Özgür Mumcu: İnsanlığın barışa erişmesi için her şart var!
"İnsanın derdini anlatması için bir çok yol var. Roman da bunlardan biri. Fakat bu işin en kolay yolu değil. Altından kalkabileceğime inanmam gerekiyordu zira kötü bir roman kadar sinir bozucu az şey var hayatta."
SAYIM ÇINAR sayimcinar@gmail.com
Hepimiz onu Uğur Mumcu'nun oğlu olarak tanıdık ilk önce. Katledilen bir gazetecinin vakur duruşlu ailesi olarak karşımızdaydılar. Sonrasında BirGün ve Radikal'deki köşe yazıları ile dikkat çekti Özgür Mumcu. Şu an Cumhuriyet gazetesinde yazıyor ama daha önemlisi "Barış Makinesi" isimli ilk romanı ile okurları ile buluştu.
"İnsanın derdini anlatması için bir çok yol var. Roman da bunlardan biri. Fakat bu işin en kolay yolu değil. Altından kalkabileceğime inanmam gerekiyordu zira kötü bir roman kadar sinir bozucu az şey var hayatta." diyor Özgür Mumcu, Sayım Çınar'ın sorularını yanıtlarken.
İşte o röportaj:
Barış Makinesi ilk romanınız. Herkes sizden politik bir kitap beklerken siz tarih dozu yüksek, etkileyici bir macera kaleme aldınız. Fikir nasıl doğdu?
Uzunca bir süredir aklımdaydı. Doğru zamanı ve hikayeyi bekliyordum. Bir yandan da yazıyordum ancak yazdığım hikayeye ikna olmadan paylaşmak istemedim. Nihayetinde herhalde zamanı geldi ve Barış Makinesi ortaya çıktı. Politik bir kitap beklentisi şaşırtıcı değil. Fakat zaten haftada üç gün politikadan bahsederken oturup çok uzun bir köşe yazısını kitap diye yayınlamak istemedim. İnsanın derdini anlatması için bir çok yol var. Roman da bunlardan biri. Fakat bu işin en kolay yolu değil. Altından kalkabileceğime inanmam gerekiyordu zira kötü bir roman kadar sinir bozucu az şey var hayatta.
Köşe yazarlığınız yazarlığınıza ne ölçüde etki etti?
Belirli bir yazma alışkanlığının elbette olumlu bir etkisi vardır. Ama köşe yazarlığı ya da akademik metin yazma farklı alanlar. Bunların üslubu edebiyata sirayet ederse ortaya çok kuru, didaktik metinler çıkar. Bu sebeple farklı alanlarda yazma tecrübesinin birbirlerini fazla etkilememesine gayret ettim. Yine de köşe yazarlığı ve akademik çalışmaların kazandırdığı bir şey var o da araştırma ve olayları birbirine bağlamak. Bu da kurguda ve atmosfer yaratmakta işe yarıyor. Yani köşe yazarlığının avantaja dönüşebilecek kısımlarını kullanıp dezavantaja oluşturabilecek yanlarını ise dışladım diyebilirim.
Babanızın müthiş bir mirası var hepimize. Yapıp ettikleriniz de onu da bir yönüyle onurlandırdığınızı düşünüyor musunuz?
Umarım öyledir. Ama sürekli bu kaygıyla yaşarsanız kendinizi gerçekleştiremezsiniz ki bu da herhalde bir babanın çocuğu için son isteyeceği şeydir. Ailemde her zaman seçimlerimi özgürce yapmam konusunda cesaretlendirildim. Bana kalan en büyük miras bu.
Cumhuriyet'in yeni bir yüzü var, daha genç, her zamanki gibi politik ama daha modern. Nasıl değerlendriyorsunuz yeni durumu?
Her şey değişirken, Cumhuriyet'in de değişmesi kaçınılmaz. Buna değişimden ziyade güncelleme de denebilir. Gazetenin temel değerleri aynı. Cumhuriyetin ve demokrasinin temel değerlerini savunmanın yöntemlerini ve üslubunu ise güncellemek gerekiyor. Cumhuriyet hem yaptığı hakikaten cesur habercilikle hem de içinde bulunduğumuz baskı ortamında bir fikir özgürlüğü vahası olarak çok önemli bir işlev görüyor.
"YAZILARININ SESSİZLİKLE KARŞILANMAMASI
BİR YAZARIN EN ÇOK İSTEYECEĞİ ŞEYLERDEN BİRİ"
Romanla ilgili ilk yorumlar nasıl?
Mutluluk verici. Genel olarak amaçladığımı yerine getirdiğimi düşünüyorum. Çok öğretici de buluyorum. Bu sebeple eleştirileri, okurların yorumları da dahil olmak üzere dikkatle takip ediyorum. Daha sonra yazacaklarım için de fikir veriyor. Yazılanın sessizlikle karşılanmaması herhalde bir yazarın en çok isteyeceği şeylerden biri.
