Rıdvan Dilmen'i iliştirmek kolay mı?..
"İnsan olmak, olabilmek ve hiçbir siyasi liderin eteğine iliştirilmeden mesleğinin yapmak, Türkiye'de bir köşe yazarının işleyebileceği en büyük suçtur".
ADNAN BERK
OKAN
"İnsan olmak, olabilmek ve hiçbir siyasi liderin eteğine iliştirilmeden mesleğinin yapmak, Türkiye'de bir köşe yazarının işleyebileceği en büyük suçtur"...
İnşallah(!) yakında medyamızın isteği ve teklifçi köçeklerin desteği ile Yüce Meclis TCK'na böyle bir madde ekleyerek, "objektif" gazeteci, yazarın da taraflardan birine (iktidar ya da muhalefet) iliştirilmesini sağlayacaktır...
Çünkü...
Bu ülke medyasında siyasi yanlardan (iktidar ya da muhalefet)birine "iliştirilmek", "bitaraf" olmaktan çok daha öncelikli ve (ne yazık ki) "değerli"dir...
"Değeri" ise tabii ki daha çok kazandırmasından ileri geliyor...
Ey gerçek gazeteciler, ey gerçek yazarlar!..
Şaka bir yana, esasa geleyim...
Bu ülke medyasında yazıyor ve bir kurumu (meselâ; Hükümet, Yargı, TSK) gerektiğinde övüyor, yeri geldiğinde yeriyorsanız...
Yandınız ki yanmak göresiniz...
Zira...
Bir Molla Kasım ya da Engin Ardıç çıkar ve sizi "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" olarak tanımlayıverir...
Ey gerçek gazeteciler, ey gerçek yazarlar!..
İşte bu hal ve şartlar altında dahi makul çoğunluğun sizden beklediği, "Amigoluk" yapmamanızdır...
Zira ancak o zaman makul çoğunluğun gözünde "gerçek insan olursunuz"...
Ancak o zaman ilkeli duruşunuz sayesinde ve sizi "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" olarak tanımlayan Engin Ardıç'lara rağmen başlara taç edilirsiniz...
Çünkü ancak yılmadan, doğru bildiğiniz o hak yolunda yürüyerek "adil ve adaletli" olabilirsiniz...
Aksi halde...
Eteğine iliştirildiği siyasi lider suda boğulurken görse, "bu yeni bir yüzme stili" diye haykıran...
Ya da sevmiyorsa eğer bir diğer lideri, ağzıyla kuş tuttuğunda "yuh ulan herife bak ağzına kuş kaçtı" diyebilenler sınıfına kayıt edilirsiniz...
Şimdi artık sözü; medyamızda az sayıda kalan o "adil ve adaletli" yorumculadan biri olan Rıdvan Dilmen'e getirebilirim...
Çünkü...
Rıdvan Dilmen de "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" olarak tanımlanan sınıfından...
Yani medyamızdaki kimi embeddedlere göre "suçlu"...
Neden mi?..
Şike operasyonları sürecinde "Ortalıkta görünmedi" ya ondan...
Yanında olduğu birilerini körü körüne övmedi...
Ya da karşı tarafında olduğu varsayılanları yerin dibine sokmadı ya...
"Özgür bir Yorumcu" için bundan büyük "suç" olur mu?..
Oysa...
Dilmen de birçok iliştirimiş futbol yorumcusu gibi ortaya çıkmalı; yandaşı(!) olduğu kişileri göklere çıkarırken; kindaşı(!) olduğu kişileri itin kıçına sokup çıkarmalıydı...
Ama...
Rıdvan ne öyle yaptı...
Ne de öbür türlü...
Ya ne yaptı?..
İnsanlığı elden bırakmadı...
"Aziz Yıldırım tutuklandı" diye ondan yüz çevirmedi...
Cezaevinde ziyaretine gitti...
Ama ziyaretten sonra da ne lehinde ne de aleyhinde tek söz etti...
Neden?..
