Pis iş bunlar be Ayşe...
Ayşe ile cinayet zanlısı iki genç adamın babaları olan işadamının konuşmalarını okurken tüylerim ürperdi…
ADNAN BERK OKAN
Bizim (Kimi) köşe yazarlarımız cinayetlerde, hele “kadın cinayetlerinde” sözüm ona çok “hassastır”(!)…
Katil ya da katillerin anasını beller, köşelerinde katil zanlısı ya da zanlılarını yerin dibine sokarlar…
Yargılama bitmeden şüphelileri asarlar…
Tabii ki klavyeleriyle asarlar…
Ekranlarda asarlar…
Peki…
Gerçekten de hassas mıdırlar?..
Yooo…
Alâkası bile yok…
İşlerine gelirse hassastırlar…
Maktul veya maktullerin yanında yer alırlar…
İşlerine gelmezse üç maymunu oynarlar…
Bazen de kişisel veya belki de kurumsal çıkarları gereği katil ya da zanlılardan yana olur…
Örnek mi?..
Vereyim:
* * *
“Mankenler Kraliçesi Aslı Baş’ın esrarengiz ölümü”…
Aslı Baş’ın ailesi ve savcılık ölümün “Cinayet” olduğuna inanıyor…
Bilirkişi raporu, “Cinayet” diyor…
Ve diğer bütün deliller ortada “Cinayet” olduğuna işaret ediyor…
Ve fakat…
Aslı Baş’ın cansız bedeninin bulunduğu villânın sahibi işadamı Ahmet Bayer; “İntihar” diyor…
“İntihar mı, değil mi?” bilemem…
Çözmek benim işim de değil…
Yargılama devam ediyor…
Beni ilgilendiren nokta şurası:
işin içinde meslektaşlarım var mı yok mu?..
Varsa hangi noktada girmişler işin içine?..
Amaçları ne?..
Cinayeti çözmek mi?..
Yoksa…
Şüphelilerin, “İntihar etti” iddiasına ilişkin açıklamalarının inandırıcılığını güçlendirmek, yargıyı şüpheliler lehine etkilemek mi?..
* * *
Evet…
Sözü yeniden Ayşe Arman’a getireceğim…
Neden mi “Yeniden?”…
Söyleyeyim…
24 Ekim 2014 tarihinde deyip Ayşe’ye bir çağrıda bulunmuş, 9 Eylül 2012 tarihli Hürriyet’te, “” başlığı altında yayımlanan söyleşisi hakkında Hürriyet okurlarını aydınlatmasını tavsiye etmiştim…
Ayşe oralı bile olmamıştı…
Dört gün kadar önce bu defa Ayşe’nin, söyleşi yaptığı işadamıyla arasında geçen telefon konuşmasının tapeleri yayınlandı…
Ayşe ile cinayet zanlısı iki genç adamın babaları olan işadamının konuşmalarını okurken tüylerim ürperdi…
Mideme kramplar girdi…
“Bu nasıl iğrenç gazetecilik böyle ya?” diye söylendim kendi kendime…
Ayşe’nin 24 Ekim 2012 tarihli köşesinde yer alan söyleşiyi tamamen yargıyı etkilemek için yaptığı, dönemin genel yayın yönetmeni Enis Berbeoğlu’nun yayımlanmasına o amaçla izin verdiği anlaşılıyordu…
En fenası…
En çok mide bulandıran kısmı ise…
Söyleşinin amacının, ölen Aslı Baş’ın şüpheliler tarafından ortaya atılan “zaten akıl hastasıydı” iddialarının doğruluğunu güçlendirmek kastıyla yapıldığıydı…
* * *
Ve ey güzel insanlar!..
Aşağıda okuyacağınız tape yasal olarak kaydedildiği halde, Jandarma o tapeyi soruşturma dosyasına koymamıştı…
Evet, evet…
Jandarma, Ayşe Arman’la, cinayet zanlısı işadamı arasında geçen telefon konuşmalarının yer aldığı tapeyi “sümenaltı” etmişti…
Buyurun o konuşmayı okuyun efendim…
Ve…
Bir kadının öldürüldüğü iddiasını çürütmek için bir başka kadının çalıştığı gazeteyi emellerine nasıl da alet ettiğini görün…
* * *
Ayşe Arman: Çözüyorum şeyi bir gelişme var mı?
