Radikal yazarından çok sert futbol yazısı
"Son Euro 2012 süreci de gösterdi ki, biz futbolu falan da sevmiyoruz, kendi takımımızı seviyoruz. "
"Eurosport'un merkezinde belirli aralıklarla yaptığı editoryal toplantılara her katıldığımda benzer şeyler hissederim. Hele de mevsim kışsa...
Birtakım spor kültürü gelişmiş ülkeler kendi aralarında hoş-beş eder, kayakla atlarlar, kızak kayarlar, slalom yaparlar, biz Akdenizli birkaç gariban da hayran hayran bakarak, 'ah keşkem' moduna geçeriz.
BİZDE BASKETBOL SEVİLİR FUTBOL DİN GİBİDİR
Toplantı biter, hep beraber iki tek atılır. Orada da AB müzakere süreci gibi zorlu sorular başlar: Neden genç nüfusa rağmen spora ilginiz az? (Az değil kardeşim, 60 milyon taraftar var. Gel bi' deplasmana da gör!) Sizde de alçaklara kar yağıyor mu? (Yağıyor, sokakta develer falan da gezmiyor. Çöl de yok. Ama evet bizde sadece alıcı kuşlar gibi başımızın üzerinde dönüp durur kar. Kaymaya yaramıyor.) Futbol çok mu seviliyor? (Yok, bizde basketbol sevilir, futbol din gibidir, tapılır!) Vesaire vesaire...
Ama geçenlerde Alman bir gazeteci arkadaşımdan beni silkeleyen bir soru geldi: "Futbol futbol diyorsun, Euro 2012'de muhabir sayınız kaç? TV'de şampiyona programı var mı? Gazeteler transferlere mi daha çok yer ayırıyor Euro 2012'ye mi?" Baktım cevaplar sarpa sarıyor, "Biraz daha kafa yormakta fayda var" dedim.
1. FUTBOL, 2. FUTBOL, 3. FUTBOL
Eskiden denklemim basitti. Sorarlardı: Türkiye'de en
popüler beş spor dalı hangisidir?
Cevaplardım: 1- Futbol, 2- Futbol, 3- Futbol, 4- Basketbol, 5- Basketbol, 6- Diğerleri...
BİZ FUTBOLU FİLAN
SEVMİYORUZ
Oysa şu son Euro 2012 süreci de gösterdi ki, biz futbolu
falan da sevmiyoruz, kendi takımımızı seviyoruz. Aslında
onu da çok sevmiyoruz, biz daha çok bir şeyin 'anti-si' olmayı
seviyoruz. Anti İspanyacı, Anti-Ronaldocu,
Anti-FenerGassarayBeştaş'çı olmak daha cazip bize...
Herkes takım tutar. Herhangi bir mahalle maçını bile biraz
izleseniz gönlünüz birine kayar. Ama sorun sevmekten ziyade
nefretin bizi belirlemesinde. Sırtına 'anti-bilmem ne' yazdıran
onlarca taraftar var. Kazandıkça değil, rakip kaybettikçe mutlu
olanlarla dolu ortalık. Üstelik sadece futbola ait de değil ki
bu.
(...) Biz böyle seviyoruz anlaşılan. Aslında
spor tarihimizin en çoğulcu dönemlerinden geçiyoruz. Voleybol şaha
kalktı, basketbol istim üzerinde, atletizmi tutabilene aşk olsun,
tenisin yıldızları ayağımıza teşrif ediyor ve arkası da var. Ama
biz severken hep aynı telden çalıyoruz. Snooker’ın efsane sporcusu
Ronnie O’Sullivan’a bile ‘bugün kötü’ falan demenin cezasız kalması
mümkün değil. Her şeyi ikiye indirip, sonra da bir taraftan
diğerine sallamadan bu işin zevki çıkmıyor bu topraklarda.