Özkök hangi gazetecinin mezarına gidemedi?
Hürriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni bugün Mardin'de bir gazetecinin mezarını neden ziyaret edemediğini yazdı.
Diyarbakır'da katılacağı Kürt Açılımı Panelinde konuşmayı planlayan Özkök, panelden sonra, güvenlik gerekçesi ile Mardin'in Nusaybin ilçesine taşınan Musa Anter'in mezarına gitmeyi düşündüğünü okurlarına anlattı.
Anter'den, Kürtlerin söylediği gibi Ape Musa, yani Musa Amca diye söz eden Özkök, DTP'li bir milletvekili yaptığı bir görüşmeden sonra Diyarbakır'a gitme kararını değiştirdi.
Özkök'ün görüştüğü "Uzun süreden beri tanıdığım, çok iyi ilişkilerim olan bir milletvekili. Siyasetini de her zaman takdir ettiğim medeni bir insan." dediği milletvekili için yanlışlıkla mı kapatılan DTP'nin ismin yazdığı ise bilinmiyor.
İşte Ertuğrul Özkök'ün kaleminden öldürülen Kürt aydını, gazeteci ve yazar Musa Anter'in mezarını ziyaret edememe hikayesi:
DÖRT gün önce kararımı değiştirmeseydim, bugün Diyarbakır'da olacaktım.
Bazı gazetecilerle birlikte bir panele katılıp "Kürt açılımı" konusundaki görüşlerimi anlatacaktım.
Uzun süredir Diyarbakır'a gitmiyordum. Kendime şöyle bir
program yapmıştım.
Toplantıdan sonra bir arabaya atlayıp Mardin'e gidecek ve Musa
Anter'in mezarını ziyaret edecektim.
Mezara rengârenk çiçekler koyacak ve içimden, kendi kendime
hazırladığım bir mezar başı konuşmasını yapacaktım.
Olmadı.
Ellerimde çiçekler, öyle kaldım. Diyarbakır'a gidemedim. Bugün
niye gidemediğimi sizinle paylaşmak istiyorum.
* * *
Geçen pazar akşamı İstanbul'da Hilton Oteli'nde bir yemeğe
davetliydim.
Otelin holünde DTP'nin bir milletvekili ile
karşılaştım.
Uzun süreden beri tanıdığım, çok iyi ilişkilerim olan bir
milletvekili. Siyasetini de her zaman takdir ettiğim medeni bir
insan.
Daha önce ona Diyarbakır'a gideceğimi, "Ape Musa'nın
mezarını ziyaret edeceğimi" söylemiştim. O da bana,
"Arkadaşlara söylerim, onlarla da görüşürsün"
demişti. "Cumartesi Diyarbakır'dayım"
dedim.
Hafif tereddütlü bir ifade ile baktı. Söyleyip söylememek
arasında gidip geliyor gibi bir hali vardı. Sonunda
söyledi:
"Şu sıra gitmesen daha iyi olur"
dedi.
Şaşırdım.
"Tatsız bir olay olur sen üzülürsün, biz daha çok
üzülürüz" diye devam etti.
Çok samimi ve arkadaşça bir söz olduğuna kendim kadar
eminim.
Dediğim gibi iyi tanıdığım bir insan.
"Ben yine de gideceğim" dedim.
Sonra düşündüm.
Ben laf atılmasından korkacak bir insan değilim.
Ama gerçekten onları üzecek bir durum ortaya
çıkabilirdi.
Neticede onu dinleyip Diyarbakır'a gitmekten
vazgeçtim.
Gitseydim şunları söyleyecektim:
* * *
- Türkiye'nin Kürt açılımı politikası mutlaka devam
ettirilmelidir. Provokasyonlar olsa da, siyaseten getirisi,
götürüsünden fazla olsa da cesur bir iradeyle sürdürülmeli ve bu
sorun barışçı yoldan mutlaka çözülmelidir.
- Ama bu sorun, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan Türklerin
"gururu kırılarak" çözülemez. Kürtlerin gururu kırılarak da
çözülemez. O nedenle gurur kırıcı hareket ve demeçlerden
vazgeçilmelidir.
- Bu sorunun çözüm psikolojisi çok iyi hazırlanmalıdır.
"Kürtler haklarını söke söke aldı" psikolojisi de "Gönlü Yüce büyük
Türk verdi" psikolojisi de bu işin çözümüne yardımcı olmaz. Hep
birlikte çözüm arayışını bu psikolojilerin gölgesinden
çıkarmalıyız.
- Güneydoğu'da Kürt sorunu daha azdır. Neticede kendi belediye
başkanlarınızı seçiyorsunuz. Asıl sorun Türklerle Kürtlerin karışık
yaşadığı yerlerdedir. O nedenle yukarda anlattığım psikolojiler çok
önemlidir.
Evet söyleyeceklerim bunlardı, ama olmadı.
Bir dahaki sefere inşallah.