Radikal'de yazmam bizim mahallede hoş karşılanmadı!
Eski Başbakanlık Danışmanı ve şimdiki Radikal gazetesi yazarı Akif Beki Sabah gazetesine konuştu. İşte Beki'nin o röportajı....
Üç buçuk yıl boyunca Başbakanlık
Medya İlişkileri Sorumlusu olarak görev yaptıktan sonra medyaya
dönen Akif Beki Pazar Sabah'a konuştu. Ahmet Hakan'la arsında
ne olduğundan Yılmaz Özdil'in, "ben onu ofisboy bile yapmam"
sözlerine kadar pek çok soruya cevap veren Beki'den
ilginç tespitler...
- Üç buçuk yıllık Başbakanlık Medya İlişkileri Sorumlusu
mesainizin ardından basına geri döndünüz, nasıl
karşılandınız?
- Ocak ayının başlarıydı ayrıldığımda, mayıs ortalarına geldik,
şubatın ilk yarısında da köşe yazmaya başlamıştım. Pek boşluk
duygusu yaşamadım. Benim için iki şey önemliydi; başbakanlıktaki
görevime geçerken de söylemiştim, geri dönmek üzere o görevi kabul
etmiştim. Ondan sonra hayatıma siyasette devam etmek gibi bir
kararım yoktu. Mesleğe geri dönmek üzere gitmiştim, kafamda belli
bir süre yoktu, şartlar olgunlaştı, zamanı geldi diye düşündüğüm
zaman da geri döndüm. Risk şuydu; öyle bir temponun ardından boşluk
duygusu yaşar mıydım?
- Tek risk de tempo değildi herhalde?
- Benim için, kişisel olarak tek risk temponun düşmesine alışıp
alışamayacağımdı. Dışarıdan bakınca ''Acaba öyle mi, acaba böyle
mi?'' diye düşünülebilir ama benim iç dünyamdaki tek risk tempoydu.
Tecrübeli insanlar da intibak sorunu yaşayabileceğimi söyledi.
İntibak sorunu yaşamadım. Ayrılır ayrılmaz bir sürü yerden teklif
aldım, aileme vakit ayırdım. Diğer risklere gelince; üç buçuk
yıllık görev süremde medya ilişkilerinden sorumluydum, medya
ilişkilerindeki sorunları kendi gözünde kişiselleştiren ve
dolayısıyla benim şahsımla özdeşleştiren kimi meslektaşlarım oldu.
Benim kafamda bir gün mesleğe dönmek vardı, o günün geleceğini ve
bunlarla yüzleşeceğimi biliyordum. Sürpriz tarafı yok bunun da.
- Bir gazetecinin, her konuya olduğu gibi siyasete de
objektif yaklaşması gerekmez mi? Siz üç buçuk yıl boyunca
başbakanın, dolayısıyla bir parti başkanının sözcüsü
durumundaydınız. Eski pozisyonunuz gazeteci kimliğinize zarar
vermedi mi?
- Objektiflik bir masal aslında. İnsan tabiatı gereği objektif
olamaz. Biri olaya nerede duruyorsa oradan bakar. Bu insanın
aşabileceği bir şey değil. İnsan gözlediği olayın sadece gözlemcisi
değil aynı zamanda bir parçasıdır da. Böyle baktığın zaman
objektiflik diye bir şey yok. "Acaba tarafsız ve adil olunabilinir
mi?'' doğru soru bu. Bırak başbakanlıktan benim yaptığım türden iş
yapmış meslektaşları, siyasi partilerin çeşitli kademelerinde görev
üstlenmiş, aktif siyaset yapmış pek çok meslektaş bugün köşe
yazarı, yönetici ya da haberci olarak çalışıyor. Bir tek ben miyim?
Burada tuhaf olan ne biliyor musunuz? CHP'de aktif siyaset yapsam,
bunlarla karşılaşmazdım. Böyle bir medya yapısı var.
- Yani CHP'ye karşı daha mı anlayışlı medya
sektörü?
- CHP'yi medyanın bugünkü ana genetiğiyle daha uyumlu
görüyorlar. Orası daha aileden, daha içeriden. Dönüp baktığınızda
çoğunluğu Cumhuriyet gazetesi ekolünden gelenlerin şu an egemen
oldukları bir ana medya yapısı var. Ondan kaynaklanan birtakım
güçlükler var. Burada sorulması gereken, "Onlar acaba ne kadar
tarafsız ve adiller?'' Böyle bir sorun var memlekette. O görevi
yapmasaydım da benim de yetiştiğim çevre ve düşünce iklimi belli,
bugün benim için konuşanlar yine konuşacaktı. Medyanın bir
bölümünün diğerine sürekli yandaş ithamında bulunuyor. Yandaş
denilenin hepsi başbakanlıkta basın müşavirliği mi yaptı? Absürd
bir tartışma bu. Yandaş sözcüğünü pervasızca kullananlar da bir
yandalar aslında.
