge ise, “dinle siyaseti onlardan çok daha fazla iç içe geçirme" hatasıdır…

Ruha Mengi
’nin son 14 yıldır savunduğu laiklik, demokratik laiklik değil, Atatürk’ün ölümünden sonra CHP’nin uygulamaya koyduğu Jakoben laikliktir…
Atatürk, dinin devlet yönetimi üstündeki rolünü kaldırmak istemişti sadece…
Ölümünden sonraki CHP ise dinin içeriğini değiştirmek için çabaladı…
Dine ve ibadete yönelik bazı yasaklar getirdi…
Ruhat Mengi’nin son 14 yıldır savunduğu laiklik işte o İnönü CHP'si Laikliğidir…
Hâsılı...
Ruhat Mengi, merhum Celâl Bayar ve Adnan Menderes'in demokratik laikliğini benimseyen rahmetli babasının siyasi fikirlerine pek de saygı duymadığı bir gençlik yaşamış olmalı

Ruhat Mengi niçin Çiller’e karşı öfkeli?

Şimdi de işin siyasi yanına geleyim…
Ruhat Mengi’nin eski başbakanlardan Tansu Çiller’i hiç sevmediği (hatta nefret ettiği) bilinen bir gerçek…
O sevgisizliğin temelinde biraz kadınsı kıskançlık yatıyor gibi görünse de…
Bu arada en temel farklılığın "Laiklik" konusunda olduğunu iddia edenler çıkacaksa da (Çiller demokratik laik düşünceyi savunuyordu kendisinden önceki büyükleri gibi, Ruhat Mengi ise son 14 yıldır, Jakoben Laiklik yandaşı gösterdi kendini)...
Asıl sebep tamamen "ekonomik çıkarlarla" ilgilidir...
Nasıl mı?..
Azzzz sonraaa!..

Mengi
'nin "Çiller Nefreti", 14 yıl önce kurulan Refah Parti - DYP koalisyonuyla başladı...
Çiller,
Laisizmin yeniden tanımlanarak, Mustafa Kemal Atatürk döneminde olduğu gibi yaşanmasını istiyor gibi yapıyordu...
Mengi
ise askerlerle kurduğu yakınlığın da etkisiyle, Jakoben İnönü Laikliğinden yana gibiydi...
Ama dedim ya...
Bütün bunlar kamuoyuna yansıyan renklerdi sadece...
Yani...
Mengi, Çiller'e duyduğu nefreti, laikliğin arkasına gizliyordu...
Asıl nefret etme nedeni ekonomik çıkarlarının harap olma tehlikesiydi...
Çiller
de iktidar ortağı olabilmek, Yüce Divan'dan yırtmak için demokratik laisizmden yanaymış havalarına giriyordu...

O halde daha açayım...
Refahyol Hükümeti
(RP kanadın) sosyolojik ve politik bütün hatalarına rağmen doğru işler de (Yine RP kanadı çalışıyordu. DYP ise iş yapmak değil sadece Hazine ve Ulaştırma Bakanlıklarını elden kaçırmama derdindeydi) yapıyordu…
O yaptığı doğru işler o günlerde medyanın % 85’ini kontrolü altında bulunduran Kartel Medyası’nın (Doğan – Bilgin ikilisi) işine gelmiyordu…
Örneğin kamu mevduatının bir havuzda ve bir kamu bankasında toplanması (Başbakan Erbakan'ın yıllar süren rüyasıydı)…
Yine örneğin, medya patronlarının kamu ihallerine girmelerini yasaklayan yasal düzenleme (Bu konuda da başı RP Manisa Milletvekili Bülent Arıç çekiyordu)...
Bu iki karar ve uygulaması bile, Devlet hazinesinden geçinmeye alışmış ( ya da alıştırılmış) medya patronlarının yıllık milyar dolara yakın kârdan zarar etmelerine sebep olacaktı...
Bu kararlar, kendisi de bankalar sahibi olan Aydın Doğan’ı çok rahatsız etmişti…
Bir başka bankanın sahibi olan Dinç Bilgin’in (Ruhat’ın patronu) öfkelenmesine sebep olmuştu…
O kadarla kalsa iyi…

