Radikal Sırrı Süreyya'yı kolay bırakmamış!
Sırrı Süreyya Önder Radikal'den Ezgi Başaran'a konuştu. Önder hem oy istedi hem de adaylı sürecini anlattı...
Radikal'deki yazılarına milletvekili adayı olunca son veren Sırrı Süreyya Önder gazetesine verdiği röportajla gündemde. BDP'nin İstanbul'da desteklediği bağımsız adaylardan olan Sırrı Süreyya, Radikal'den Ezgi Başaran'a konuştu ve hem neden milletvekili adayı olduğunu anlattı.
Sırrı Süreyya Radikal'den ayrılık süreci için her zamanki esprili uslubuyla anlattı:
"Kolay bırakmadılar. Hatta genel yayın yönetmeni bir sürü ek sosyal vaatlerde bulundu. Sigara içilebilecek bir oda bile bu vaatlerin arasındaydı. Ben dedi, grubun yasağına karşı bu odayı savunurum! Ama artık her şey için çok geçti. Zamanında yapacaktı bunu."
İşte o röportaj:
Sizin Kürt olduğunuzu zannediyor herkes,
neden?
Kürt meselesine gösterdiğim yakınlık ve duyarlılık herkeste böyle
bir algıya sebep oldu. Adıyaman’da 15-20 tane Türkmen aile vardır.
Hem ana hem baba tarafım bu ailelerden gelmedir. Dolayısıyla
Türk’üm ama orada asimilasyon tersine çalışmış! Öyle diyeyim.
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Adıyaman’ın merkezinde doğdum. Babam hem berberdi hem de arzuhalci.
Aynı zamanda da 1960’lardaki Behice Boran’lı Türkiye İşçi
Partisi’nin Adıyaman kurucusu ve il başkanı. Öldü ben 8
yaşındayken. Sirozdan. Sonra annem ve dört kardeşim dedemin evine
sığındık. Dedem de solcu bir adamdı ama İşçi Partili değildi.
CHP’liydi.
Nasıl geçiniyordunuz?
Ben 8 yaşında fotoğrafçıya çırak olarak girdim. Adıyaman’ın iki
fotoğrafçısından biri. Haftada 125 kuruş alıyordum.
Ne yaparak?
Su getir, orayı süpür… İlkokulu bitirdiğimde kalfa olmuştum. Rötuş
yapıyordum fotoğraflara.
Siz kardeşler arasında en büyük müsünüz?
Evet. Onlar çok küçük olduğundan çalışmazdı. Lise ikiye geldiğimde
fotoğrafçılıktan aldığım para evi geçindirmeye yetmiyordu. 16
yaşından önce asgari ücret alamazdınız. 16’yı bitirince Sıtma Savaş
ve Eradikasyon’a mevsimlik işçi olarak girdim.
Niye orada çalıştınız? E Adıyaman’da sıtma vakası çoktur. Çok olan yerde de sıtma savaş vardır. Biz de sırtımızda 40 kiloluk pirinç bronz pulvarizatörle ilaçlama yapıyorduk. Çukurova’ya pamuk işçiliğine gitmiş olanların parmağından kan almışlığım da vardır tabii. Yaz tatillerinde ve 15 gün de okulun başlangıcından çalarak çalışırdım. İyi para kazanıyordum ama. 1100 lira filan. Amcam öğretmendi, ondan fazla maaş alıyordum. Çünkü sendikalıydık.
Sendikacılık ergenlik döneminizde başlıyor
yani…
Tabii. Sıtma işçileri olarak devrimci bir sendikaya girdik. İşyeri
temsilcisi olmuştum. Fakat Milliyetçi Cephe hükümeti kurulunca beni
attılar işten. Ben de kirvemin oğluyla bir lastik tamirci dükkânı
açtım.
O niye?
Çünkü bir balyoz ve bir levye, o dükkânı açmak için kâfiydi. Liseyi
bitirene kadar hem lastik tamirciliği yaptım hem de amatör olarak
fotoğraf çektim. O zaman Türkiye’de nüfus cüzdanları değişmeye
başlamıştı. Çok yapraklı cüzdanlardan tek yapraklıya geçiş…
Fotoğrafçıda kalfalık yaptığım dönemde 3 yıllık harçlıklarımdan
arttırdıklarımla aldığım çakma Mamiya bir makinem vardı, Lübitel
marka. Hafta sonları köyleri gezer, şehre inemeyenlerin
vesikalıklarını çeker, tab ettirdikten sonra da teslim ederdim.
Tüm bunlar arasında Ankara Siyasal Fakültesi’ni nasıl
kazandınız?
Bende üniversite kazanacak bir adam hali yok mu? Okula yarım
yamalak gidiyorum gibi görünse de çok sıkı bir öğrenciydim.
Söylemesi ayıp, liseye kadar hep çok iyi derecelerle bitirdim.
Lisede çatışma ve can güvenliği sorunu başlamıştı. Biraz tavsadı
ama Siyasal’a da üstlerden bir sırada girdim. Birkaç başarı bursu
almıştım o zaman.