Riyakârlık diz boyu...

Fazıl Say ve Memet Ali Alabora çarmıha gerilirken çivicileri yuhalayıp iki sanatçıyı sahiplenenler…

ADNAN BERK OKAN

Hani ekonomiyle ilgili söylenir ya genelde...

“Sürdürülebilir büyüme” falan denir...

Medyada da bu gerginlik “sürdürülebilir” değil…

Bu kavga dövüş…

Bu amigoluk da “sürdürülebilir” değil…

Bunu gazeteciler.com’da yıllardır yazıyorum…

Ve fakat…

Pek âlâ hem kavga hem de amigoluk devam ediyor…

Ama…

Daha önceleri birkaç meslektaşım destek verirdi bu konuya ilişkin yazdıklarıma…

Şimdi sayıları giderek artıyor…

İki tarafta da aklı başında, gerçekten “Akil” olanlar kendi mahallelerinin “Bıçkınlarını” da eleştirmeye, “efendi olun” demeye başladılar…

Medyamızda yaşananlar; Pompei’nin Son Günleri’nin, “Türk Medyasının Son Günleri” versiyonu sanki…

Hani kavgalar da değecek konularda olsa; amenna ve saddaknâ…

“Helal olsun” bile diyeceğim…

Ama değil…


*   *   *

Fındıkkabuğunu doldurmayacak konularda kavga ediyorlar…

Bir tek karşılıklı olarak analarına avratlarına sövmedikleri kalıyor…

Hakaretlerin bini bir para…   

 

Tam Aziz Nesin'lik... 

Ak Parti eski milletvekillerinden Fevzi İşbaşaran’ın başına gelenleri biliyorsunuzdur…

Sosyal medyada Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla tutuklandı…

Türkiye yargı tarihinde “Hakaret” ettiği suçlamasıyla tutuklanan ilk kişi İşbaşaran…

İşin ilginci…

Yavuz Bingöl’ü, linç edenler, İşbaşaran’ın “Hakaret” suçu işlediği iddiasıyla tutuklanmasına isyan ediyor…

Yavuz’a yapılanın asıl “Linç” olduğunu savunanlar ise, İşbaşaran’ın tutuklanmasına“Oh olsun” diyorlar…

Tam bir riyakârlık yani…

Ve en fenası da ne biliyor musunuz?..

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu yumruklayacak kadar yakınına yaklaşan saldırgan “Tutuksuz”…

Erdoğan’a sosyal medyada hakaret ettiği iddia edilen eski Ak Parti milletvekili hapiste…

Yani...

Bu ülkede sözle saldırı, cana kast etmekten daha büyük suç...

Hay böyle adaletin de yargının da medyanın da…

Aziz Nesin yaşasaydı da görseydi...

Eminim her gün; medyadaki rezaletleri anlatan  bir kitap yazardı... 

Küfürleri kabadayı kavgalarında duyamazsınız…

Telefonda işitseniz; sadece kimyanız değil, fiziğiniz de bozulur edebiyatınız da…

Adam bildiğiniz zalim…

Hem de en acımasızından…

Bir sanatçının geçmişini katlediyor…

Hem de işkence çektirerek…

Ama…

Ertesi gün köşesinde ağlıyor:

“Yetişin komşular linç ediliyorum!..

Komşularından biri ise zaten canı gidiyor linç edilsin diye…

Ama o da kendisinin linçinden keyif alacak komşusunun linç edilmesi için sağa sola onun aleyhinde bilgiler sızdırıyor…

Neden?..

O da linç edilsin diye…

Tam bir kara mizah…


*   *   *


Gerçek zalimler “mazlumuz” diye ağlaşıyor…

 Hakikatten “Mazlum” olanlar zalimlerden korkularından seslerini çıkaramıyor…

Ya da bir diğeri…

Kadınlara pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğine ilişkin söyleşiler yapar…

Bunları köşesinde kişisel yorumlarıyla yayımlar…

Ki…

Okuduğunuzda, “helâl olsun beeee… Nasıl da koruyor kadınları!” diye içinizden alkış tutarsınız…

Sonra bir gün ortaya çıkar ki

Gencecik bir kadının ölümünden sorumlu tutulan kişileri korumak, yargıyı etkilemek amacıyla söyleşi yapıp yayımlamış…

Daha da öte gitmiş…

Cinayet zanlısına, hangi haberi nasıl yayımlaması gerektiğini sormuş…

 

*   *   *

 

Çok sık verdiğim bir örnek vardır…

Bir kere daha hatırlatayım…

Amerikan gangster dünyasının gelmiş geçmiş en azılı katillerinden biridir…

FBI’daki kaydında; “Çifte Tabancalı Crowley” diye geçer adı…

Masum insanları önce öldürür, sonra da öldürdüğü insanların başında ağlardı…

Nasıl mı?..

Kendisinin ne kadar iyi bir insan olduğunu anlatarak…

“Keşke kafamı bozmasaydın” diyerek ağıt yakarak…

Yakalandığında ise polislere, öldürdüğü kişinin ne kadar haksız, kendisinin ise ne kadar haklı olduğunu anlatırdı yine gözyaşları dökerek...

 

*   *   *

 

Amman ha…

Zannetmeyin ki sadece Ahmet ve Ayşe böyle…

Sadece bunlar “kötü örnek gazeteciler”

Keşke ikisiyle sınırlı olsa…

Neredeyse medyanın tamamına (Siyasi ve sosyal görüşü ne olursa olsun) bunlar hâkim…

 

*   *   *

 

Hatırlayın lütfen…

Fazıl Say ve Memet Ali  Alabora’yı köşelerinde klavyeleriyle çarmıha gerenler…

Sıra Yavuz Bingöl’e yapılan haksızlığa geldi mi açıyorlar ağızlarını, yumuyorlar gözlerini…

Ya da…

Fazıl Say ve Memet Ali  Alabora çarmıha gerilirken çivicileri yuhalayıp iki sanatçıyı sahiplenenler…

Yavuz Bingöl dilim dilim doğranır, otuz yıllık erdemli sanat hayatı bitirilirken; bu defa karakter cellatlarından yana tavır alıyor, yattığı yerde Yavuz’a bir tekme de onlar atıyorlar…

 

*   *   *

 

Yani…

Medyada köşe yazarlığı mafya tetikçiliğine dönüşmüş vaziyette…

Köşelerde birer “Çifte Tabancalı Crowley”…

Önce öldürüp, sonra da maktulün başına ağlayarak “ben aslında çok iyi insanım” diyorlar…

Ve…

Tepki gördüklerinde işledikleri karakter cinayeti için…

“Yetişin ey komşular, linç ediliyorum” diye feryat figan ediyorlar…

Ama…

İddia ediyorum ki…

Bu durum medyamız için “sürdürülebilir” değildir…

Sürdürülebilirse eğer bu; medyanın sonu demektir…

adnanberkokan@gmail.com