Aydın Doğan ve Dinç Bilgin’in elektrik dağıtım ihalelerini kapma arzularının önüne set çekmişti Refahyol Hükümeti
Bilhassa hükümetin RP kanadı, Türkiye’nin tamamını isteyen medya patronlarına daha fazla “yağmalama izni” vermiyordu…
Çiller bile sonunda bıkmış, medya patronlarının taleplerini anlatmak için şöyle diyordu:
“Ne verseniz bir türlü karınları doymayan aslanlara benziyorlar… Şimdi de bizden bütün Türkiye’yi istiyorlar…”

İşte o günlerde kartel medyasında bir anda “Şeriatçı” avı başlıyordu…
Gazetelerin birinci sayfalarıyla, ekranlarda “şeriatçı”(!)dan geçilmiyordu…
İşin ilginci, bu şeriatçılar(!) zina halinde yakalanıyorlardı polis tarafından…
Ve eş zamanlı olarak “Laik devlet tehlikede!” çığlıkları yükseliyordu köşelerden…
O köşelerden birinin sahibi de SABAH yazarlarından Ruhat Mengi idi…
Peki ne oluyordu medyada?..
Gayet basitti...
Medya patronları, mamalarını kesen hükümeti (RP kanadını) istemiyordu...
"Bunlar bizim yemlerimizi vermiyor" diyecek halleri yoktu ya...
Sağcı iktidarları "al aşağı" eden klâsik oyun devreye sokulmuştu...
Bir türlü gözleri doymayan kartel medyası patronları sadece 5 general ile birlikte  “konfeksiyon kışkırtma” projesini yürürlüğe koyuyorlardı…

Ve başardılar...
İçli - dışlı oldukları ve bir çoğunun çocuğuna yurt dışında okumaları için "burs"(!) verdikleri kimi paşaların yardımıyla Refahyol Hükümeti'ni yıktılar...
Yerine kendi hükümetlerini kurdurdular...
Nitekim Demirel - Medya – TSK ortaklığıyla düşürülen Refahyol’un yerine kurdurulan Anasol Hükümeti bütün elektrik dağıtım şirketlerini medya patronlarına (Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Erol Aksoy, Mehmet Emin Karamehmet, Enver Ören) verdi…
Neyse…
Daha fazla “siyaset” yapıp da amacımı araçlarımla kirletmeyeyim…


Çiller başarılı değildi ama Bit Pazarına da düşmedi…

Peki…
Tansu Çiller çok mu başarılıydı ülke yönetiminde?..
Hayır…
Gözle görülecek, elle tutulacak tek başarısı yoktu ama…
Çok büyük bir "siyasi fedakârlık" yapmış; 4 Nisan 1994 tarihinde alıp, 5 Nisan günü koalisyon ortağı SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ile açıkladığı ekonomi kararlarıyla Türk ekonomisini uçurumun kenarından döndürmüştü…
Bizim halkımız ne yazık ki ilk acı ilâcı içiren, ilk aşıyı vurup canını yakan doktoru hiç sevmez…
O, kendisini sağlıklı bir şekilde taburcu eden doktora âşık olur…

Bu sefer de o kural değişmedi...
14 Nisan 2001 “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programını uygulamaya koyan ama hastayı taburcu etme şerefini Erdoğan’ın başkanlığındaki Ak Parti Hükümeti’ne bırakan Ecevit ve operasyon arkadaşlarından (Bahçeli – Yılmaz) nefret etti...
Aynı ekonomi programını uygulayan ve başarıyı (haklı olarak) sahiplenen Erdoğan’a ise “hayranlık” duydu…

Ruhat Mengi her iki krizde hangi konumdaydı?..
4 Nisan
kararlarından canı yananların medyasındaydı…
Ve 28 Şubat’ta da keza maması kesilenlerin medyasında…
14 Nisan 2001 kararları alındığında ise mevcut hükümetin yanında hatta yanı başındaydı…
Kemal Derviş için övgüler düzüyordu…

