GAZETECİLER.COM - ÖZEL
İÇERİK
Nokta dergisinin yazar kadrosuna ilk katılan isim Perihan
Mağden oldu.
Türkçenin yapısını yaratıcı biçimde bozan Perihan
Mağden, merhametsiz, pervasız ve eleştirel yazılarıyla hep
ilgi ile okunan yeni bir köşe yazarlığı biçimi oluşturdu.
Popüler kültüre yönelik yazıları ilgiyle takip edilirken kendi
kararıyla bir süre köşe yazarlığına ara veren mağden, bundan sonra
her hafta Nokta için yazacak.
Üniversite eğitimini psikoloji üzerine yapan Mağden, Türkiye'nin en
çok takip edilen yazarlarından birisi oldu. 2008 yılında Türkiye
Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'nü almaya hak
kazandı.
Altı romanı, köşe yazılarından oluşan pek çok yazı kitabı
bulunan Mağden'in gençlik döneminde yayınlanmış şiirlerinden oluşan
iki şiir kitabı var.
Mağden'in bütün romanları pek çok dile çevrilerek, önemli
yayınevleri tarafından Almanya,İtalya, Fransa, İspanya,
Brezilya,Polonya, İngiltere, ABD , Bulgaristan, Macaristan,
Arnavutluk ve Yunanistan'da da yayınlandı.
İŞTE PERİHAN MAĞDEN'İN
NOKTA DERGİSİNDEKİ İLK YAZISI
Kuzey Kore kendi saat dilimine geçmeye karar vermiş!
Sosyal medyada yaşayanlar da, kendi zaman dilimlerinde
yaşıyorlar.
Kendi TT gezegenlerinin saat diliminde.
Çok takip edilip habire takdir edilebilmek için yatıp
kalkan ünlüler bir yana, bazı köşeciler de sosyal medyanın
gündemini işgal eden konuları tarayıp, tammm da o konuları
topaçlayan bir yazı attırıveriyorlarmış o günün menüsü, pardon,
yazısı olarak.
Yani, bir diktatörlük çeşidinden söz ve şikayet
ederken, sosyal medyanın popülerite çizelgeleriyle yatıp
kalkmak da, bir nevi emir- sözde doğrular- komuta diktatörlüğüne,
üstelik gönül vererek, arzu ederek boyun eğme hali.
Bu mecrayı ‘’iyi’’, başarılı kullananlar, işte tam da
bu Yeni Model Siyaseten Doğruculuğun, emirlerine/ o gün
için dikte ettiklerine göre, özen ve çalışkanlıkla hareket
edenler.
Hayatında; Türkiye’deki siyasi ortamın düzelip, hakiki
demokrasinin inşası için, geçtim elini taşın altına filan koymayı,
kestiği tırnağı uzatmamış olanlar, Twitter’ın siyasi doğruculuk
komserleri olarak, etrafı başarıyla terörize etmeye muvaffak oluyorlar.
Eğri oturup doğru konuşalım: Gezi’den beri bu
böyle!
Ne zamanki Gezi sayesinde Taksim meydanını doldurup
sokakla, siyasetle, sokak siyasetiyle, muhalifliğin kafa
bulduran şahaneliğiyle tanıştılar-
Tutmayın gitsin!
Artık onlardan siyaseten doğrucusu, anlamadıkları /
etmedikleri konulara tebelleş olucusu, günde 186 kez filan kıtır
kıtır ahkam kesicisi, Twitter’ın anonimliğinden, anındalığından da
faydalanarak kafa kopartıcısı, kelle isteyicisi yok.
Gezinin yeminli ya da maaşlı düşmanları için de, bu
böyle.
Geziden beri, sosyal medyada kan gövdeyi götürüyor diyebiliriz
yani.
Bir nevi Post- Modern Yeniçeri
Hareketi!
Habire bazı anlık kalabalıklar oluşturup ‘’Verun
kellesini!’’ yapabiliyorsun.
Müthiş bir yapmacıklık imalathanesi olarak çalışmanın yanı
sıra.
Yedi gün, 24 saat açık bir fason doğruculuk üretme fabrikası.
Aynı zamanda yani.
Benim içime şahsen; muhtelif ünlülerin, ya da
üne taliplerin ‘’Çocuklar ölmesin!’’, ‘’Kadınlar
susmasın!’’
‘’Şiddete hayır!’’, ‘’Kediler gülsün!’’, ‘’Karanfiller
solmasın!’’ gibi klişeleri topaçlayıp ‘’E, bugünkü siyaseten
doğruculuk kotamızı da doldurduk, çok şükür’’ psikolojisiyle,
kendilerini tamamına erdirmiş hissetmelerinden fenalıklar
geldi.
Gülben Ergen; Eski Çapa Adam eşiyle BaşkanCumhur
Erdoğan’ın bilmemne davetine gitti de;
‘’Vayyyy, o diktatörün iftarında NE işin var!!’’ diye
Twitter’da cızzzbızzz mı yapıldı
mesela-
Makul bir zaman aralığı geçtikten sonra, derhal bir üstü
kapaklı ‘’Kadınlar susmasın!’’ tviti atıp,
sözümona Bülent Arınç’ı eleştirmiş
olarak, balans ayarını yapmış oluyor.
Yani hem muhalif kitlesini küstürmemiş, onların hakaret ve
nefret oklarının daimi hedefi haline gelmemiş oluyor Gülben Ergen,
hem de o davete katılıp Başkan RTE’nin tasdik ve onayını almış
olduğu için (Haber Çapası kocasına da iş aranıyordur haldır huldur,
eminim!) Rising Star Türkiye’de jüri üyeliğini kapmış!
