Özge Uzun yazdı: Bir anne evladım benden önce ölsün diye dua eder mi?
Uzun, kısa süre önce bir muayenede koltukaltında tespit edilen bir kitle yüzünden hissettiklerini anlattığı yazısında "Benden önce yavrum ölsün" diye dua eden anneleri yazdı...
Ünlü televizyon sunucusu Özge Uzun'un dün Cumhuriyet gazetesinde
yayımlanan yazısı, hem eğitim sistemini sorguluyor hem de pek çok
okurun tüylerini diken diken eden bir yakarış ile kamuoyunun
dikkatini çarpıcı bir konuya çekmeye çalışıyor.
Özge Uzun, milyonda bir görülen doğumsal anormalilerle hayata gelen
ve şuan 7 yaşında olan oğlu Dağhan ile birlikte yaşadıklarını daha
önce de defalarca anlatmıştı. Doğduğu günden beri birçok kez
operasyon geçiren ve hastalığına tam olarak bir teşhis konulamayan
oğlunu büyütürken pek çok zorluk yaşayan Uzun, özel eğitime
gereksinim duyan çocukların toplum dışına nasıl itildiğini, bu
itilmenin okullarda başladığını anlattı yazısında.
"EVLADIM BENDEN ÖNCE ÖLSÜN
ALLAHIM..."
Uzun, "Biliyor musunuz konuştuğum annelerden bir çoğu ” ben
ölmeden sen al evladımı yanına” diye dua ediyor… Bir anne nasıl
evladı kendinden önce ölsün diye yalvarır? Koşulsuz seven, yine
evladı zarar görmesin diye endişelenen anne böyle bir duayı
eder…" diye sordu.
EYVAH YA KANSERSEM
DEMEDİM...
Uzun, kısa süre önce bir muayenede koltukaltında tespit edilen bir
kitle yüzünden hissettiklerini de şöyle anlattı:
Geçtiğimiz ay koltuk altımda bir kitle tespit edildi…
Bununla ilgili ne yapılacak diye uğraşırken aklımda olan tek soru
“Eyvah, ya kanserse” değildi. “Dağhan ne olacak” tı…
İşte Özge Uzun'un dün yayımlanan o yazısından çarpıcı bölümler:
BİZ ÖLMEDEN
ÖNCE
Geçen haftadan bu yana ben de sorguluyorum kendimi, içinde
bulunduğum durumu… Hepimiz kendi cephemizdeki savaşı kazanmak için
uğraş veriyoruz… Bu öyle bir savaş ki uğruna ter dökülen evlat ve
gözümüz onun iyiliğinden başka bir şeyi bazen göremiyor…
Empatiyi kaybedebiliyoruz… “Evladım iyi olsun, gerisi
tufan” deyiveriyoruz…
İyi niyet bir yerden sonra maalesef işe yaramıyor bu durumlarda… Az
sonra yazmayı planladıklarım çok kişiyi kızdırabilir… Hazırım…
Aslında bu bireylere yapılan bir eleştiri olmayacak… Sistemsel
sıkıntıların bizi sürüklediği bir durum sadece…
Özellikle “Farklı gelişim gösteren” çocukların
eğitim sisteminin karmaşasından kaynaklı…
AVRUPA'DA KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ
YOK...
İşe Avrupa’dan başlayalım… Biliyor musunuz? Birçok Avrupa ülkesinde
kaynaştırma eğitimi yok… Ama bu çocukları birbirinden izole
ettikleri anlamına gelmiyor. Her iki tarafında sağlıklı gelişimini
tamamlayabilmesi için tıkır tıkır işleyen bir sistem var.
Eğer çocuk kaynaşacaksa “normal” okullarda çok
kapsamlı bir değerlendirmeden geçiyor… Uyum süreci sağlanıyor. Ve
bu anlarda hem özel çocuğun hem de arkadaşlarının lehine olan
kriterler değerlendiriliyor. Ve çocuk ona göre okula başlıyor.
