Polat mı Ezel mi? İşte karşılaştırmalı analiz
Aktüel Dergisi yeni sayısında iki dev televizyon markasını kapağa taşındı: Ezel ve Polat. İşte karşılaştırmalı analizi...
Türkiye'de izleyicinin ilgisini çekebilmek,
hatta daha da ileri geçip kendine has, milyonları aşan bir hayran
kitlesi edinebilmek öyle magazinel tartışmalarda bahsedildiği kadar
kolay değil. Bunu başarabilmenin bir formülü yok, hele televizyonda
böyle bir "iş" ortaya koymanın yahut bu gibi bir başarı elde
etmenin hiçbir şekilde garantisi yok. Zira televizyon izleyicisi
için, herhangi bir dizinin kendisini ne kadar ilgilendirdiği,
kendisinin ekranda ne derece temsil edildiği ile alakalı biraz
da...
Yakın dönemde iki dizi bunu başarıyor. Biri Kurtlar Vadisi, diğeri
ise Ezel. Her ikisinin de reyting listesindeki konumu malum. Ancak
asıl mesele sadece aldıkları rekor reyting rakamları değil. Mesele,
her ikisinin de kemik bir hayran kitlesi oluşturmuş, neredeyse
fanatik bir izleyici kitlesine hitap etmiş olmaları. Mesele, her
ikisinin de hayranlarını bağımlı hâle getirmeleri, aynı zamanda da
hayranlarına bağımlı olmaları, karşılıklı bir alışverişle ilerliyor
olmaları... Karşılıklı gönül alışverişiyle..
Sadakat mesele
Çok izlenen başka dizilerde olmayan ve her iki diziyi
de gerçek birer fenomen hâline getiren özellik, hayranlarının
yadsınamaz sadakati. Bu sadakatin sebepleri çeşitli. Bunların en
önemlisiyse, malum dizilerin daha evvelden ekranda temsil
edilmediğini düşününen izleyici kitlesine ulaşması, izleyicisini
ciddiye alması, izleyicisinden katılım beklemesi...
Her ikisi de
alternatif bir adalet sunuyor
Beğenelim ya da beğenmeyelim, Yeşilçam'ın geçmişte bir
nevi toplumsal vicdan oluşturduğu kesin. Yaşamındaki
adaletsizlikleri, tatmin edilmeyen adalet duygusunu, ama kişisel,
ama toplumsal adalet için olsun, içinde biriktirdiği her türlü
haksızlığı dile getiren, sonra da bu haksızlığı düzelten
kahramanları vardı Türk izleyicisinin. Geçmişte bu isimler Cüneyt
Arkm'dı, Yılmaz Güney'di, Ayhan Işık, Sadri Alışık'tı, Hülya
Koçyiğit yahut Fatma Girik'ti...
Gündelik hayatın kendisine adalet vaat etmediğini düşünen izleyici
çareyi perdedeki ağabeylerinde, ablalarında buluyordu. Hayatındaki
yanlışların da bir gün düzeleceğini umuyordu onlardan feyz
alarak...
Yalnız değilsin yeğen!
Şimdiyse izleyici kitlesi sinema perdesinin karşısında değil,
televizyon karşısında arıyor sarsılan adalet duygusunun merhemini.
Sadece toplumsal adalet için değil, kişisel anlamda uğradığı
haksızlıklar için de ekrandaki ağabeylerinin kendisiyle birlikte
dertlenmesini, benzer dertlere derman ararken görüntülenmesini
istirham ediyor. Kocaman bir denizin içinde bir damla olmadığını
hissettirecek ufak kelamlar işitmek istiyor.
Kurtlar Vadisi, başladığı günden bu yana sürdürdüğü –ve televizyon
izleyen herkesin bir şekilde ilgilendiği- tavrım, aslen toplumsal
ve siyasal adaleti yerine getirmek üzerine kurmuş durumda.
Hikâyenin ana kahramanı Polat Alemdar'ın izleyiciye verdiği güven,
gerçek yaşamda yerine gelmeyen adaletin, dizinin dünyasında yerine
gelmesi değil sadece. İzleyici, Polat Alemdar'ın ABD'li Aron
Feller'i alt etmesiyle gerçek gündemin değişmeyeceğini elbette
biliyor. Önemli olansa şu; izleyici yaşananlarda bir "tuhaflık",
bir "adaletsizlik" olduğunu söyleyen bir kahraman olmasını,
kendisinin bir sözcüsü olmasını istiyor. Bunu kadm karakterlerin
çok çok az olduğu, erkeklerin dünyası olarak görülebilecek bir
hikâyede izlemekse, elbette erkek izleyicilerin daha fazla talep
ettiği bir vaziyet yaratıyor.