Nedenini ondan dinleyelim:
"Daha düne kadar Aziz Yıldırım'ı 200 metre öteden görünce esas duruşa geçenler şimdi adam cezaevinde diye yapmadığını bırakmıyor..
Düşmez kalkmaz bir Allah. "
Bu kadar mı?..
Değil tabii...
Bakın bunları da Dilmen söyledi NTV'de:
"Yazıyorlar işte... Neymiş ben başbakanla konuşmuşum, toz olmuşum. (Futbol konuştuk başbakanla ya futbol) Garip!.. Ben neyin yorumunu yapacağım ya... Ben ne anlarım hukuktan. Haa şu var, ben bir futbol adamı olarak üzülürüm. Bir hasta Fenerbahçeli olarak da içim yanıyor. O ayrı konu. Fenerbahçe küme düşerse 2 tane fazla kombine alır, 1 tane daha fazladan forma giyerim. "
Ne diyorsunuz?..
"İşte adam gibi adam" diyorsunuz değil mi?..
Halısınız zira ben de öyle diyorum...
Rıdvan Dilmen'in söyledikleri bu kadar değil...
Bakın ne diyor yine NTV'de:
"Mesele, zor durumda olan insanlara karşı acayip bir kampanya... Koltuk takımı olmuş da öbürü çaycıymış da... Bunlar insanlığa sığmaz ya... Bunlar ayıp şeyler ya... Hatası varsa hatasını çekecek. Bunlara biz karar vermiyoruz ki. İnsanız biz önce..."
İşte aradığım, özlediğim bir "Medya Yorumcusu"...
İster futbol yorumlasın, ister siyaset ister sanat veya ekonomi...
İşte bu...
Yani...
Her ne kadar, aynı gurupta yazan Engin Ardıç onu ve onun gibileri "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" sınıfına koysa da "gerçek yorumculuk" işte bu...
Nalına da mıhına da vuran...
Taraftarı olduğu tarafın bokunda boncuk bulmayıp onun "bok" olduğunu haykıran...
Sadece "gerçeklerin güzel olduğunu unutmayan"...
adnanberkokan@gmail.com
"İnsan olmak, olabilmek ve hiçbir siyasi liderin eteğine iliştirilmeden mesleğinin yapmak, Türkiye'de bir köşe yazarının işleyebileceği en büyük suçtur"...
İnşallah(!) yakında medyamızın isteği ve teklifçi köçeklerin desteği ile Yüce Meclis TCK'na böyle bir madde ekleyerek, "objektif" gazeteci, yazarın da taraflardan birine (iktidar ya da muhalefet) iliştirilmesini sağlayacaktır...
Çünkü...
Bu ülke medyasında siyasi yanlardan (iktidar ya da muhalefet)birine "iliştirilmek", "bitaraf" olmaktan çok daha öncelikli ve (ne yazık ki) "değerli"dir...
"Değeri" ise tabii ki daha çok kazandırmasından ileri geliyor...
Ey gerçek gazeteciler, ey gerçek yazarlar!..
Şaka bir yana, esasa geleyim...
Bu ülke medyasında yazıyor ve bir kurumu (meselâ; Hükümet, Yargı, TSK) gerektiğinde övüyor, yeri geldiğinde yeriyorsanız...
Yandınız ki yanmak göresiniz...
Zira...
Bir Molla Kasım ya da Engin Ardıç çıkar ve sizi "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" olarak tanımlayıverir...
Ey gerçek gazeteciler, ey gerçek yazarlar!..
İşte bu hal ve şartlar altında dahi makul çoğunluğun sizden beklediği, "Amigoluk" yapmamanızdır...
Zira ancak o zaman makul çoğunluğun gözünde "gerçek insan olursunuz"...
Ancak o zaman ilkeli duruşunuz sayesinde ve sizi "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" olarak tanımlayan Engin Ardıç'lara rağmen başlara taç edilirsiniz...
