'Patron benim diyenin de patronu var!'
"En büyük patron benim" diye çalışanlarına hava basan patronların patronunun "Devlet" ya da "İktidar" olduğunu inkâr edebilir misiniz?
İşte Barlas'ın bugünkü köşesinden bir bölüm:
Özal'ın hazırlayıp yürürlüğe koyduğu 24 Ocak 1980
Kararları ile "Serbest Pazar" ekonomisine geçtik.
Ama hâlâ en büyük patron devlet değil mi?
Eğer devlet (ya da iktidar) kızarsa en zengin bir anda en yoksula
dönüşmez mi?
Medya-siyaset ilişkilerini şirazesinden çıkartan olgu da
"Türk Serbest Pazar Ekonomisi"nin yumurta ikizi
olan "Türk Kökten Devletçilik"i olmadı mı?
Gazeteler okurlarına doğru haber ve objektif yorum vermekten çok,
kamu pastasından pay almayı amaçlayan patronların iktidarlara mesaj
vermesinin aracı olan organlara dönüşmedi mi?
28 Şubat post-modern darbesinin sanıkları olarak tutuklu bulunan subaylar, kendilerini azmettirenlerin hâlâ özgür basınının temsilcileri olarak yazdıklarını bugün okurken, acaba neler hissediyorlar?
Veya seçmenin baraj altına itip yok ettiği ANAP'ın yürekten taraftarları, pasta paylaşımı döneminde kendilerine sınırsız destek veren medya organlarının, şimdiki "AK Parti iktidarına nasıl yaranabiliriz" çabasında yine "Pasta paylaşımı"nın hayal edildiğini düşünmüyorlar mıdır?
Mikrofon yerine telefon
Başbakan Erdoğan'ın bazı yazarları hedef alarak patronlara
hitaben "Bunlara hâlâ neden yazdırıyorsunuz"
demesi, sadece bir üslup farkını işaret ediyor.
Yakın dönemdeki eski iktidarların sahipleri ve şimdi tutuklu olan
subaylardan bazıları, mikrofonu değil telefonu kullanarak yazarları
susturmazlar mıydı?
Şimdi "Basın özgürlüğü gitti" diye feryat eden bazı gazeteciler de, susturulan meslektaşlarının arkasından teneke çalıp, jurnalcilik etmezler miydi?
Demokrasimizin ve Serbest Pazar Ekonomisinin yumurta ikizi olan her alandaki "Kökten Devletçilik" yaşadıkça, hangisinin hayatta olduğunu anlamamız pek mümkün olmayacaktır.
"En büyük patron benim" diye çalışanlarına hava basan patronların patronunun "Devlet" ya da "İktidar" olduğunu inkâr edebilir misiniz?