Perihan Mağden diliyle zehir saçtı
Ayşe Arman'dan sonra bir başka kadın yazar Perihan Mağden'e çaktı... Mağden fena dellenecek...
Komplo teorisi yazmayın...
Sadece tesadüf dedi...
Yani "Perihan Mağden'e karşı kampanya" değil bu yazdıkları...
Yaptığı söyleşi ve o söyleşi sonrasında Perihan Mağden'in ona çektirdiklerini aktarmış... "Hala çok seviyorum" notunu düşerek...
İşte Nagehan Alçı'dan bir Perihan Mağden vakası;
7 Şubat'ta bu gazetede Perihan Mağden ile yaptığım söyleşi yayınlandı. Hani Mağden'in Twitter'daki gazetecilerle, Ertuğrul Özkök'le, son dönem medya ile ilgili sivri laflar ettiği söyleşi... O söyleşinin ardından çok şey söylendi. Hem bazı yazarlar hem de internet siteleri bazı yorumlar yaptılar. Daha sonra Elif Ergu konuştu Mağden'le. Mağden, Ergu'ya isim vermeden, konuşmamızın cımbızlanarak bir bölümünün yayınlandığını iddia etti.
***
Ben sustum. Hiçbir şey söylemedim, çünkü o söyleşi sonrası duygusal
davranmamak ve olaylara objektif bakabilmek için zamana ihtiyacım
vardı. Sanırım artık duygularıma hakimim. Vakit geldi.
Konuşabilirim.
***
Mağden çok sevdiğim bir yazardır. Onun köşe yazılarını özlüyorum.
Yeni kitabının çıkmak üzere olduğunu duyunca ona bir mail attım.
Zaten ne zamandır 'bir Perihan Mağden söyleşisi' geçiyordu
aklımdan. Kitap vesile olur, dedim. Hakikaten de öyle oldu. Kitap
hatırına bir hafta içinde bir araya geldik.
***
Benim için bu buluşma önemliydi. Sadece gazeteci olarak değil,
kalemine bayıldığım bir yazarı tanımak isteyen bir okur olarak da
önemliydi.
***
Asmalımescit'te, Zeytinli adlı meyhanede karlı bir akşamüzeri
buluştuk ve hiç sıkılmadan iki saat konuştuk. Söyleşide üç ana
başlık vardı: Mağden'in yeni kitabı, medyadaki son gelişmeler ve
siyaset. Epey güldük ve bence iyi anlaştık. Hatta sonra görüşmek
üzere sözleşerek ayrdıldık.
***
Daha sonra söyleşiyi deşifre ettiğimde elimde çok malzeme olduğunu
gördüm. Yayın yönetmenim İsmail Küçükkaya'ya gittim ve bir sayfaya
malzemeyi sığdırmanın zor olduğunu söyledim. 'İki gün üst üste
verelim' dedi. Bunun üzerine ilk gün için kitap ve medya, ikinci
gün için ise siyaset başlıklarını ayırdım.
***
Ve söyleşiyi yazdım. Aynı akşam Güney Afrika'ya yola çıkmak üzere
gazeteden ayrılırken bizim yazı işleri, sayfa sıkışıklığı
yaşandığını, söyleşiyi bir gün yayınlayabileceğimizi söyledi.
İkinci günün malzemesini birinci güne yedirmek için yazdığımın
önemli bir kısmını atmam gerekiyordu. Kıyamadım. Onun yerine
köşemde iki bölüm halinde yayınlarım, dedim ve yola çıktım.
***
9 saatlik uçuştan sonra Johannesburg'a indim, uçağın içinde
Capetown'a devam etmek için bekliyorum. O sırada telefonuma bir
mesaj geldiğini gördüm. Mağden'di. Söyleşiyi okumuş, tekrar
hatırlamak istemediğim bir mesaj atmıştı. (Söyleşinin başlıklarının
magazinel olduğunu kabul ediyorum, ama o sözleri de söylemişti. Ben
başka bir yerden görmüştüm ama sayfa yapılırken gazetede değildim.
İçerikle ilgili ise hiçbir itirazı kabul etmem.)
***
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Şimdiye kadar yaptığım hiçbir
söyleşiyle ilgili en ufak bir serzeniş duymamışım. Bu kez ise
sürekli mücadele etmeye çalıştığım bir gazetecilik ile
suçlanıyorum! Üstelik telefon edip soramıyorum da... Mesajlara bile
gizlice bakıyorum.
***
Bunun üzerine Mağden'e mesaj gönderdim. Cevap gelmedi. Bana iki gün
kadar uzun gelen iki saatlik bir uçuş daha yaptım. Sonrasında bir
mesaj daha gönderdim, yine cevap yok... Güney Afrika seyahatimin
ilk iki günü zehir oldu. Bu halde söyleşinin devamını köşemde
yayınlamaktan vazgeçtim.
***
Kısacası yıprandığım ve bunca zamandır gazetecilik yaptığım halde
derimin hiç kalınlaşmadığını görüp üzüldüğüm birkaç gün geçirdim
Mağden sayesinde... Keşke diliyle bu kadar zehir saçmadan
önce bir de bana sorsaydı. Ya da en azından mesajlarıma bir cevap
verseydi...
***
Ama her ne olursa olsun o hala benim en sevdiğim yazarlardan ve ben
hala onun köşesini özlüyorum...
(Bu yazıyı salı günü yazdım. Dün ise Ayşe Arman da Perihan Mağden ile ilgili bir yazı kaleme almış. Mağden'in kitabını öven ama kendisini yeren bir yazı. Bu, tamamen bir tesadüf. Komplocular boşu boşuna 'Mağden'e karşı kampanya' diye düşünmesinler...)