Çünkü ancak yılmadan, doğru bildiğiniz o hak yolunda yürüyerek "adil ve adaletli" olabilirsiniz...
Aksi halde...
Eteğine iliştirildiği siyasi lider suda boğulurken görse, "bu yeni bir yüzme stili" diye haykıran...
Ya da sevmiyorsa eğer bir diğer lideri, ağzıyla kuş tuttuğunda "yuh ulan herife bak ağzına kuş kaçtı" diyebilenler sınıfına kayıt edilirsiniz...
Şimdi artık sözü; medyamızda az sayıda kalan o "adil ve adaletli" yorumculadan biri olan Rıdvan Dilmen'e getirebilirim...
Çünkü...
Rıdvan Dilmen de "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" olarak tanımlanan sınıfından...
Yani medyamızdaki kimi embeddedlere göre "suçlu"...
Neden mi?..
Şike operasyonları sürecinde "Ortalıkta görünmedi" ya ondan...
Yanında olduğu birilerini körü körüne övmedi...
Ya da karşı tarafında olduğu varsayılanları yerin dibine sokmadı ya...
"Özgür bir Yorumcu" için bundan büyük "suç" olur mu?..
Oysa...
Dilmen de birçok iliştirimiş futbol yorumcusu gibi ortaya çıkmalı; yandaşı(!) olduğu kişileri göklere çıkarırken; kindaşı(!) olduğu kişileri itin kıçına sokup çıkarmalıydı...
Ama...
Rıdvan ne öyle yaptı...
Ne de öbür türlü...
Ya ne yaptı?..
İnsanlığı elden bırakmadı...
"Aziz Yıldırım tutuklandı" diye ondan yüz çevirmedi...
Cezaevinde ziyaretine gitti...
Ama ziyaretten sonra da ne lehinde ne de aleyhinde tek söz etti...
Neden?..
Nedenini ondan dinleyelim:
"Daha düne kadar Aziz Yıldırım'ı 200 metre öteden görünce esas duruşa geçenler şimdi adam cezaevinde diye yapmadığını bırakmıyor..
Düşmez kalkmaz bir Allah. "
Bu kadar mı?..
Değil tabii...
Bakın bunları da Dilmen söyledi NTV'de:
"Yazıyorlar işte... Neymiş ben başbakanla konuşmuşum, toz olmuşum. (Futbol konuştuk başbakanla ya futbol) Garip!.. Ben neyin yorumunu yapacağım ya... Ben ne anlarım hukuktan. Haa şu var, ben bir futbol adamı olarak üzülürüm. Bir hasta Fenerbahçeli olarak da içim yanıyor. O ayrı konu. Fenerbahçe küme düşerse 2 tane fazla kombine alır, 1 tane daha fazladan forma giyerim. "
Ne diyorsunuz?..
"İşte adam gibi adam" diyorsunuz değil mi?..
Halısınız zira ben de öyle diyorum...
Rıdvan Dilmen'in söyledikleri bu kadar değil...
Bakın ne diyor yine NTV'de:
"Mesele, zor durumda olan insanlara karşı acayip bir kampanya... Koltuk takımı olmuş da öbürü çaycıymış da... Bunlar insanlığa sığmaz ya... Bunlar ayıp şeyler ya... Hatası varsa hatasını çekecek. Bunlara biz karar vermiyoruz ki. İnsanız biz önce..."
İşte aradığım, özlediğim bir "Medya Yorumcusu"...
İster futbol yorumlasın, ister siyaset ister sanat veya ekonomi...
İşte bu...
Yani...
Her ne kadar, aynı gurupta yazan Engin Ardıç onu ve onun gibileri "şişi de kebabı da yakmamaya çalışanlar" sınıfına koysa da "gerçek yorumculuk" işte bu...
Nalına da mıhına da vuran...
Taraftarı olduğu tarafın bokunda boncuk bulmayıp onun "bok" olduğunu haykıran...
Sadece "gerçeklerin güzel olduğunu unutmayan"...
adnanberkokan@gmail.com