Özkök, Ayşe Arman'a döküldü...
Özkök, Ayşe Arman'a verdiği röportajda köşesinde yaptığı gibi kendini anlatmaya devam ediyor.
GAZETECİLER.COM
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, kendi gazetesinden Ayşe Arman'a verdiği röportajda yine dikkat çeken açıklamalar yaptı. Özkök, köşesinde yaptığı gibi kendini anlatmaya devam ediyor.
[photos]
ŞEYTAN MI MELEK Mİ?
Siz daha çok hangisisiniz? Şeytan mı, melek mi?
- Sana sorayım. Sence hangisiyim?
Bence ikisi de...
- Geçenlerde Şanlıurfa çarşısında gezerken, bir esnafın bana bakışını gördüm. O bakışa göre, melek olmam mümkün değil. Ama kızıma, karıma, anneme, beni yakından tanıyan insanlara sorarsan, daha çok meleğim. Şeytan ve melek nitelemeleri, insanın kendi objektif değerlendirmeleri değil. İnsanın üzerine yapışan bir şey, atfedilen bir şey?
Yüzdeye vursak?
- Fifty fifty. Fotoğraftaki gibi!
Yoksa herkes öyledir de; sizin farkınız bunu itiraf edebilmek mi?
- Hangimiz yüzde 100 melek, yüzde 100 şeytanız ki? Biraz ondan, biraz bundan idare ediyoruz işte.
MİNİ ETEKLE NAMAZ TÜRBANLA ŞARAP
Özkök, kişisel dünyasında yaşadıklarını da paylaştığı röportajda hayal ettiği resimlerle muhafazakar çevrelerden reaksiyon alabilecek şöyle söylüyor:
Hayallerinizin sınırı hangi noktada?
- Sınırı yok! Mini etekle beş vakit namaz kılınacağını, başörtüsüyle içki içilebileceğini düşünen ve buna cüret eden kadınların ülkesini düşlüyorum. Söyle var mı bunda, adaba aykırı, inanca ters düşen bir şey? Ben bunları hayal ediyorum. Umutla bekliyorum. ‘Patavatsızlık’ kelimesine kendimce çok olumlu bir anlam verdim. Göğsümü gere gere “Ben patavatsız bir insanım” diyorum. Övünerek söylüyorum. Sahiciliğimin en sağlam kaynağı bu patavatsızlığım. Çünkü içimden geleni, rahatça söylüyorum. 21’nci yüzyılın, patavatsızlık yüzyılı olduğuna inanıyorum. Galileo patavatsızdı. Caravaggio da, Michelangelo da, da Vinci de, Bernard Henri Levy de, Marx da. Said-i Nursi çok farklı ve cesur şeyler söylediği için bu kadar insan onu izledi. Bunlar cesur insanlar, içlerindeki tutkuyu ve inancı takip ettiler, ettirdiler.
CENAZEMİ KİLİSEDE KALDIRSINLAR DUAMI İMAM YAPSIN
Hürriyet yazarı dine bakışı ve dini kimliğine dair söyledikleriyle de dikkat çekiyor. Özkök, tasarladığı dini şöyle anlatıyor:
İnancım ne? Müslüman’ım. Beş vakit namaz kılmayan, oruç tutmayan, Hacca gitmemiş bir Müslüman. Ben Allah’ın iyi kuluyum. İnanıyorum ki, yarın bir gün Allah’ın huzuruna çıktığımızda, Her saniye, ‘Allah’ adını ağzına alan ama amacı uğruna, her şeyi, en belaltı vuruşları bile mubah sayanlardan çok daha hak etmiş bir mevkide olacağım. Sessiz, dilsiz sevaplarımı onlardan daha çok hak etmiş; sesli günahlarımdaysa onlardan daha bağışlanacak bir mevkide olduğuma bütün kalbimle inanıyorum. Başkalarının değil, kendimin kendime verdiği sicile itimat ediyorum. Çünkü kendim hakkında, başkalarından çok daha fazla acımasız, çok daha fazla objektifim. Özür dilemeyi, affetmeyi kesin inançlılardan çok daha iyi yaşıyorum. O nedenle, ‘affedilmeyi’ onlardan çok daha fazla hak ettim. Öldüğümde, son yolculuğuma Hıristiyanlarınki kadar güzel bir tabuta konarak çıkmayı istiyorum. “Be adam ölmüşsün sana ne” diyebilirsin. İyi ya zaten geride kalanlar için bu estetiği talep ediyorum. Sadece bana değil, onlara da saygıdan söz ediyorum. Cami avlusundaki kargaşayı beğenmiyorum. Keşke cenaze törenimin camide değil, bir kilisede olsa diyorum. İzin verirler mi, bilmiyorum. Beni anlayacak ve bunu kabul edecek bir imam gelsin, kilisede, sıralarda oturan dostlarıma bir konuşma yapsın istiyorum. Beni sevenler kravatlarını takmış, takım elbiselerini giymiş gelsinler istiyorum. Mahler çalarken, beni en iyi anlayan insanlardan birinin başımda bir konuşma yapmasını istiyorum. “Ertuğrul Abi” diye başlayacak birinin. Sonra da Müslüman mezarlığına gömülmek istiyorum Urla’da, sakin bir yerde. Basit bir mezar taşı. Babamınkine ‘matbaacı’ yazmıştık. Benimkine sadece
“O” yazsınlar. “O”, yani ben.