Ve derken...
Hiç anlayıp dinlemeden Derviş gitti, hükümet erken seçim kararı aldı…
3 Kasım 2002 seçimlerinde sadece % 36 oy alan Ak Parti tek başına iktidar oldu…
Oldu ama o da nesi?..
Başbakan’ın eşinin başı örtülüydü (Abdullah Gül’ün eşi)…
Potansiyel Başbakan’ın (Erdoğan) eşi de başını örtüyordu…
Meclis Başkanı’nın (Bülent Arınç) başı örtülüydü…
Ne oluyordu yaaa!..
Bütün bunlar Ruhat Mengi’nin nefret ettiği(!) şeylerdi (Laf aramızda asıl korkusu, RP döneminin ekonomi politikalarının uygulanacağı, patronunun devleti ütmesine izin verilmeyeceği korkusu idi)…
Diyeceksiniz ki: “Ak Parti Hükümeti, devir aldığı ekonomi programını aynen ve hatta büyük bir disiplinle devam ettirdi, daha ne istiyorlardı?”
Söyleyeyim...

Ak Parti Hükümeti, Kemal
Derviş’in uygulamaya koyduğu ekonomi programını aynen uyguluyordu ancak…
Çöküp gitmiş eski hükümetin (DSP – MHP – ANAP) Aydın Bey’e yaptığı kolaylıklar, kıyakçılıklar tarihe karışmıştı artık…
Yani...
Ruhat Mengi'nin aklına gelen, başlaına gelmişti...
Başbakanları evinde kot pantolonla ve elleri cebinde karşılayan, her istediğinde görüşen ama Başbakan görüşmek istediğinde ileri bir tarihe randevu veren Aydın Doğan, yeni Başbakan Erdoğan’la bırakın yüz yüze görüşmeyi telefonda sesini bile duyamıyordu (bu kadar uzun cümle kurup sizi nefessiz bıraktığım için affola)…
Ve en fenası…
Aydın Doğan Gurubu, Türkiye tarihinin en büyük ölçekli vergi kaçakçılığı ve vergi cezası ile tecziye edilmişti…
Yani…
Medyasıyla devleşen Aydın Doğan, medyası yüzünden cüceleşmek üzereydi…

Ruhat Mengi
onun içindir ki birden babasının partisinin devamı niteliğindeki Ak
Parti
'ye muhalif oldu?..
Onun içindir ki CHP’den yana geçti…
Onun içindir ki bir zamanlar hakaret ettiği bir yazarın hayali senaryosuna  sarıldı…
(O yazının amacı Çiller'in yolunu kesmektir. Nitekim Tansu Hanım, makalede iddia edilen, "Erdoğan'a sen Cumhurbaşkanı ol, ben Ak Parti'nin başına geçip Başbakan olayım" şeklinde bir konuşma asla olmadığını, yazarı hakkında manevi tazminat davası açacağını açıkladı)
Ve...
20.12.2010 tarihli  başlığı altında yayımlanan makaleyi yazdı...
Ancak...
Biliniz ki korkusu Çiller değil aslında…
Çiller’in DP’nin başına geçmesi durumunda CHP ve MHP’ye kaçmış merkez oyları alacağından korkuyor O…
MHP’yi barajın altına iterken, CHP’yi yeniden % 20’lere çekerek olası bir iktidar ortaklığı ihtimalini yok etmesi kuşkusu, Çiller'e olan nefretini körüklüyor…
Yani…
Ruhat Hanım gazetecilik peşinde değil…
Siyaset mühendisliği yapıyor…
Onun için okurlarının yüreklerindeki “insanî” duyguyu yücelteceğine; acımasızlığı, duyarsızlığı, idraksizliği, kini, şiddeti, nefreti, öfkeyi körüklüyor…

adnanberkokan@gmail.com