Osman Ulagay da Erdoğan'ın turnusol kâğıdı olacak....
Recep Peker ve Şükrü Saraçoğlu bile son on yılın Başbakanı Erdoğan kadar dayatmacı değildiler...
ADNAN BERK OKAN
Dağda çobanlık yapan bir insanı alıp şehre getirince "Kentli" olmuyor...
Aynı adama smokin giydirip bir de papyon taktıktan sonra eline bageti verince de o kişiyi "orkestra şefi" olarak hiç kimseye yutturamazsınız...
Demek istemem o ki;
şekli değişiklikler insanları bir yere getirmez veya "bir şey" yapmaz...
Mühim olan, insanın zihniyetinin üretken oluncaya, idrak yeteneği kazanıncaya kadar eğitilmesidir.
Bu kısacık girişi yaptıktan sonra sadede geleyim.
Osman Ulagay Milliyet'e döndü...
Önce "hoş geldi sefalar getirdi" diyeyim sonra da sorayım:
"Neden bu kadar gecikildi?"
Efendim!..
Başbakan Erdoğan korkusundan mı?..
Eğer öyleyse, Milliyet'in (yeni sayılabilecek) genel yayın yönetmeni Derya Sazak tam bir "Cesur Yürek"...
Ki bu durum;
dağdaki çobanın, ataması yapılmayan öğretmenin, akaryakıt istasyonunda çalışan pompacının, hâsılı herkesin yüreğine korku salan Başbakan'dan korkmadığının göstergesidir;
o halde alkışı hak ediyor demektir...
O halde onun gereğini yan sütunda yerine getirmeliyim...
Ben; Osman Ulagay'ın Milliyet'ten koparılmasına sebep olan gelişmelerden önce çok önemli bir zihniyet fukaralağına işaret etmeliyim.
Efendiler!..
Demokrasinin bütün nimetleriyle yaşandığının iddia edildiği bir ülkede öncelikle Başbakan kendisi gibi düşünmeyen herkesin fikrine saygı duymalı, katılmadığı o fikrin özgürce ifade edilebilmesi için gerekli ortamın yaratılmasında bütün yetkilerini ve gücünü kullanmalı...
Başbakanlar kendi siyasi ve sosyal görüşlerini topluma dayatmaktan önce, farklı siyasi ve sosyal düşüncelere hoşgörülü olmalı...
Bizim Başbakanımız bunları yapıyor mu?..
Hayır!..
Bizim Başbakanımız ekonomi yönetimi, ulaşım, sağlık, iletişim, enerji, konut ve hatta eğitim konularında kendisinden önce gelmiş başbakanların hepsine fark atıyor...
Ama...
Kabul edelim ki;
Tek parti iktidarının başbakanları olan Recep Peker ve Şükrü Saraçoğlu bile son on yılın Başbakanı Erdoğan kadar dayatmacı, baskıcı, korkutmacı, işten kovdurmacı değildiler...
Yok yok;
işleri güçleri muıhalefet etmek olan;
Erdoğan'ın adım atış biçiminde bile "eleştiri" malzemesi bulacak kadar akıl tutulması yaşayanlar gibi "cezaevleri tutuklu gazeteci dolu" diyecek değilim...
Belki içlerinde yaşları (bigünah olanları) vardır, bilemem...
Ama...
Yargının Başbakan'ın emriyle hiç günahı olmayan meslektaşlarımızı tutuklayıp hapse atacaklarına da inanmam...
Allah aşkınıza cezaevinde olan gazetecilerin hangisi Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Necati Doğru ya da Mehmet Türker'den daha ağır şeyler yazdılar Erdoğan hakkında?..
Cevap veriyorum: Hiçbiri...
Ama...
Cezaevinde Başbakan'ın emriyle ve kendisine hakaret ettiği iddiasıyla tutuklu gazeteci olmayışı; Başbakan'ın gazetecilere karşı "çok hoşgörülü" olduğunu göstermez.
Bakın; Osman Ulagay ancak dönebiliyor köşesine...
Şimdi dikkatle izleyeceğim...
Belki de Ulagay'ı işten kovan o dönemin patronajı ya da gazete yönetimi kraldan çok kralcılık yapmışlardı...
Belki Başbakan'ın hiç baskısı olmamıştı...
Belki Erdoğan şimdiye kadar kovulan hiçbir gazeteci için "kovun" emri vermedi...
Ama patronaj ve gazete yönetimi durumdan vazife çıkardı...
Göreceğiz...
Ne dedi Başbakan terör ve barış görüşmeleri için?..
"Turnusol kâğıdı" dedi...
Osman Ulagay'ın özgürlük ölçüsü de Erdoğan'ın despotizmi ya da demokratlığı konusunda turnusol kâğıdı olacak...
Bakalım, ne renk olacak turnusol...
Mavileşecek mi?..
Yoksa bembeyaz mı kalacak?..
Mavileşirse; Başbakan'ın asitli bir başbakan olduğuna ben de inanacağım...
Demek istemem o ki; demokrasinin nimeti olan serbest seçimle başbakan olmak demokrat olmaya yetmiyor...