Kırmadan, üzmeden, rencide etmeden, her şeyden önce bireysel haklar
düşünülerek; herkesin…
Böylelikle hem farklı gelişim gösteren çocuk hem sınıfındaki diğer
çocuklar, hem okul ve öğretmen hem de aileler karşılaşılacak bir
sorunda ne yapmaları, nasıl davranmaları konusunda bilgi sahibi
oluyor. Ve o sorun büyümeden çözüm üretiliyor.
Kaynaştırma alamayan çocukların aileleri ise, “Bu çocuk
büyüyor, ne olacak?” kaygısından çok uzak. Çünkü, engel
gruplarına göre özel okullar var. Sabah evlatları gidiyor, hayatta
kalmayı, uyumu, belki iş eğitimini okullarda alıp hatta sosyalleşip
bağımsız becerileri öğrenebiliyorlar. Öyle 2-3 saatten
bahsetmiyorum. Tam zamanlı okullar. Sonra akşam servisler evlerine
bırakılıyorlar. Tamamen devlet eliyle…
HEPİMİZİN KAYGISI: BENDEN
SONRA ÇOCUĞUMA NE OLACAK?
Türkiye’de (ben de dahil) engelli bir evlada sahip olan
anne-babaların en büyük kaygısı “Benden sonra çocuğuma ne
olacak?” Ben ölünce, bu dünyadan göçünce…
Kim bakar? Kim sahiplenir? Kim sabır gösterir benim gibi? Kim sever
ki yavrumu? Başını okşayan olur mu yine benim gibi?
Biliyor musunuz konuştuğum annelerden bir çoğu ” ben
ölmeden sen al evladımı yanına” diye dua ediyor… Bir anne
nasıl evladı kendinden önce ölsün diye yalvarır?
Koşulsuz seven, yine evladı zarar görmesin diye endişelenen anne
böyle bir duayı eder…
EYVAH YA KANSERSEM
DEMEDİM...
Geçtiğimiz ay koltuk altımda bir kitle tespit edildi… Bununla
ilgili ne yapılacak diye uğraşırken aklımda olan tek soru “Eyvah,
ya kanserse” değildi. “Dağhan ne olacak” tı…
Peki bu soruyla Siva’ya haksızlık ediyor muyum?
Evet, ediyorum…
Dönelim mi sisteme? Farklı gelişim gösteren çocuklarımızın
sistemsel sıkıntılardan kaynaklı olarak özellikle kaynaştırmada
yaşadığı sıkıntılar inanılmaz boyutta. Burada eleştirilecek o kadar
çok nokta var ki. Geçici çözümlerle durumu kurtarmaya çalışıyoruz
sadece. Olay soğuyor ve her şey yine bıraktığın yere dönüyor.
Farklı gelişim gösteren çocuğumuzun iyi olması, onun da diğer
çocuklar gibi eğitim alması, “normalleşmesi” için
çırpınıp duruyoruz. İyi bir değerlendirme yapılamadığı için
kaynaştırma alamayacak durumda çocuklarımız kendilerine çok ağır
gelebilecek okullara giderken, aslında ufak tefek sıkıntılar
dışında hayata katılabilecek çocukları izole edebiliyoruz…
DİĞER ÇOCUĞUM HAKSIZLIK
ETMİYOR MUYUM?
Sonra gelsin protestolar, öğrenciyi okulda istemeyen
öğretmenler, veliler, haksızlıklar ve karmaşa…
Bu dışlama bizi öfkelendiriyor. Gözümüz başka kimseyi görmüyor.
Çünkü, kaygımız büyük. Bizden sonra nasıl hayatta kalacak, nasıl
baş edecek bunlarla diye kaygılandığımız evladımız ortasında bu
tufanın… Ve bu aşamada soruyoruz “Peki, benim yavrum ne
olacak?”
Hadi düşünelim şimdi, bu soruyla bazen diğer çocuklara da biraz
haksızlık etmiyor muyuz?
Tıpkı bazen benim Siva’ya ettiğim gibi…