ÇEVREYE VERDİĞİM RAHATSIZLIKTAN DOLAYI
KEYİF ALIYORUM
- Başbakanlık sözcülüğü titrini reddetmek zor mudur?
- Bir başbakandan çağrı geldiği zaman ona ''Hayır,'' diyecek bir
meslektaş görmüyorum, yanlış olur zaten. Bu edeple ilgili bir şey.
Bu illa görev anlamında değil. Başbakanla görüşmek istemeyen bir
gazeteci tanımadım ben. Mümkün olsa her gün görüşmek istemeyecek
gazeteci de tanımadım. Zaten bu ayıp da değil. Bu görev benim için
şerefli bir görevdi, başkası ne düşünür bilmiyorum.
- Basına döndünüz, hoş karşılandınız mı?
- Benim hissiyatımı soruyorsan, ben durumdan hoşnutum. Hoş
karşılanmadım, diye bir alınganlığım yok. Çünkü yapılan muameleye
çok alışığım. Mesele benim üç buçuk yıl başbakan müşavirliği yapmış
olmam değil, mesele benim Cumhuriyet
gazetesinde hiç çalışmamam. Çevreye verdiğim
rahatsızlıktan dolayı üzgün müyüm, değil miyim diye sorarsan...
- Peki sorayım, çevreye verdiğiniz rahatsızlıktan dolayı
üzgün müsünüz?
- Çevreye verdiğim rahatsızlıktan dolayı üzgün değilim, gizli
gizli keyif bile alıyorum ne diyorsun sen. (gülüyor)
RADİKAL 'DE YAZMAM BİZİM MAHALLEDE HOŞ
KARŞILANMADI
- Özellikle Radikal okuru ve çevresi sizi bünyeye kabul edemedi!
- İsmet Berkan, Yeni Yüzyıl ve
Radikal döneminden tanıdığım biriydi. Ne
bıraktığınız işe ne de sonrasına zarar vermemeniz gerekir. Bunları
yönetebilmek gerekir. Benim açımdan sorun insanların algısını
yönetmekti; "Niye bıraktı, niye orası, niye
burası?" Seçimimi ona göre yaptım. Radikal'i seçmem benim
mahallem olarak görülen yerde çok hoş karşılanmadı, yazdıklarım da
Radikal mahallesinde hoş karşılanmıyor.
-Hiçbir mahalleye yaranamadınız aslında...
- Aslında çok güzel söyledin, kimseye nasıl yaranamam diye
düşündüm ve Radikal'i seçtim. Kimseye yaranamamak demek, belli bir
kesimin memnuniyetini sağlamaya çalışmamak demek.
- Artık bir gazeteci misiniz, yoksa başbakanın sözcülüğü
görevini üzerinizden hâlâ atamadınız mı?
- Herkes biraz görmek istediği gibi görür. Sözcüyken de kendimi
gazeteci olarak hissettim. Orada geçiciydim, misafirdim. Benim için
meslek gazetecilikti. Bu meslek de icazete tabi bir meslek değil.
Belli bir siyasi partinin basın danışmanlığını yapmamış pek çok
meslektaşın, o siyasi partilerde parti içi siyaset yapmaya kadar
işi vardırdıklarını görüyoruz, kimse onlara sözcü demiyor. Ben
Kanal 7'den geliyorum, kurtuluşum yok ki benim. Derinin rengi gibi
bu.
TOKMAK DAVUTOĞLU'NDAYDI ARTIK DAVUL DA
BOYNUNDA
- Başbakan eleştirilmekten hoşlanmayan biri gibi
görünüyor. Öyle mi?
- Başbakan, başbakan olduğundan bu yana yaptığı her türde
toplantıya bakın, bu kadar çok dinleyen bir başbakan acaba oldu mu
daha önce? Bu toplantıların önemli bir bölümünde dinleyicidir, bu
kadar dinleyen bir başbakan oldu mu? Başbakan başkalarını
dinlemeyen, tahammülsüz, başka fikirlere açık olmayan biri değil.
Ben öyle gördüm.
- Başbakanın reflekslerini kontrol edememesi ya da etmemesi
bir siyaset tarzı mı aslında?
- Ben de kendi kendime bunu soruyorum ve sonuca bakıyorum, sonuç
başarısız değil. Bu yapay bir durum değil yapı, tabiat, kişilik bu.
Haksızlığa karşı tahammülsüzlüğü var. O zaman ne getirir ne götürür
diye çok düşündüğünü zannetmiyorum. Bir defa haksızlık karşısında
sakin değil.
- Yeni kabineyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela
Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu?
- Kabine revizyonu beklentisi çok açıktı. Doğrudan seçim
sonuçlarıyla da ilgili değil, ama sonuçların etkisi olmadığını
söyleyemeyiz. Ahmet Davutoğlu dış ilişkiler baş
danışmanıydı, çok aktif olduğunu herkes biliyor. Ali Babacan'ın
Dışişleri Bakanlığı döneminde de bir hayli etkindi. Bakanlıkta
tokmak Ahmet Davutoğlu'nun elindeydi, davul niye başkasının
boynundaydı? Başbakan davulu Ahmet Davutoğlu'nun boynuna astı.