"Adaletin tesisi"
Polat çok yüksek mevkilere girip çıkıyor ve buralarda lafını
esirgemeksizin racon kesiyor, Memati antolojilere girecek kelamlar
ediyor, Abdülhey kardeşliğin, dostluğun kitabını yazıyor. Erkek
izleyicinin mest olması için gereken her şey ekranda vuku buluyor.
Bu anlamda Kurtlar Vadisi, özellikle geride bıraktığımız Kurtlar
Vadisi Pusu bir kült dizi statüsüne de erişmiş vaziyette. Kendi
izleyici kitlesini çok iyi tanıdığı için, özellikle erkek
izleyicinin neleri görmek istediğini ve neleri görmek istemediğini
artık yapımcı Pana Film ezbere biliyor. Bu nedenle de makine
düzeninde işleyen bir yapıyla, izleyicinin güveni hiçbir zaman
sarsılmıyor.
Ezel de aslen, adalet duygusu temelinden sarsılan bir ana karaktere
sahip. En iyi iki arkadaşı ve sevgilisi bir soygun düzenleyip suçu
onun üzerine atmış. Asıl adı Ömer'ken, hapishanede tanıştığı Ramiz
Dayı sayesinde yüz değiştirme ameliyatı olup, yeni kimliğine,
intikam almak için yola çıkan Ezel'e dönüşmüş. Hem âşık olduğu
kadından hem de arkadaşlarından intikam almak, ipliklerini pazara
çıkarmak niyetinde. Yani hedef yine "adaletin tesisi"! Ama bu kez
ihanete uğramış bir aşk ve dostluk ön planda. Bu kez edebiyattan
beslenen karakterler ön planda. Bu kez yakışıklı adamlar, güzel
kadınlar, acı çeken delikanlılar, entrika çeviren ancak sonradan
pişman olmuş kadınlar söz konusu. Silahla değil, lafla ince ince
alınan bir intikam söz konusu. Haliyle kadınların ekran karşısına
oturup bu dünyaya kapılıp gitmesi sürpriz değil.
Ezel ve Kurtlar Vadisi temel farklılıkları olan, birini erkeklerin
diğeriniyse kadınların (da) takip ettiği iki fenomen. Buna rağmen
benzerlikleri de az değil. Örneğin Ezel'in diziye de adını veren
ana karakteri, tıpkı Kurtlar Vadisi'nin Polat Alemdar'ı gibi
kaybetmeyi sevmeyen bir adam. Her ikisi de ekonomik açıdan yüksek
standartlara sahip. Her ikisi de şahane arabalara biniyor, müthiş
evlerde yaşıyorlar. Racon kesmeye başladıklarında tadına doyum
olmuyor, izleyiciyi ettikleri iki kelam ile ekran karşısına
kitlemeyi iyi biliyorlar. Her ikisi de yüz değiştirme ameliyatıyla
bambaşka kimliklere bürünmüşler. Adeta bir Monte Kristo Kontu gibi
intikam meleği sıfatıyla, bir nevi cezalandırıcı sıfatıyla arz-ı
endam etmekte, başta da belirttiğimiz üzere, izleyicinin kendi
hayatında tesis edemediği adalet duygusunu tesis etmekteler.
Ezel de yalnız değil, Polat da. Polat'ın yanında gözüpek bir adamı,
bir kardeşi var: Abdül-hey. Bir diğer benzer kişilikse Memati. Ezel
için de aynı şey geçerli. Hele ki sezon finaliyle birlikte, ekip
tümden tamamlanmış gibi. Zira Ezel'de de Abdülhey'le benzer bir
hüviyete sahip olan Tefo karakteri mevcut. Memati'nin Polat için
ifade ettiklerini ise, önümüzdeki sezon Ali, Ezel için ifade edecek
muhtemelen. Ali, evvelden Ezel'e oyun oynayan arkadaşlarından biri,
şimdiyse onun bir numaralı intikam destekçisi.
Aslan Bey ve Ramiz Dayı
Aslan Bey ve Ramiz Dayı, Kurtlar Vadisi'ni neden erkeklerin, Ezel'i
ise neden kadınların izlediğini anlatan iki karakter. Aslan Bey bir
memleket aşığı, Polat'ı yönlendirmeyi başarmış biri. Raconun kralı
değilse de, raconun nerede kesileceğini en iyi bilen kişi (Artık
yok kendisi).
Ramiz Dayı ise aşkı için İstanbul'u yakmış, yetmemiş başkalarını da
yakmış. Yetmemiş, aşk için yanan bir garip oğlanı alıp ondan
intikam meleği yaratmış...