Ahmet Bayer: Şöyle şeyi gördük en azından asliye cezaya gitti dosya. Tahliye talebi için çok ciddi inceliyorlar.
A.A.: Oğlanları gördünüz mü, nasıllar?
A.B.: Moral bozuklukları var ama hakimin dosyayı iyi incelediğini görmemiz içimizi rahatlatıyor.
A.A.: Nereden biliyorsunuz iyi incelediğini?
A.B.: Tekrar nöbetçi savcıdan görüş istemesi... Evrak gitmiş gelmiş tekrar okuyor. 'Pazartesi oturup kararımı vereceğim' demiş.
A.A.: Ben hep böyle şeylerde heyecan yaptım. Kocadon’la ilgili bir sürü davada 'Pazartesi karar verilecek' dediler. O pazartesiler bir türlü gelmiyor.
A.B.: O karar pazartesi günü çıkmak zorunda. Ya 'Tahliye edin' ya da 'Tutuklu yargılanmasına devam edilsin' diyecek.
A.A.: O zaman biz bunu da koyalım habere değil mi?
A.B.: Bilmiyorum ki... Mahkemeler burada kendilerine baskı yapıldığını düşünür mü acaba?
A.A.: Özellikle dikkat etmek lazım o antipati yaratıyor. Ben sadece bizim konuştuğumuz şeyleri anlatıp... Bu bir şekilde yargıda, yargıya karışmak haddimiz değil. Gıcık alıyor adamlar.
A.B.: Böyle bir mantık var mı? Hakikaten birini öldürmek yani dedikleri doğru. Bir sır var böyle mi insan şey yapar...
A.A.: Kurtulur o kadından... Evet...
A.B.: Evde 15 misafir var, aşağısı otel odaları... İlkokul seviyesinde zekası olan biri bile yapmaz bunu ya...
A.A.: Amerikan Hastanesi'ndeki doktor 'Gayet sağlıklı, intihar eğilimi yoktu' falan nasıl der.
A.B.: 'Bana geldiğinde, o günkü muayenede öyle bir eğilim hissetmedim' diyor.
A.A.: Bir de evdeki herkesin o akşamı anlatmasını istiyorum. Sizin röportajınız haricinde bütün herkes... Beyhan Hanım falan... Anlatabiliyor muyum...
A.B.: Daha sonra mı?
A.A.: Gayet etkili duruyor onları dinleyince. 'Ulan burada bir tuhaflık var' oluyorsun. O zaman ben sizden haber bekliyorum gece de konuşuruz olur mu.
A.B.: Tamam...
* * *
Vay beeee....
Vay be...
Vay be...
Şuraya bakar mısınız?..
Ülkenin en itibarlı gazetesinin bir yazarı,
"manüplasyon" amaçlı yaptığı habere neyi koyup
neyi koymayacağını bile zanlıya soruyor...
"O zaman biz bunu da koyalım habere değil
mi?"
Rezalet bu ya...
Kepazelik...
Sakın ha bana, “o kasetler yasa dışı yollardan elde
edildi” deme Ayşe…
Zira işin o kısmı da beni ilgilendirmez…
Ben ne yargıcım, ne savcı…
Beni işin mesleğimi ilgilendiren boyutu alâkadar ediyor…
Bana ne dinlemelerin yasal olup olmadığından…
Kaldı ki; tapeleri yayımlayanlar, yasal olduğunu çünkü dinlemelerin, cinayetin zanlılarını izleyebilmek için mahkemeden alınan izinle yapıldığını açıklıyorlar…
Ki…
Bunun doğru olma ihtimali diğer ihtimalden çok daha yüksek…
Not: Bu tapeler Aslı Baş'ın ailesi tarafından dosyaya konulacaktır elbette.Ve...
Yargılamada (Büyük ihtimalle) Ayşe Arman ve dönemin Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu ve elbette kurumsal olarak Hürriyet'in de adları geçecektir...
Bu bile, Hürriyet gibi bir markanın kaldırabileceği bir ilkesizlik değildir...
adnanberkokan@gmail.com