Beraberinde zihniyetin de demokrat olması şart...
O ise "eğitim" işi...
adnanberkokan@gmail.com
Dağda çobanlık yapan bir insanı alıp şehre getirince "Kentli" olmuyor...
Aynı adama smokin giydirip bir de papyon taktıktan sonra eline bageti verince de o kişiyi "orkestra şefi" olarak hiç kimseye yutturamazsınız...
Demek istemem o ki;
şekli değişiklikler insanları bir yere getirmez veya "bir şey" yapmaz...
Mühim olan, insanın zihniyetinin üretken oluncaya, idrak yeteneği kazanıncaya kadar eğitilmesidir.
Bu kısacık girişi yaptıktan sonra sadede geleyim.
Osman Ulagay Milliyet'e döndü...
Önce "hoş geldi sefalar getirdi" diyeyim sonra da sorayım:
"Neden bu kadar gecikildi?"
Efendim!..
Başbakan Erdoğan korkusundan mı?..
Eğer öyleyse, Milliyet'in (yeni sayılabilecek) genel yayın yönetmeni Derya Sazak tam bir "Cesur Yürek"...
Ki bu durum;
dağdaki çobanın, ataması yapılmayan öğretmenin, akaryakıt istasyonunda çalışan pompacının, hâsılı herkesin yüreğine korku salan Başbakan'dan korkmadığının göstergesidir;
o halde alkışı hak ediyor demektir...
O halde onun gereğini yan sütunda yerine getirmeliyim...
Ben; Osman Ulagay'ın Milliyet'ten koparılmasına sebep olan gelişmelerden önce çok önemli bir zihniyet fukaralağına işaret etmeliyim.
Efendiler!..
Demokrasinin bütün nimetleriyle yaşandığının iddia edildiği bir ülkede öncelikle Başbakan kendisi gibi düşünmeyen herkesin fikrine saygı duymalı, katılmadığı o fikrin özgürce ifade edilebilmesi için gerekli ortamın yaratılmasında bütün yetkilerini ve gücünü kullanmalı...
Başbakanlar kendi siyasi ve sosyal görüşlerini topluma dayatmaktan önce, farklı siyasi ve sosyal düşüncelere hoşgörülü olmalı...
Bizim Başbakanımız bunları yapıyor mu?..
Hayır!..
Bizim Başbakanımız ekonomi yönetimi, ulaşım, sağlık, iletişim, enerji, konut ve hatta eğitim konularında kendisinden önce gelmiş başbakanların hepsine fark atıyor...
Ama...
Kabul edelim ki;
Tek parti iktidarının başbakanları olan Recep Peker ve Şükrü Saraçoğlu bile son on yılın Başbakanı Erdoğan kadar dayatmacı, baskıcı, korkutmacı, işten kovdurmacı değildiler...
Yok yok;
işleri güçleri muıhalefet etmek olan;
Erdoğan'ın adım atış biçiminde bile "eleştiri" malzemesi bulacak kadar akıl tutulması yaşayanlar gibi "cezaevleri tutuklu gazeteci dolu" diyecek değilim...
Belki içlerinde yaşları (bigünah olanları) vardır, bilemem...
Ama...
Yargının Başbakan'ın emriyle hiç günahı olmayan meslektaşlarımızı tutuklayıp hapse atacaklarına da inanmam...
Allah aşkınıza cezaevinde olan gazetecilerin hangisi Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Necati Doğru ya da Mehmet Türker'den daha ağır şeyler yazdılar Erdoğan hakkında?..
Cevap veriyorum: Hiçbiri...
Ama...
Cezaevinde Başbakan'ın emriyle ve kendisine hakaret ettiği iddiasıyla tutuklu gazeteci olmayışı; Başbakan'ın gazetecilere karşı "çok hoşgörülü" olduğunu göstermez.
Bakın; Osman Ulagay ancak dönebiliyor köşesine...
Şimdi dikkatle izleyeceğim...
Belki de Ulagay'ı işten kovan o dönemin patronajı ya da gazete yönetimi kraldan çok kralcılık yapmışlardı...
Belki Başbakan'ın hiç baskısı olmamıştı...
Belki Erdoğan şimdiye kadar kovulan hiçbir gazeteci için "kovun" emri vermedi...
Ama patronaj ve gazete yönetimi durumdan vazife çıkardı...
Göreceğiz...
Ne dedi Başbakan terör ve barış görüşmeleri için?..
"Turnusol kâğıdı" dedi...
Osman Ulagay'ın özgürlük ölçüsü de Erdoğan'ın despotizmi ya da demokratlığı konusunda turnusol kâğıdı olacak...
Bakalım, ne renk olacak turnusol...
Mavileşecek mi?..
Yoksa bembeyaz mı kalacak?..
Mavileşirse; Başbakan'ın asitli bir başbakan olduğuna ben de inanacağım...
Demek istemem o ki; demokrasinin nimeti olan serbest seçimle başbakan olmak demokrat olmaya yetmiyor...
Beraberinde zihniyetin de demokrat olması şart...
O ise "eğitim" işi...
adnanberkokan@gmail.com