Özkök 'ihramı bürününce' neler hissetti?

Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'ın umre yazı dizisi tam gaz sürüyor. Peki bugün neler anlattı Özkök? Bakın neler hissetmiş?

GAZETECİLER.COM
Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'ın umre yazı dizisi tam gaz sürüyor.
Özkök bugün, ihram giyince neler hissetiğini, Mekkeyle Kudüs'ün farkını, Kabe'de dua ederken neler hissetiğini, domuz gribi maskesinin yarattığı ilahi çelişkiyi anlatıyor.
En çok ilgimizi çeken ihram bölümü oluyor tabiki...

Çünkü bütün fotoğraflarında t-shirt ve pantolonuyla gözüküyor Özkök.
İhram giymedi sananlar yanılıyor...
Giymiş aslında ama pek de iyi hissetmemiş kendini...

Bakın nasıl anlatıyor o anları?

"Rehberim Osman Korkmaz ihramı giymeme yardım ediyor.
O an, İslamoğlu’nun sözünü bir kere daha hatırlıyorum.
“Hac, mahşerin provasıdır.”
İnsanın canlı bedeni üzerine, kefene benzeyen havlumsu kumaşı geçirmesi tuhaf bir ürpertiye yol açıyor.
İhramı giyip, kaldığım odanın koridoruna çıkıyorum.
Karşımda Ahmet Hakan ve Sebati Karakurt.
Sebati, fotoğraflarımı çekmeye başlıyor.
Kendimi pek iyi hissetmiyorum.
Uçakta gelirken Ahmet Hakan’la kesin kararımızı almıştık.
İhramlı fotoğrafımızı kullanmayacaktık.
İnancın saf haliyle, mesleğimizin saf hali arasına iki ayrı duvar çekip, aradaki koridorda yürümeye karar vermiştik."

Daha sonra Kabe'ye doğru yürüyor Özkök...
Kapıda ayakkabılarını çıkarıyor.
Bir de 'Burası harem, ayakkabılarının çalınma ihtimali' yok diye gönderme yapıyor hırsızlara.
Müslümanlığın kalbi olan Kabe'yi görünce, beklediğinden büyük mü, yoksa küçük mü karar veremiyor...
Üzerindeki beyaz örtünün parlaklığı dikkatini çekiyor Özkök'ün...
Sonrasında neler mi oluyor?
Okuyalım...

"Bir de, bu kare şeklindeki, dünyanın belki de en basit formundan oluşan sade yapının niye bu kadar kutsal olabildiğini sorguluyorum.
Ama sorgulama anında bitiyor.
Onun yerini inancın sorgusuz sualsiz biatı alıyor.
Kalabalığa ayak uyduruyorsunuz, otomatik hareketlerle Kâbe’nin etrafında yürümeye başlıyorsunuz.
Osman Hoca sıkı sıkı kolumu tutuyor, dua etmeye başlıyor ve bana, “Söylediklerimi aynen tekrarla” diyor.
Ona da biat ediyorum.
Arapça dualar başlıyor.
Bir kısmını telaffuz dahi edemiyorum.
Kâbe’nin her köşesine gelince, iki elimizi kendimize değil Kâbe’ye doğru açarak kısa bir dua okuyoruz ve sonra sağ elimizin içini öpüp yürümeye devam ediyoruz.
Daha ilk adımlarda tertemiz bir mermerin üzerinde yalınayak yürümenin harikulade hazzını alıyorum.
Tavaf böyle başlıyor."

Kabeyi tavaf ederken ne hissetti peki Özök?
Bir koku duydu... Bu Koku çok tanıdıktı Hürriyet'in 'Amiral Gemisi'ne...
Peki neydi bu koku?
Özkök'ün kaleminden okuyalım hissettiklerini...

"(...) aklımda kalan asıl duygu, bembeyaz mermer üzerinde çıplak ayakla yürürken aldığım derin hazdı.
Bu hazzın, Kâbe’nin ilahi etkisini arttırdığına inanıyorum.
Çünkü, Kâbe’nin üzerindeki siyah örtünün parlaklığı ile, beyaz mermerin zıtlığı, bu yürüyüşle birleşince, bende derin bir temizlenme hissi yarattı.
Bir de yürürken içime çektiğim o koku.
Çok tanıdık, çok hayatımda olan bir kokuydu bu.
Bu kokunun ne olduğunu biraz sonra Say’da yürürken çıkaracaktım.
Zefiran kokusuydu.
Bir tür dezenfektan.
Bizim evimizde de sık kullanılan bir şeydi.
Zaten Kâbe’den ve onu çeviren mekânlardan kafamda kalan en güçlü duygulardan biri buydu.
İnsanı hayran bırakan bir temizlik.
Otele döndüğümüzde ayaklarımın altı tertemizdi.
Oysa 5 kilometre yol yürümüştüm."

Bu kadarla bitmiyor tabiki Ertuğrul Özkök'ün yaşadıkları...
Hepsini yayınlamak bize yakışmaz...
Eğer okumak istiyorsanız,