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, kendi gazetesinden Ayşe Arman'a verdiği röportajda yine dikkat çeken açıklamalar yaptı. Özkök, köşesinde yaptığı gibi kendini anlatmaya devam ediyor.
[photos]
ŞEYTAN MI MELEK Mİ?
Siz daha çok hangisisiniz? Şeytan mı, melek mi?
- Sana sorayım. Sence hangisiyim?
Bence ikisi de...
- Geçenlerde Şanlıurfa çarşısında gezerken, bir esnafın bana bakışını gördüm. O bakışa göre, melek olmam mümkün değil. Ama kızıma, karıma, anneme, beni yakından tanıyan insanlara sorarsan, daha çok meleğim. Şeytan ve melek nitelemeleri, insanın kendi objektif değerlendirmeleri değil. İnsanın üzerine yapışan bir şey, atfedilen bir şey?
Yüzdeye vursak?
- Fifty fifty. Fotoğraftaki gibi!
Yoksa herkes öyledir de; sizin farkınız bunu itiraf edebilmek mi?
- Hangimiz yüzde 100 melek, yüzde 100 şeytanız ki? Biraz ondan, biraz bundan idare ediyoruz işte.
MİNİ ETEKLE NAMAZ TÜRBANLA ŞARAP
Özkök, kişisel dünyasında yaşadıklarını da paylaştığı röportajda hayal ettiği resimlerle muhafazakar çevrelerden reaksiyon alabilecek şöyle söylüyor:
Hayallerinizin sınırı hangi noktada?
- Sınırı yok! Mini etekle beş vakit namaz kılınacağını, başörtüsüyle içki içilebileceğini düşünen ve buna cüret eden kadınların ülkesini düşlüyorum. Söyle var mı bunda, adaba aykırı, inanca ters düşen bir şey? Ben bunları hayal ediyorum. Umutla bekliyorum. ‘Patavatsızlık’ kelimesine kendimce çok olumlu bir anlam verdim. Göğsümü gere gere “Ben patavatsız bir insanım” diyorum. Övünerek söylüyorum. Sahiciliğimin en sağlam kaynağı bu patavatsızlığım. Çünkü içimden geleni, rahatça söylüyorum. 21’nci yüzyılın, patavatsızlık yüzyılı olduğuna inanıyorum. Galileo patavatsızdı. Caravaggio da, Michelangelo da, da Vinci de, Bernard Henri Levy de, Marx da. Said-i Nursi çok farklı ve cesur şeyler söylediği için bu kadar insan onu izledi. Bunlar cesur insanlar, içlerindeki tutkuyu ve inancı takip ettiler, ettirdiler.
CENAZEMİ KİLİSEDE KALDIRSINLAR DUAMI İMAM YAPSIN
Hürriyet yazarı dine bakışı ve dini kimliğine dair söyledikleriyle de dikkat çekiyor. Özkök, tasarladığı dini şöyle anlatıyor:
İnancım ne? Müslüman’ım. Beş vakit namaz kılmayan, oruç tutmayan, Hacca gitmemiş bir Müslüman. Ben Allah’ın iyi kuluyum. İnanıyorum ki, yarın bir gün Allah’ın huzuruna çıktığımızda, Her saniye, ‘Allah’ adını ağzına alan ama amacı uğruna, her şeyi, en belaltı vuruşları bile mubah sayanlardan çok daha hak etmiş bir mevkide olacağım. Sessiz, dilsiz sevaplarımı onlardan daha çok hak etmiş; sesli günahlarımdaysa onlardan daha bağışlanacak bir mevkide olduğuma bütün kalbimle inanıyorum. Başkalarının değil, kendimin kendime verdiği sicile itimat ediyorum. Çünkü kendim hakkında, başkalarından çok daha fazla acımasız, çok daha fazla objektifim. Özür dilemeyi, affetmeyi kesin inançlılardan çok daha iyi yaşıyorum. O nedenle, ‘affedilmeyi’ onlardan çok daha fazla hak ettim. Öldüğümde, son yolculuğuma Hıristiyanlarınki kadar güzel bir tabuta konarak çıkmayı istiyorum. “Be adam ölmüşsün sana ne” diyebilirsin. İyi ya zaten geride kalanlar için bu estetiği talep ediyorum. Sadece bana değil, onlara da saygıdan söz ediyorum. Cami avlusundaki kargaşayı beğenmiyorum. Keşke cenaze törenimin camide değil, bir kilisede olsa diyorum. İzin verirler mi, bilmiyorum. Beni anlayacak ve bunu kabul edecek bir imam gelsin, kilisede, sıralarda oturan dostlarıma bir konuşma yapsın istiyorum. Beni sevenler kravatlarını takmış, takım elbiselerini giymiş gelsinler istiyorum. Mahler çalarken, beni en iyi anlayan insanlardan birinin başımda bir konuşma yapmasını istiyorum. “Ertuğrul Abi” diye başlayacak birinin. Sonra da Müslüman mezarlığına gömülmek istiyorum Urla’da, sakin bir yerde. Basit bir mezar taşı. Babamınkine ‘matbaacı’ yazmıştık. Benimkine sadece
“O” yazsınlar. “O”, yani ben.