Bundan daha açık nasıl söylenebilir bilmiyorum.
- Babacan çok da etkili bir isim değil miydi
yani?
- Ali Babacan'ın talihsizliği şuydu; Ekonomiden Sorumlu Devlet
Bakanlığı görevi çok başarılı bulunuyordu, Dışişleri Bakanlığı'na
geçtiğinden beri eski performansıyla kıyaslandı. O mukayeseyle
Dışişleri Bakanlığı daha başarısız bulundu. Görevi de Abdullah
Gül'den devralmıştı, bu da bir talihsizlikti. Babacan'ın ekonomiye
geri dönüşü piyasayı iyi yönde etkiledi. Ekonomide daha başarılı
Babacan.
- Başbakanlıktaki görev sürecinizde en çok eleştirilen
konulardan biri de akreditasyon meselesiydi. Şimdi masanın bu
tarafına geçince yanlış yapmışım diyor musunuz?
- Kurumlara akreditasyon çağdaş ve demokratik bir uygulama
değil. Biz de bu modeli uyguladık, kişisel akreditasyon getirdik.
Gazeteci özgürlüğü, 'Her yere elimi kolumu sallayarak
girerim,' olarak algılanıyordu, Tarım Kredi Kooperatifi'ne
bile bu kadar kolay giremezsiniz. Başbakanlık yol geçen hanı mı?
"Akif Beki bilgi sızdırmamıza engel oluyor" diye
eleştirildim, dünyada bundan daha komik bir eleştiri olamaz. Bu
eleştiriyi üreten gazetecinin zekâsını düşünün, başbakanın medya
ilişkilerinden sorumlu adamının işi, başbakanlıktan bilgi sızmasını
teşvik etmek midir? Benim işim bilgi sızmasını engellemek,
sızdığında kaynağını bulup, gereğini yapmaktı. Bunu yaptığım için
eleştirildim.
GEREKİRSE HAMAL YA DA GAZETE DAĞITICISI
OLABİLİRİM
- Obama'nın Türkiye'yi ziyaretiyle ilgili yazınız çok tepki topladı çünkü bu yazıda Başbakan Erdoğan'ı fazlaca 'övdüğünüz', daha doğrusu 'yalakalık' yaptığınız ima edildi. Yaptınız mı?
- Yeni bir Clinton geliyor havası yaratıldı Obama gelirken. Ben
de Clinton ve Obama'nın Türkiye ziyaretini karşılaştıran bir yazı
hazırladım. İki Amerikalı lideri kıyaslarken 10 yıl önceki Türk
Başbakanı Ecevit ile Erdoğan'ı da kıyasladım. O zaman Ecevit
Başbakan'dı, Clinton geldiğinde "Telefonla bile deprem bölgesine
ulaşamadı," diye haber yapılmıştı, ben mi yanılıyorum, ben mi
uzaydan geldim? Ecevit deprem bölgesine gidememişti. Clinton, Erkan
bebeği severken fotoğrafları ibret olsun diye birinci sayfalara
basıldı; "Ecevit yapamadı, Amerikan Başkanı geldi gönlümüzü aldı,"
diye haberler yapıldı. Sultanahmet'e geldi Clinton alkışlandı, ben
de "Obama o kadar kolay alkış toplayamaz," dedim. Çünkü artık
çocukları okşayan, felaket olduğunda koşup gidebilen bir başbakan
var, kimse 99'daki şartlarla kıyaslamasın. Ben bunu söyledim.
Amerikan Başkanı'nın artılarını saymak doğru, kendi başbakanımla
ilgili iyi bir şeyler söylemek kabahat öyle mi? Vayyyy...
- Ahmet Hakan'la aranızda ne var?
- Cevabı bende yok, keşke Ahmet Hakan'a sorsan. Sıkıntısı nedir
bilmiyorum. Ona da sormadım.
- Yılmaz Özdil, sizi Star Haber'e ofisboy bile
yapmayacağını söyledi. Böyle bir talebiniz var mı?
- İnsanları aşağılayıcı dil kullanmak benim tarzım değil. Herkes kendi üslubuyla kendini tarif etti, yanlış hatırlamıyorsam geçmişinde de mesleğe oralardan başlamış birisi. Ben ayıplamam, insan ofisboy'luktan geçebilir gazeteciliğe. Benim işim var zaten kimseden bir iş talebim de yok. Mecbur kalsam günün birinde matbaa işçiliği yapabilirim, matbaaya kâğıt taşıyan hamal olabilirdim, gazete dağıtıcısı olabilirim, bir şekilde kâğıda değmem lazım, kitapların arasında büyüdüm, bununla ilgili bir şey. Bana iş arayanlar varsa, gazete dağıtıcılığı olur, matbaa işçiliği yaparım, mücellit çırağı olabilirim, duyurulur.