Sırada ne var, romancılığı sevdiniz mi?
Sırada yeni bir roman var. Üzerinde çalışmaya başladım. Birden çok fikir arasına hangisinin öne çıkacağını merakla bekliyorum.
İnsanlık tarihinin en büyük icadı çalışacak mı sorusunu soruyorsunuz, sizce çalışır mı, yani insan barışa ne kadar meraklı?
İnsan hayatta kalma içgüdüsünün kurbanı. Bu içgüdü hem savaşlara yol açıyor hem de beraber barış içinde yaşamak için yollar aramaya itiyor. İnsan rasyonelleştikçe, hayatta kalmasının dayanışmadan geçtiğini anladıkça barışa yaklaşıyor. Kendini güvensiz ve tehdit altında hissettikçe de hayatta kalmak için savaşı seçiyor. Bu ikili ilişkiler için de geçerli. Bunun yanı sıra küresel iktisadi düzen de krize girdikçe irili ufaklı savaşlar üretiyor. Dayanışmayı, çoğulculuğu kabul ettikçe küresel düzen de değişir ve insan hayatta kalma içgüdüsünün gereğini yerine getirmiş olur aslında. Yani içgüdümüzü aklileştirir, inceltir ve sofistike hale getirsek barış hedefine yaklaşabiliriz.
1900'lü yıllarda geçiyor hikayeniz. Neden bu yüzyıl?
20. yüzyıl bir savaşlar yüzyılı. Birinci ve İkinci Dünya savaşları, soğuk savaş, sayısız taşeron savaşı, iç savaşlar vs. 1900'lerin başı ise dev bir doğum sancısı. Teknolojide o güne dek görülmemiş bir ivme var. Buhar makinesi, zeplin, elektrik, telefon. Dünya küçülüyor. Bilimle metafizik iç içe girmiş halde. Edebiyat ve ideolojiler müthiş zengin bir içerik kazanmakta. Her yerde bir devinim var. Bir yandan insanlığın barışa erişmesi için her şart var. Öte yandan insanlık bu hızlı gelişmeyi kaldıracak psikolojik olgunlukta değil. Eski düzenin kırılıp yenisine geçilmesine barış değil savaş hizmet ediyor. Ben de tam bu dönemde, dünya savaşlarının sembolik bir sıfır noktası olarak tespit ettiğim bir zaman diliminde bir barış makinesi icat edilseydi ne olurdu sorusunu sormak istedim.
Türkçe edebiyatla ne kadar ilgilisiniz? Modern yazarları okuyor musunuz, favorileriniz kimler?
Okumadan yazılamayacağı açık. Edebiyatla ilgili herkes kaçınılmaz olarak kendi anadilinin edebiyatına uzak duramaz. Türkçe edebiyatın klasikleri gibi yeni kuşak yazarları da ilgiyle takip ediyorum. Bir kısmıyla ahbaplık etmek ve onlardan çok şey öğrenmek şansına eriştiğim için de mutluyum.
Peki dergilerde yazma düşünceniz var mı? Son dönemde OT, Kafa, Pulbiber ve benzeri dergiler çok popüler.
90'ların sonunda Edebiyat ve Eleştiri dergisi ile son dönem dergilerin atası Öküz'de şiirlerim yayınlanmıştı. Yaklaşık 20 sene evvel. Yani edebiyat dergileriyle ilişkimin evveliyatı var. Tabii bu işin latifesi. Şimdilik bir yerde yazmayı düşünmüyorum çünkü üniversite ve gazete yazarlığı zaten vakit alıyor. Geriye kalan vakti roman yazmaya ayırmak istiyorum.
Medyanın durumunu nasıl görüyorsunuz? Bu soruyu kültür sanat haberciliği bağlamında da sormak istiyorum. Kitaplar, oyunlar, filmler ne kadar karşılığını buluyor medyada, basında?
Yeterli olduğu söylenemez. Mesela Türkiye'de tiyatro çok canlı ve iyi bir dönemde. Ama bir çok oyunu ya eşten dosttan ya da sosyal medyadan duyabiliyoruz. Aynı durum kimi filmler için de geçerli. Öyle iyi filmler var ki insan haberdar olduğunda zaten vizyona girebildiği sınırlı sayıda salondan çoktan kalkmış oluyor. Bugün bir kültür savaşının tam ortasındayız. Herkes politik bir kitap bekliyordu demiştiniz. Doğrudan politika hakkında olmasa da bir kitap yazmak da bu kültür savaşında yer almak demek. Sanatsal üretim biraz da bu sebeple başlı başına politik bir eylem.