Erdoğan’ın Kültür ve Eğlence’den sorumlu gönlünün bakanı
olarak çalışan Acun Ilıcalı, kanalındaki tüm jürilik/ mürilik
akçeli işlerini Erdoğan yancısı ünlülere dağıtıyor, emin
olabilirsiniz.
Demet Akalın olsun, Mustafa Sandal olsun, Gülben Ergen
olsun; RTE’nin son davetine koşan, onunla fotoğraf
çektirip coşan isimlerdi.
Şimdi hepsi Rising Star jürisi.
Rıza Sarraf mıdır, Reza Zarrab mıdır, iki isimli, rüşvet ve
kara akçeler şampiyonu şahsın değerli eşi olan Ebru Gündeş de
mesela, Acun’un vazgeçilmezler kadrosunun gedikli isimlerinden
biri.
Yani Acun Ilıcalı’nın kanalı için ‘’Ne kadar BaşkanCumhurumuza
alaka ve sevgi/ O kadar ekmek’’ altın formülü bu denli
geçerli.
Gülben Ergen gibi, ‘’samimiyet’’ simsarları sosyal
medyada kendilerine, habire imaj donları biçe
dursun-
Orayı da, burayı da idare etmeyi becerip sürekli
gündemde tutunma ‘büyük’ başarısı,bu tiplerin kovalarına aman
her daim dolsun-
Asıl ben, Beren Saat’ten söz etmek
istiyorum.
Beren Saat; Özgecan Aslan’ın alçakça, kalleşçe, acımasızca
öldürülmesinden sonra,kendi başına gelen tacizleri anlatan
bir yazı kaleme aldı!
Bu, Türkiye topraklarında , bir ilkti! Olacak iş
değildi.
Beren Saat kadar ünlü, popüler, gözde bir oyuncu kalkıp
küçüklüğünden beri maruz kaldığı tacizleri tek tek sıralıyor!
Hem de gayet grafik bir dil, derin ve sertliğin,
öfkenin kıyılarında gezinen bir dobralıkla!
Hem hakikaten Özgecan’a üzülüp, hayatını kaybetmiş olmasının
acısını ta içinde hissettiği, hissedebildiği için, hem de onca
değerli imajını otobüsün altına atmayı göze alarak Kadın
Meselesi’ne dair, taciz, tecavüz,şiddet meselesine dair sağlıklı
bir tartışma başlatıp, bir şeylerin değişebilmesine önayak
olabilmek için.
Yoksa, tüm diğerlerinin sosyal medyada yaptığı gibi
‘’Özgecanlar ölmesin/ Çiçekler solmasın!’’ filan gibi klişeleyip,
‘’görevini’’ yapmış, cici ve doğrucu biri olduğunu o gün için de
kanıtlamış vaziyette, mutlu mesut rahatça köşesine
çekilebilir- di.
Ama asıl kıyamet anlaşılan Saat’in ‘’Erzurum’da HDP minibüsünü
kullanan şoförü yaktılar! Terörist diye diye halk terörist oldu!’’
diye başlayan tviti yüzünden koptu.
Kaynanası ve görümcesiyle arasının ciddi bozulduğu, Doğulu
Ailesinin (MHP’liler mi acaba?) böyle
siyasi paylaşımlarda bulunmamasını istediği iddiaları ortalığı
kapladı.
Bu iddialar aile tarafından yalanlanmadı.
Dahası Beren Saat bu paylaşımını silip, uzun süren bir
sessizliğe büründü.
Yakın zamanda ‘’ Brando diyor ki: Bizi bozguna uğratan
yargılarımız’’ diye bir tvit atmış ABD’deyken.
Manidar; değil mi?
Ve içim acıdı.
Susturduk mu yani farklı bir sesi/ üslubu daha? Samimiyetin
sesini, her zaman olduğu gibi, başarıyla kıstık mı?
Etliye sütlüye bulaşmayan, cici çocuklar prensi Murat
Boz’un ‘’HDPli değilim, HDPli değilim ben!’’ diye
çırpınmalarını düşünüp, kendini (HDPlilikten!) temize
çıkarabilmek için verdiği uğraşları hesaba katınca-
Genel olarak bu denli sahtekar imajların her gün yeni
baştan (vazife icabı) çizildiği, sosyal ve normal medyada,
ünlülerin nasıl da çalışkanlıkla, hemen hep aynı sasılıkta, olup da
hiç olmayan mesajlarıyla, varolduğunu filan düşündüğünüzde-
Beren Saat’in istisnai bir samimiyeti ve duyarlılığı olduğunu,
tam da BU YÜZDEN susturulduğunu, kolayca teslim
edebilirsiniz.
Hemen hiç bir siyasi duruşu olmadığı için, muhtemelen sarakaya
alınmak üzere, OYUM HDP’YE! afişine konu edilen (varlığın da
yokluğun da kar etmiyor) Murat Boz’un da , Acun Ilıcalı’nın gedikli
jüri üyelerinden olduğu bilgisiyle çemberi tamamlayayım.
Bu dünyayı, bu ülkeyi muhtelif kaynanalar, Beren Saat’e dar
ederlerken, birileri de her daim balık gibi ağların arasından
kayarak, durumlarını idare edecek yani.
Eeee, geçim dünyası.
Ve de imaj dünyası!
Her ikisi artık bariz bir şekilde, birbirine bağlı.
‘’İmajın kadar maaş çeki!’’ slogan bu.