Orhan Alkaya'dan Başbakan'a mektup
Şehir Tiyatroları'nın eski sanat yönetmenlerinden Orhan Alkaya, Başbakan'a hitaben yazdığı yazıda "Hayatını kindar bir ihtiyar olarak tamamlama" dedi.
Şehir Tiyatroları'nın eski sanat yönetmenlerinden Orhan Alkaya,
Eroğan'a "Hodri meydan!" dedi... Ünlü oyuncu "Kindar
İhtiyarlık ve Başbakan" başlıklı yazısında Başbakan'a
seslendi ve "Fena halde sıkılıp bunalmış bir adam olarak,
sözüm doğrudan Başbakan’a. Hayatını kindar bir ihtiyar olarak
tamamlama" dedi.
İşte Alkaya'nın t24'deki yazısından ilgili
bölüm:
Sözü sağa sola savurmaya hiç niyetli değilim, ortadan konuşacağım.
Fena halde sıkılıp bunalmış bir adam olarak, sözüm doğrudan
Başbakan’a.
Bir “doğru”dan bahsetmeye başladığınızda karşınıza yalan üretiminin
gelmesi bir toplumsal seviye sorunudur. Bu seviyenin tahkîrden
tahrike doğru evrilmesi ise, belli bir vâdede linç kültürünü
canlandırmaya dönük bir kalkışmayı kışkırtmaktan başka bir şey
değildir.
Başbakan, belli bir saikle ve anlaşılması zor olmayan bir
psikolojik yönelimle, açıkça bu ülkenin entelektüellerini Kanlı
Pazar kitlesinin önünde hedef haline getirmeye soyundu ve tam hızla
bu propagandasını sürdürüyor. Bugün, kendi biat kültürünü altüst
eden tiyatrocular topun ağzına sürüldü ama Başbakan bununla da
yetinmeyip hedefi –şimdilik- ülkenin tüm “aydın”larına doğru
genişletti.
Başbakan liyakata önem vermiyor, bilgiyi küçümsüyor, birikimi,
deneyimi hiçe sayıyor ve küçümsenemeyecek kişisel potansiyelini,
sadece kendi oy oranını oluşturduğunu düşündüğü “kindar
ihtiyar”ların –yaşları hiç önemli değil- desteğini almaya yönelik
harcıyor. İki anlamda da, harcıyor.
Başbakan, geç kalmış bir Münih Darbesi için tetiğini çektiği bir
silahın namlusunu kontrol etmemiş görünüyor. Suriye üzerinden
yürüttüğü gerilim politikasının günlük konjonktürde yarattığı
“Allah razı olsun” desteklerinin sürgit olacağını sandığı için mi
bilemem, uluslararası bir omuz aldığı zehabına kendisini kaptırmış
durumda gözüküyor.
Tam da bu tek alternatifli öngörüyle, “tek adam”lığı, otokratik
şefliği ülkenin her alanına şâmil kılabileceğini zannediyor.
Doğrudan tarafı olduğum için an be an izlediğim, ülke tiyatrosunu
berhava etme girişimi esnasında, dün medet umduğu entelektüel
câmiaya da târiz üzeri hakaret yağdırmakta beis görmüyor.
Bir kin seli boşaltmaya çalışıyor üzerimize Başbakan. Kendi kin
tarihini, Tanzimat Fermanı’nın ilân edildiği 1839 senesine kadar
uzandırdığına bakılırsa, kullanmamaya hep özen gösterdiğim klişeyle
“mağdur edebiyatı”nın derin ve melodramatik diskuruna bağlanarak
bir linç atmosferi yaratmaya çalışıyor.
Başbakan ateş, benzin, nefes toplarının bir jonglörün elinde aynı
anda çevrilebileceğini zannediyor.
Başbakan cesur bir adam. Ben de öyle sayılırım.
Ama biliyorum ki, Başbakan yüzüme söyleyemeyeceği sözleri masif
kitlesi önünde ortaya savurup duruyor. Yarın kitlesi benim, bizim
kapılarımıza dayanmaya kalkıştığında, birinci derece azmettirici
olacağının farkında bile değil. Çünkü Başbakan 173 yıllık bir
nefreti üzerimize doğru püskürtmenin “haklı” güvenini taşıyor.
Bir McCarthy’cilik eşiğine Başbakan’ın cesaretiyle geldik. Şimdi
tahkikat komisyonları için gün sayar gibiyiz. Eleştiriye sıfır
toleranslı bir siyasi aktivasyon, hepimizi sigaya çekmeye
hazırlanıyor.
Hodri meydan!
Başbakan bize her gün hakaret ediyor. Biz ironiyle karşılıyoruz bu
tuhaflığı. Her ironi Başbakan’ı daha beter tahkîre teşvik ediyor.
Biz hâlâ edebimizi bozmadık. Ama rû be rû konuşma imkânını
tükettiysek eğer, yek e yek karşılaşmaktan daha adamcası
yoktur.
Haydi o vakit. ...
Yazının devamı için