Kurtlar Vadisi'nin ilk sezonlarını hatırlayanlar bilir. Selçuk
Yöntem'in canlandırdığı Aslan bey karakteri, bir nevi akıl hocalığı
yapıyor, Polat'ın bugünlere gelmesinde de büyük pay sahibi
oluyordu. Aslan Bey, Kurtlar Vadisi'nin hayranlarının gözünde
farklı bir yere oturmasını sağlayan aforizmalar üretiyordu. Gerçi
Kurtlar Vadisi'nde delikanlılığın ve aforizmamn sonu yok. Laz
Ziya'smdan Kılıç Bey'ine, konsey üyelerinden Güllü Erhan'ına,
Abdülhey'inden Memati'sine ve nihayet Polat Alemdar'ına dek
herkesin ettiği kelamlar, hayranlarının duvarlarını, çantalarını,
defterlerini, internet alemindeki MSN, Facebook iletilerini
süslüyor. İzleyicinin diziye katılımı, diziyle kurduğu ilişki,
gündelik hayatta biraz da bu yolla kendisini gösteriyor. Kurtlar
Vadisi hayranı erkeklerin "Dostum olmaz, hasmım yaşamaz"ı
arabalarının arkasına yazdırmaması, "Sonunu düşünen kahraman
olamaz" diyerek herhangi bir işe girişmemesi mümkün mü?
"Bir ihtimal daha var"
Aynı durum Ezel için de geçerli. Ezel'in de tıpkı Polat gibi büyük
bir akıl hocası var: Ramiz Dayı! İstanbul'un en büyük kabadayısı ve
en büyük halk ozanlarından biri belki de Ramiz Dayı. Ezel'e alacağı
intikamda yardımcı olan Dayı, bir yandan da romantik
aforizmalarıyla izleyicinin ciğerine işlemeyi de beceriyor.
Romantik aforizma-larının özellikle kadınları etkilememesi mümkün
değil. Ramiz Dayı'nın yıllanmış aşkı ölümle karşı karşıyayken,
radyodan "Bir ihtimal daha var"ı istediği efsane sahneyi
düşündüğümüzde; yahut Ramiz Dayı'nın final bölümünde okuduğu
Mevlana'nm "Etme" şiirini... Ezel'e bir keresinde "Öyle bir şey
olsun ki bu kadını affedeyim istiyorsun" deyişini hatırladığımızda,
kadınların neden ekran karşısında eriyip bittiğinin anlaşılması
daha da kolaylaşıyor (Her ne kadar Kenan İmirzalıoğlu faktörünü de
unutmamak lazımsa da, Dayı'nın sözlerinin etkisi muhtemelen daha
büyük).
Kurtlar Vadisi ve Ezel ara-l sındaki en önemli fark, birinin son
derece sert ve politik (Kurtlar Vadisi), diğerininse anlattığı
dünyanın sert kurallarına rai men son derece romantik olması... Bu
da birini neredeyse sadece erkeklerin, diğeriniyse erkeklerle
birlikte kadınların da hayranlıkla izlemesine neden oluyor. Ezel,
bunu belki Kurtlar Vadisi'ne nazaran daha sinemasal bir kurguyla
sunuyor ama Kurtlar Vadisi de özellikle son iki sezonunda, resmen
bir kült olmanın keyfini sürüyor. İzle yicisinin isteklerini
gündeminde birinci sıraya koyarak onları mutlaka diziye dâhil
ediyor. Tüm bunların sonucunda;
Polat X6'ya biniyorsa, biz de binmiş sayılıyoruz...
Polat bir mekâna girip racon kesiyorsa, biz de racon kesmiş kadar
oluyoruz.
Ezel, 250 bin avroluk Mase-ratisi'nden indiğinde, "Daha da çoğunu
hak ediyor, sana yapılanın iki katını yapasın" diyoruz, sırtını
sıvazlayıp biz de onunla aynı otomobildeymişiz, biz de onunla aynı
kumpasları kuruyor-muşuz gibi hissediyoruz...
Ramiz Dayı "Etme"yi oku] duğunda, bizler de birilerine bu şiiri
okumak, "Etme" demek istiyoruz...
Abdülhey vurulduğunda can kardeşimiz vurulmuş gibi acısın
hissediyoruz...
Eyşan-Ezel aşkının gidişatını izlerken, kendi sevdalarımızı
düşünüyoruz...Hem Ezel oluyoruz, hem de Eyşan...
Lost'un tüm dünyaya yaptığı etkinin bir benzerini, biz bu dizilerle
yaşıyoruz.
İşte bu nedenledir ki, ha ikisi dizi de daha uzun süre hayal
âlemimizi süsleyecek, en önemlisi gündelik hayatımızda tesis
edemediğimiz adalet duygumu zu tatmin edecek gibi görünüyor Hem
politik hem de duygusal yaşamımızda..
(Aktüel)